Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '11

 
Kategori
Güncel
 

Liderlik, Koltuk Sevdası ve Basın

Liderlik, Koltuk Sevdası ve Basın
 

Lider vardır kurucudur. Geleceği görür. Geleceğe emin adımlarla yürür. Geleceğe kadrolar yetiştirir. Geleceği kurgular ve kurulmasına önderlik eder.

Lider vardır günü yaşar, kendinden sonrasını dikkate almaz. Değil yeni kadroları yetiştirmek geleceğin kadrolarını bile yok eder.

Lider vardır koltuğa kişilik verir ve yüceltir. Lider vardır koltuk ile kişilik kazanır. Liderliği bittiğinde kişisel ağırlığının yok olacağını bilir ve korkar.

Geleceği gören liderlerin koltuk korkusu ya da sevdası da yoktur. Çünkü o liderler fark yaratanlardır. İz bırakanlardır. Onların koltuğun gücüne ihtiyaçları yoktur. Hedefleri tarihsel süreçte kalıcı olmaktır. Kalıcı hizmetler yapmaktır.

Ama bu özellikleri taşımayan bazı liderler için koltuğun gitmesi her şeyin bitmesidir. Bu liderlere göre kendilerinden sonraki dönem tufandır. Adeta her şeyi kendileri yapmış gibi konuşurlar, geçmişi görmezler, kaybettiklerini bilmezler, toplumun da buna inandığını zannederler. Gerçekte kendilerini kandırırlar. .

İşte bu noktada koltuk sevdası başlar

Koltuk sevdası ülkenin eğitim ve gelişmişlik ölçülerine, ekonomik düzeyine göre şekillenen bir tutkudur. Liderin koltukta ne pahasına olursa kalma hırsıdır. Gözünü koltuk hırsı bürüyen lider için hizmetten çok yerini koruma arzusu hâkimdir.

Yerini korumak için yapmayacağı uygulama, kırmayacağı insan veya kural yoktur. Koltuk için her türlü mücadele ve çatışma göze alınmıştır. Demokratik kurallar, etik değerler bile hiçe sayılır.

Ne de olsa koltuk sevdasına tutulmuş bireyler kendini normal insanlardan farklı görür, geldiği yeri bile unutur. Ne zaman ayna ile karşı karşıya gelse ben ne güçlü bir insanım diye düşünür.

Kendinin etten ve kemikten bir insan olduğunu unutur. Bir gün bu koltuktan ineceğini düşünmek bile istemez. Dostlarını bile görmez düşmanlarını bilmez.

Çünkü o artık büyük insan olmuştur. Kendince geleceğe yön verecek bir liderdir artık.

O diğerlerinden farklıdır. Çünkü o emirler verir. Onun danışmanları, kadroları vardır.

Bir emir verdiğinde istediğini yaptırma gücüne erişmiştir. Artık o ne düşünse ve söylese yanlış bile olsa doğrudur. Kimin haddine liderin dediklerinin yanlış olduğunu söylemek.

Koltuğun sihirli örtüsü ile gerçekler, dostlar ve düşmanlar göze farklı görünür. Koltuğu kaybetme korkusu sarar bedenleri. Dostlara vefa bir tarafa, artık doğru sözler tehdit olarak algılanır. Bir zamanlar savunulan değerler, şikâyet edilen haksızlıklar bile unutulur.

Tek hedef koltuğun ve gücün bir dönem daha korunmasıdır. Geçmiş ve geleceğin muhasebesi önemli değildir. Ne de olsa ona göre toplum bu gerçekleri görmemekte ve anlamamaktadır. Tek doğru kendinin söyledikleri ve yaptıklarıdır.

Çoğumuz bu gerçeği görür ve acınacak halimize güleriz. Hele dünyayı gözlemleyen bir birey iseniz üzüntünüz bir kat daha artar.

Gelişmiş ülkelerde bir siyasi partinin ya da bir örgütün toplantısına katılan insanlar para öderken, bizde yemekler verilir, hediyeler verilir, hatta üstüne paralar bile ödenir. Geri kalmış ülkelerde seçmene ya da delegeye bir şeyler vermek ihtiyacı hissedilir. Bu davranış adeta geleneksel hal almıştır. Kimi zaman bu bir cep telefonu kimi zaman bir dizüstü bilgisayar olabilir. Bu örgütün gücüne göre değişmektedir.

Tabii siyasi yönetim ölçeğinde ülkenin diğer kaynakları bile harekete geçirilir. Bu bir buzdolabı, televizyon ve gibi ihtiyaca yönelik hediyeler haline gelir. Hem de toplumun gözleri önünde gerçekleşir. Bir de bunları gazete ve televizyonlar boy boy bizlere gösterir. Hepimizin hakkı olan kaynaklar taraflı şekilde kullanılır. Vicdanlarımız sızlar.

