Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '14

 
Kategori
Siyaset
 

Lider ve devlet adamı olmak kolay değildir

İnsanoğlu göçebe hayattan yerleşik hayata geçtiğinde, toplumu bir arada tutan ve bir takım kurallar koyarak, toplum bireylerinin bu kurallara göre düzenli bir şekilde yaşamasını sağlayan bir örgüt kurmuş ve bu örgüte Devlet adını vermiştir.

Tarih baba, bu devletlerin kurulması, birbirleriyle boğazlaşmaları, birçoğunun yok olup gitmesi, kan ve gözyaşı üzerine yazılmıştır.

Bu süreçte devletleri yöneten liderler ile diğer yönetim kadrolarından kimileri tarihin karanlığına gömülerek unutulup gitmiş, kimileri ise tarihin altın sayfalarına geçmesini bilmişlerdir.

İkinci grupta olanlar çağımızda unutulmaz büyük lider ve devlet adamı olarak anılmaktadırlar. Bu gruptakiler toplumun çıkarlarını daima kendi kişisel çıkarlarından üstün tutmayı, dürüst ve onurlu olmayı ilke edinerek, her dönemde aranılan lider veya lider kadrosunun saygın bir adamı olmayı başarmışlardır.

Cumhuriyet tarihimizde bunun çokça örnekler görülmektedir.

Tüm dünya ulusları tarafından 20 ve 21. Asrın değişmez lideri ve devlet adamı olarak kabul edilen kurtuluş savaşımızın önderi, aydınlanmanın mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğini ve devlet adamlılığını burada anlatmama gerek yok kanısındayım.

Atatürk döneminin önemli devlet adamlarından birkaç örnek vererek, günümüzde lider ve devlet adamı olma iddiasında bulunanlarla karşılaştırılmasını, hiçbir yorum eklemeden okuyucuların takdirine bırakacağım.

 

— Kurtuluş savaşı büyük bir utku ile sonuçlandıktan sonra, sıra diplomatik yoldan gereken barış anlaşmalarını yapmaya gelmiş ve bu amaçla laik Türkiye Cumhuriyetinin tapu belgesi kabul edilen Lozan Antlaşmasının görüşmeleri başlamıştır. Türk delegasyonunun başkanı, Mustafa Kemal’in kader birliği yaptığı silah arkadaşı İnönü zaferlerinin komutanı İsmet İnönü’dür ve diplomasi deneyimi yok denecek kadar azdır.

          20 Kasım’da başlayan görüşmeler, müttefik devletler adına Fransızlar tarafından idare edilmektedir. Alınan karar gereğince İsviçre Cumhurbaşkanı’nın açış konuşmasından sonra heyetten biri teşekkür konuşması yapacaktır. Bu program Türk delegasyonuna bildirilince, İnönü “Eğer heyetten biri konuşursa bende behemehâl söz alırım konuşurum” der. Fransız’lar bunu duyunca İnönü ile temas kurarak konuşmamasını rica ederler. İnönü konuşacağı konusunda diretince, İsviçre Cumhurbaşkanı’ndan sonra kimsenin konuşmayacağı kararlaştırılır ve görüşmeler başlar. Ancak karar uygulanmaz ve Cumhurbaşkanı’nın konuşmasından sonra, İngiliz Dış işleri Bakanı Lord Curzon kürsüye çıkarak konuşur. Lord Curzon kürsüden iner inmez İnönü kürsüye çıkar “Reis efendi” diye başlayan önemli bir konuşma yapar. Konuşmadan sonra ortalık karışır ve İsmet İnönü’nün yanına gelen delegelerden Mösyö Bompart “Anlaşılıyor, çekeceğimiz var” demekten kendini alamaz.

           Konferansta İngilizce ve Fransızca konuşulacağı, hangi dil konuşulursa öteki dile tercüme edileceği kararı da, İnönü tarafından kabul edilmez ve Türkçenin de konferans dili olmasında ısrar eder ve bunu da kabul ettirdikten sonra çalışmalara başlanır.

          Kurtuluş savaşından henüz çıkmış, ekonomik açıdan çok zayıf olan bir devletin kararlı devlet adamı İsmet paşa’nın gösterdiği bu direnç sayesinde, Lozan da istenilenlerin çoğu müttefik devletlere kabul ettirilmiştir.

