Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '11

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Lhasa Günlerim Devam ediyor

01 Ekim 2010 Cuma 24-25.09.2010 

Sabah grupla buluşma saatinden daha erken bir saatte yataktan kalkıp doğruca Jokhang tapınağına gittim. Turistler gelmeden meydanı ve Tibetlileri izlemek istiyordum. Etraf hala karanlıktı. Manastırın önüne geldiğimde bazı Tibetliler prostrationu kora yolunda yaptıklarını farketttim bu gerçekten çok yorucu olmalıydı. Bir gece önceki dolunay hala yerli yerindeydi. Bir kaç fotograf çekip 2 defa kora yolunda turladım ve otele gidip kahvaltımı yaptım. Kahvaltıdan sonra ilk durağımız Dreprung manastırıydı. 

Dreprung manastırı 1416 yılında yapılmış ve Tibetin 6 büyük manastırı arasında en büyük olanıymış. Bu manastır 20 bin m2 üzerine kurulmuş. Potala Sarayı yapılmadan önce Dalai Lama’lar bu manastırda yaşarmış. Tibet’in işgalinden önce ise burada 10.000 nin üzerinde monk yaşıyormuş. Bu manastırdaki en büyük Buddha heykeli Maitreya Buddha. 

Tibetteki tüm tapınakların geniş bir arşivi var. Kitaplar özel bitkilerin alaşımından oluşturularak zehirli bir kağıdın üzerine altıntozu ile yazılıyormuş. Öyle ki 500 bin yıldır hiç bir şey olmadan saklanabilmiş. Bu manastırın içinde Golden palace, Ysochen, Ngakpa, Losaling, Gmang ve Dyeyang gibi ana tapınaklar yanında bir sürü de küçük tapınaklar yer alıyor. İçlerinden bir tanesi sanırım en kutsal olanı ki tüm Tibetliler ağırlıklı oraya gidiyorlardı. Buradaki ana Buddha heykeli ise Skiyamu Buddhaydı. Tibetliler tapınaktaki monkun yanına gelip kırmızı bir şeridin üzerine altın mürekkeple bir şeyler yazdırıyordu. Bu ritüelin ne anlama geldiğini sorduğumda ise Tibetli Monk ingilizce bilemediği için yanıt alamadım. Neyse deyip diğer taraftaki manastıra gitim. Buradaki manastırda da Shikiyamu Buddha heykeli vardı. Buradaki monk elindeki testiden insanların avuçlarına su damlatıyordu. Tibetlilerde avuçlarındaki sudan biraz içiyor önce alınlarına sonra da başlarının üstüne suyu serpiyorlardı. Ben de Tibetliler gibi sıraya girdim. Bana sıra gelince Monk benimde elime de aynı sudan döktü. Önce içtim sonra başıma koyuyordum ki monk önce alnıma koymama gerektiği konusunda beni uyardı. Sonra aynı monkun yanında küçük torbalara konulmuş ipler gördüm. Bunlar monklar tarafından kutsanmış iplerdi. Buradan Istanbul’daki dostlarıma vermek için bir kaç küçük torba kutsanmış iplik satın aldım. 

Dreprung tapınağından sonra otele dönüp bir şeyler atıştırdıktan sonra Lhasa’da ziyaret edeceğimiz son manastır olan Sera Manastırına gittik. Sera manastırı, Tibetin 3.nci büyük manastırı ve 115.964 m2 üzerine kurulmuş. Çinin Tibeti işgali sırasında bu manastırın bir çok bölümü yıkılmış. Restore çalışmaları halen devam ettiği için buradaki bir kaç tapınağı gezebildik. Seranın anlamı gül demekmiş ve eskiden bu tapınağın etrafı güllerle çevrili olduğu için Sera ismini vermişler. Sera tapınağının içerisinde gidiğim tapınaklardan birinde benim favori Buddha figürüm Avalatokshivara’nın bedeninden çıkan tahta sopa ile bir monk gelen Tibetlileri kutsuyordu. Ben de durur muyum hemen sıraya girdim. Sonrasında Sera manastırının bahçesinde debate yapan monkları seyrettik. Bu da benim için gerçekten enteresan bir deneyimdi. Debate, ruhani enerji içindeki monkları hareketlendiren bir ritüel. Monkın bir tanesi oturuyor diğeri çalıştığı konular ve ruhani durumları ile ilgili sorular soruyor. Soruyu yanıtlayacak olan kesinlikle doğruyu söylemek zorunda !!!! 

