Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '09

 
Kategori
Siyaset
 

Liberalizm ya da kültürsüzleştirme

Liberalizm ya da kültürsüzleştirme
 

Liberal sistemin hani bir önceki yazıda bir gönderme yaptığımız komünel anlamıyla benzeşecek “küreselleşmesinin” kültürler üzerine etkisini biraz düşünmek gerekiyor.

Küreselleşme ile sermaye hareketlerinde sınırlar kalkıyor, ticaret çok daha kolay yapılabiliyor. Avrupa Birliği’nde Türkiye’nin en çok ağzını sulandıran şeylerden bir tanesinin serbest dolaşım hakkı olduğunu biliyoruz.

Marksist klasiklerde bunun karşılığı enternasyonalizmdir. Enternasyonal kelimesinin içeriğinde “nasyonal” vardır. Dil bilimcisi değilim elbette, kuşkusuz yabancı kökenli bir kelimeyi tanımlamak için çok daha donanımlı olmak gerekiyor. Enternasyonal kelimesini ulusların birbirine entegre olması, aradaki güç farklarının yok edilmesi, eşitlenmesi gibi anlıyorum. Yani kültürlerin yok edilmemesi, aynen korunması bir zenginlik ifadesine dönüşür.

Liberal ekonominin dünyamızı getirdiği yer ise daha en başından başlayarak kültürlerin ortadan kaldırılmasıdır.

Avrupa sömürgeciliği gittiği her yerde karşılaştığı insanların önce inancını değiştirmiş, sonra onları parçalara ayırmış, bu arada en önemli üretim araçlarından biri olan “kölelik” kurumunu yeniden tesis etmiş, yerinden yurdundan etmiş, asimile olmayanları katletmiş, dilini kendisininkine dönüştürmüştür.

Britanya İmparatorluğu’nun bayrağının dalgalandığı her toprak parçasında bugün İngilizce konuşulmaktadır. Sahip olduğu güçlü kültürü değiştirmemekte direnen koca Hindistan’da bile bugün birçok yerde İngilizce konuşulmaktadır. Dahası İngilizler gibi yaşamaktadırlar.

Bu diğer sömürgecilerin gittiği topraklarda da şekil olarak aynen uygulanmıştır.

Kapitalizmin ilk aşamasında bu olup bitenler olurken, kıta Avrupa’sının burjuva düşünürleri de o tarihlerde liberalizmi kurgulamaktaydılar.

Bugün o aydınların ütopyalarının realiteye dönüştüğü bir tarihin içinde yaşıyoruz.

Bu sene yabancı film kategorisinde Oscar kazanmış Slumdog Millionaire filmini geçenlerde izleme fırsatım oldu. Bu filmde anlatılan şey Hindistan değil, sistemin kendisidir. Üstelik Hindistan’a yakın ilgisi olan benim için çok büyük bir hayal kırıklığıydı.

Sistem girdiği bütün ülkeleri birbirine kopya şekilde benzetiyor. Yoksul gecekondu işçi mahalleleri-gettolar; oralarda yaşayan insanların fakirlikleri veya sefaleti, o sefaletin yarattığı çeteler, mafya örgütleri, onun sistem içinde çalışması, zengin yaşam hayalleri, kültürel yozlaşma, sistemin emniyet valfleri zenginleşme fırsatları…

Filmi izlerken çocukluğumun güzel şehri İstanbul’un içinde olup bitenleri hatırladım sanki.

Sonra neler olup bitiyor?

Sermaye birikimi çoğalıyor. Sermayedarlar artıyor. Deneme yanılma yoluyla öğrendiklerini bir süre sonra sağlam temellere dönüştürüyorlar. Her şey zaten sistemin çarkının çok daha güçlü işlemesine ve herkesin onun içine dahil olmasına, aktif rol oynamasına dayanıyor.

“Liberalizmin kelime anlamı neydi?”

<ı>“Özgürlük.”

“Kimin özgürlüğü?”

<ı>“Bireyin.”

“Peki, birey özgürleşiyor mu?”

Kuşkusuz bu soruya cevabımız “evet” olacaktır. Birey ne kadar özgürleşirse o kadar özünden, benliğinden, kendisinden uzaklaşıyor. Bunun kuşkusuz başka yolları da var. Ancak etrafımıza baktığımızda, kendimizi esaslı olarak incelediğimizde hemen fark edebiliyoruz.

Artık “tekiz!”

Sistem bizimle zenginliğini paylaştığında buna başka bir özellik daha ekleniyor.

“Bencilleşiyoruz.”

Garip, adı konulmaz bir bunalım yaşıyoruz. Hemen herkesin psikolojik rahatsızlıkları var.

Bu bunalımın ne olduğunu en iyi anlatan başyapıt “Tutunamayanlar” çelişkileri bir türlü çözemeyen insanın savruluşunu anlatır.

Hollywood filmlerini izlerken artık içinde daha çok kendimizi buluyoruz. “Benim hikâyemi anlatıyor” diyoruz. Evet, o anlatılanlar zaten sistemin içinde yaşayan ve birbirine benzeyen insana ait.

Bu benzeşme, eşitlenme, aynılaşmanın bir adı var; kültürsüzleşme.

Bu denklemin diğer tarafında da liberalizm var. Liberalizm bu çelişkiyi ortadan kaldırmak yerine onu derinleştirmeyi istiyor.

Yeri gelmişken ve son olarak söylemek istediğim bir şey var.

Ekonominin bugün ağırlık merkezi Uzak Doğu’ya kaymış durumda. Lokomotif de Çin oldu. Çin’in dünya üzerinde bir süre önemli bir güç olacağını tahmin etmek çok zor değil. Ekonomik kriz bütün dünyayı alt üst etmişken bu krizden kurtulma yollarından bir tanesi olarak Çin’in bu ekonomik gücüne güveniliyor. Kuşkusuz doğrudur.

Ancak liberal dünya o kadar pragmatist ki Çin’in Sokak ortasında insanları öldürmesine çıtını çıkarmadı. Türkiye içinde de özgürlük aşığı “delikanlılar” başka denklikler kurarak insanların öldürülmesine, sonra da kurşuna dizilmesine seyirci kaldılar. Normaleştirdiler.

İşte siyasal liberalizmin de özgürlük anlayışı; meta değeridir, birbiriyle kıyaslanır, karşılaştırılabilir olur.

Sokak ortasında insanlar birbirini bıçaklarken onlar da rakı yudumlayıp duruma uygun haklı bir neden bulurlar mutlaka.

(Devam edeceğim.)

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..