- Kategori
- Edebiyat
Leyla Erbil'i yazının Savaşçısını kaybettik!
Yazdıklarınızla hep genç kalacaksınız!
Ne zaman bir edebiyatçıyı kaybetsek, içimdeki sözcükler öksüz kalır. Hele kaybedilen bir kadın yazarsa bu kez cümleler de yetim kalır. Kurgusunu oluşturduğumuz uzun nesirlerin boynu bükülür.
Leyla Erbil'i, yazının savaşçısını kaybettik. 1931 yılında dünyaya gelen yazar, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'ndeki öğrenimini bitirmeden son sınıfta ayrıldı. Okuldan ayrılması edebiyattan ayrılması anlamına gelmiyordu... Edebiyatta da farklı bir yol izledi zaten. Yazıya toplumsal pencereden bakarken bireyin derinliklerine inip ruh çözümlemeleri yapmayı da unutmadı. Esinlendiği düşünce kaynağı Mark ve Freud'dü. Tam da benim anlayışımdı. Onu keşfettiğim zaman kendimi bulmuş gibi oldum. Varoluşçuluktan süzdüğü öyküleri toplumcu romanlara dönüştüren yazar, bu ülkede kadın olmanın, değer yargılarıyla özgürlük arasındaki köprünün üstünde büyük sancılar çekmek olduğunu yüzümüze çarptı...
Okuyup da unuttuğumuz öykü (Hallaç, Gecede, Eski Sevgili) ve romanlarını (Tuhaf Bir Kadın, Karanlığın Günü, Mektup Aşkları) yeniden okumalı şimdi. Asıl, son üç yılda yazmış olduğu, benim de henüz okumamış olduğum "Kalan" ı ve bu yıl yayınlanan "Tuhaf Bir Erkek"i okumak gerekli. Bu uzun günlerde, varoluş sancıları çektiğimiz bu mevsimde onu okumak anlamlı bir etkinlik olacak kuşkusuz..
Tüm edebiyatçıların ve edebiyatseverlerin başı sağolsun.