Bu uygulamalar koltuğun korunmasında başarı ile kullanılmaktadır. İşin üzücü tarafı yoksulluğun ve fakirliğin kol gezdiği ülkemizde seçmen veya delegenin de bunu beklemesi, neden bu uygulamanın yapıldığı konusunda hesap sormamasıdır. Bunun yanlış bir uygulama olduğunun farkına varmamasıdır. Tabi ki bu durum bazı liderlerin ve yöneticilerinde işine de gelmektedir.

Yanlış yönetim karşısında toplumun menfaatlerini koruyacak, gerçekleri ortaya koyacak, halkın avukatlığını yapacak organların başında basın gelmektedir. Demokratik toplumlarda halkın gerçek avukatı özgür basındır. Eğer basın bu görevi yerine getirmede yetersiz kalıyorsa o ülkede demokrasiden ve özgürlüklerden bahsetmek mümkün değildir.

Liderlere sokağın nabzını gösteren, doğru kararlar alınmasına yardımcı olan, koltuk sevdası uğruna yapılan hatalı uygulamalar karşısında meydana gelecek zararların önlenmesinde ve duyurulmasında gerçekleri ortaya koyacak basındır. Tabii demokrasinin kuralları ile işlemediği toplumlarda basının bu gücü dikkate alınarak psikolojik baskı olarak yandaş basın da yaratılmaktadır. Ama ne olursa olsın tüm baskılara rağmen bir kısım basın bu toplumsal görevi başarı ile yürütmektedir.

Krallar, sahtekâr terziler ve doğruyu ne pahasına olsun söyleyen insanlar ile ilgili masalı hepimiz biliriz.

Tabii çağımızda da geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerde kendini kral sanan liderlerinin ve yöneticilerinde çevresinde gerçeği saklayan insanlar yine vardır. Buna karşılık hala gerçekleri can pahasına, hapislerde sürünme pahasına kamuoyuna aktaran ve bizlere sunan bir kısım basın vardır.

Bir kısım gazeteci ve basın bedeli ne olursa olsun görevini yerine getirmektedirler. Her türlü baskı ve yıldırmaya karşı korkusuzca bizlere gerçekleri iletmektedirler.

Bugün artık dünya gerçeklerinin gözden uzak tutulması, baskı ile insanların susturulması eskisi gibi kolay değildir. Haberleşme teknolojisindeki gelişmeler, sosyal medya imkânlarının artması görünürlüğü ve izlenebilirliği büyük ölçüde artırmıştır. Bu gelişmeler çerçevesinde geçmişte ülke gündemi ve kamuoyu ile sınırlı kalan habercilik ve yayıncılık artık dünya gündemi ile bütünleşmeye başlamıştır.

Yeniçağın liderlerinin ve yöneticilerinin işi zordur. Gerçek dışı vaatler ve hatalı uygulamalar basın ve duyarlı bireylerce ortaya çıkarılmakta, çok kolay kamuoyuna sunulmakta ve paylaşılmaktadır.

Demokrasilerde lider toplumda halkın iradesi ile seçilmiş bir bireydir. Liderlik toplumsal bir görevdir. Koltuk süresi belli olan görev yeridir. Her lider kaçınılmaz olarak koltuğundan bir gün gidecektir.

Demokrasiden ve insani değerlerden söz ediyorsak, bu değerler karşısında hiçbir bireyin diğerinden üstünlüğü yoktur. Gelişmiş ülkelerde lider olanlar bir gün bu görevlerini biteceğini bilirler. Liderlik sonrası normal insanlar gibi yaşamın içine dönerler. Nitekim lideri ölümsüz kılan koltuğu bıraktıktan sonra yaptığı başarılı hizmetler nedeni ile toplumun gözünde ve gönlünde kazandığı itibar ve koruduğu saygınlıktır.

Dileğimiz; yönetimde hizmete talip olanların öncelikle insani, vicdani ve dini değerler ile toplumsal değerleri gözardı etmemeleri, bir gün koltuktan inip yine bir birey olarak topluma karışacaklarını unutmamalarıdır. Bu duyarlılık içinde toplumda yüksek vasıflı liderlerin yetişmesi ve görev yapmasıdır. Basının özgürce görevini yerine getirmesidir.

Bizlere de düşen gerçekleri görmek, liderleri seçerken korku ve maddi menfaatler yerine gerçekleri görerek, kendimize, topluma, tarihimize olan saygı ve sorumluluk duygusu içinde vicdanımızla hareket etmektir.

 
Toplam blog
: 416
: 790
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

Tarım, Gıda, Ormancılık, Çevre, Örgütlenme ve Proje konularında çalışmalarda bulunmaktayım. Öncel..