          —Yıl 1924 Reşat Nuri Bey (İleri) tarafından yayımlanan İleri gazetesi 8 Aralık Günü şu başlığı atar.“Bir Bakanlar Kurulunun ilk defa sözde kalmayarak sorumlu sayıldığını görüyoruz”

 

           Alt başlık ise şöyledir.“İktisat vekili olan Mahmut Esat birini kayırdığı için bütün Bakanlar verilen parayı ödemek zorunda kaldı”

           Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf (Orbay) Bey’dir. İktisat (Ekonomi) BakanıMahmut Esat Bey (Bozkurt) bütçede ayrılmadığı halde Ziraat Genel Müdürlüğüne ödenek verir. Meclisi Muvazene-i Maliye Encümeni (Bütçe Komisyonu) yapılan harcamalar hakkında inceleme yaparken, usulsüz bir şekilde verilen buödeneğin BakanlarKurulundan tahsiline karar verir ve bu karar Meclis Genel Kurulunda oy birliği ile onanır.

          Bu haber sonrası gazeteciler Rauf ve Mahmut Esat Beye Encümen kararı hakkında düşüncelerini sorarlar.

          Rauf Orbay;“Encümenin verdiği kararı inceledim. Karar tamamen yerindedir. Harcamalardan ödenek dışı verilen tutarı tespit edip, ben ve Bakanlar Kuruluna dâhil arkadaşlarım tarafından ödeneceği tabiidir. Sorumluluk Cumhurbaşkanından, Başbakanlardan ve Bakanlardan başlaması çok tabiidir. Meclis Muvazene-i Maliye Encümeni’nin gösterdiği duyarlılığa müteşekkir ve minnettarım”

         Mahmut Esat Bozkurt; “Meseleyi inceledim. Encümenin verdiği hüküm tamamen yerindedir. Benim kişisel yanlışımdan dolayı, Bakanlar Kuruluna dâhil diğer arkadaşlarımın tazminat ödemelerinden üzgünüm.”

Diyerek, ikisi de bu davranışlarıyla büyük devlet adamı olduğunu kanıtlarlar.

         —Yıl 1934 Milli Eğitim Bakanı Niğdeli Abidin Özmen’dir. Bakanın makamına Atatürk’ün yaverlerinden biri, yanındaki iki çocukla girer ve Bakana bir zarf uzatır. Zarf Atatürk’ten gelmiştir. Bakan zarfı açar ve mektubu okumaya başlar. Atatürk; “Yaver Bey’le, size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu çocukları, uygun göreceğiniz bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırıp…” Bakan, bunu Atatürk’ten verilmiş bir emir kabul ederek Orta Öğretim Genel Müdürünü çağırtır ve Genel Müdüre şu emri verir. “Yaver Bey’in yanındaki bu iki çocuğun evraklarını alınız ve bu çocukları H.P. Lisesi’ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp, her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının, veli ve ödeyen hanesine Atatürk’ün ismini yazdırarak bana getiriniz” Der.

             Bakanın emri yerine getirildikten sonra kısa bir mektup yazarak Yaver Bey’le Atatürk’e yollar. Mektupta şunlar yazılıdır. “Muhterem Atatürk; Yaver Bey’le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkındaki emirlerinizi aldım. Ancak arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi birisi bulunduğu için, bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğun da emirleriniz gereği H.P. Lisesi’ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzlar ekte takdim…”

           Atatürk mektubu okuyunca, Başbakan İsmet İnönü’ye telefon ederek “Bak senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı” diyerek olayı anlatır. İnönü bakan adına özür diler.

           Atatürk; “Yok özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve gösterebilse” diyerek büyüklüğünü gösterir.

Bu güne baktığımızda, büyük bir sorumluluk duygusu taşıyan bu devlet adamlarının, örnek bu davranışları karşısında insan, hey gidi günler hey… Demekten kendini alamıyor.

 

—Cumhuriyet hükümetlerinde bakanlık yapmış Hasan Esat Işık, Paris büyükelçisidir. Marsilya’da Ermini anıtı açılması üzerine, kendi geleceğini bir tarafa iterek, aldığı kararla ülkesinin onuru için Fransa topraklarını terk etmektedir. Bu kararının ne kadar doğru olduğunu zaman göstermiştir.

Birçok Avrupa ülkesi parlamentolarında sözde Ermeni soykırımı ile ilgili kararlar alındığı bilinmektedir. 01.03.2014

 

Gündüz AKGÜL

Emekli Cumhuriyet Savcısı

 

         

 
Toplam blog
: 310
: 504
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Adaletin mülkün temeli olduğuna inanarak 32 yıl adalet görevini yaptığım için mutluyum ..