Sera manastırını gezdikten sonra tekrar otele döndük. Akşam hollandalı dostumuz Henry’nin doğum günüydü ve sahibi hollandalı olan dunya restaurantına gitmek için sözleştik. Henry’nn kutlamadan haberi yoktu. Süpriz yapacaktık. Grubun tüm üyeleri Henry için bir şeyler yazdılar. Henry Tibet’ten sonra bizimle Katmandu’ya dönmeyecek direk Bejing’e gidecek, Beejing’ten sonra da dosdoğru Tayland’a dalış yapmaya gidecekti. Onu gerçekten çok kıskanıyorum. Gerçi sadece onu mu grubun tüm üyelerini; birisi tüm dünyayı dolaşıyor, diğeri 6 aylığına tüm asyayı dolaşacak, birisinin 6 aylık gezisi ekimde bitmek üzere v.s . vs. Bu geziye katılmadan önce 2 aylık gezimin çok uzun olduğunu düşünüyordum. Onların ki yanında benimkisi 15 günlük seyahat gibi kaldı. 

Akşam hep birlikte Dunya resturantında yemeğimizi yedik ve yemeğin sonunda Henry’nin süpriz pastası geldi. Henry 60 yaşına basıyordu. Henry süpriz pastaya çok sevinmişti. Birbirimizi tanıyalı bir hafta olmasına rağmen tüm grup birbiri ile 40 yıllık dost gibi kaynaşmıştı. 

Ertesi gün serbest günümüzdü öyle yorulmuşum ki saat 9:15 de uyandım. Uzun bir kahvaltıdan sonra müslümanların yaşadığı bölgeye gidip oradaki camii ve çarşıyı gezdikten sonra Jokhnag meydanındaki Thankga dükkanından Ebru yaparken kullanmak üzere Thankga boyalarından aldım. Boyaları dağlardaki madende bulunan taşları ezerek elde etmişlerdi. Turkuaz, coral, white stone, kam olmak üzere 5 ayrı renk boya satın aldım. Sonra arka sokaklardaki Çin ve Tibet pazarlarını dolaştım. Karnım acıkmaya başlamıştı. Jokhang meydanındaki çarşıdan hediyelik vermek üzere bir kaç takı aldıktan sonra otele gidip öğle yemeğimi yedim. Bugünüm son derece rahat geçiyordu. Yemekten sonra gruptakilerle sohbet ettim. Saat 17:00 olmuştu. Son bir kez renkli kıyafet ve takılarıyla Tibetlilerin fotoğrafını çekmek için tekrar Jonkhang meydanına gittim. Ara sokaklarda dolaşırken eski bir tapınak gözüme ilişti ve oraya doğu yürüdüm. Bir kaç tapınak iç içeydi. İkinci tapınağa girdiğimde tapınağı koruyan monk kolumu tuttu ve elindeki kitabı gösterdi. Anladığım kadarıyla bizim monk ingilizce çalışıyordu. Bana ‘ young’ ın okunuşunu sordu. Young’un okunuşunu ona söyledikten sonra birlikte 45 dakika kadar ingilizce çalıştık. Monkla çalışmamız bittikten sonra vedalaşıp Jokhang meydanında güneş batmadan bir kaç fotograf daha çektim. Hava yavaş yavaş kararıp artık fotograf çekemez hale gelince otele gidip akşam yemeğimi yedim. Bayağı açıkmıştım. Bu akşam buradaki son gecemdi. İçimden iyi ki gelmişim diye düşündüm. Gerçekten büyüleyici bir yer Lhasa. İnsanlar çok iyi. Yaşadıkları o kadar tatsızlığa rağmen birbirlerine sıkıca bağlanmışlar, kendi şehirlerinde yaşayan yabancı askerler ile yanıbaşlarında onlar gibi tibet hediyelik eşyaları satan çinlilerden hiç mi hiç etkilenmiyorlar. Sevgiyle, neşeyle ve büyük güvenle hayatlarını sürdürüyorlar. Gerçekten çok kuvvetli ve sevgi dolular.... 

-Hoşcakal Tibet ve kısa süreliğine beni kabul ettiğin için to şe şe.. (teşekkürler) 

Tashi Delek 

 
Toplam blog
: 615
: 248
Kayıt tarihi
: 09.11.10
 
 

Geçmişte finans sektöründe ağırlıklı olarak iyileştirme ve geliştirme projelerinin hayata geçiril..