Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '13

 
Kategori
Siyaset
 

Linç kültürü

Linç kültürü
 

Linç kültürü


Genel anlamda, linç eylemi, eksik adaleti, eksik güvenliği, eksik polis önlemini ikame etmek üzere devreye giren bir doğal afet gibi tanımlanır. Korkunç ihtimal, vicdan sahibi herkesin söylediği gibi, bir sıkıyönetime veya formel (resmi) bir olağanüstü hale varma, vardırılma tehlikesinden bağımsız olarak, bizzat halihazır olağanüstü hal ortamının bir çatışma ve şiddet sarmalını tetiklemesidir. Olağanüstü haller, istisna halleri, tekrarlayalım, sadece formel rejimler değil, linçin uç noktasını teşkil ettiği fiilî olağanüstü haller de, şiddetin çeşitlenmesine ve yayılmasına zemin oluştururlar. Norm ve meşruiyet algıları, kolayca bulanıklaşır. Linççiler okşanarak yatıştırılırken linçe uğrayanın “tahrikçi” sayılıp tutuklanması, (bazen de “koruma amaçlı”) gözaltına alınması, bu bulanmanın standart sonuçlarındandır.

Linç'i iyi tanımlamak gerek, kriterleri var: Hukuksuzluk, şiddet, kitlesellik, meşru ve yasalmış gibi gösterilen şiddetli bir cezalandırma aslında. Halkın tepkisi, yurttaş infialde edebiyatı bir anlamda. Tarihsel geçmişi de var tabii ki. Ortaçağ'da Cadı Kazanları buna örnek verilebilir. Belki de Engizisyon. Ama dikkat edilmeli ki, linçin en önemli bir kriteri özgün, özgür, özerk kişiliksizlik, bireyselliksizliktir. Linç kültüründe, birey yok, sürü var

Linç, yapılmadan önce psikolojik olarak hazırlanıyor ve sanıldığı gibi aniden, kendiliğinden gelişen bir olay değil. Sinsice planlanmış hatta örgütlenmiş bir edim, eylem. 6-7 Eylül'de Beyoğlu'nda azınlık mensuplarının dükkanlarını talan edenlerin ellerinde bir örnek sopalar var olduğunu biliyoruz. Öyle aşka gelip Kıbrıs'ı kurtarmak isteyenler ya da koyu Atatürk sevgisi ile ne yaptığını bilmeyen insanlar değildi söz konusu olanlar.

Özellikle bir kısım medya sürekli olarak bu yöntemi kullanıyor. Linç, iktidarlarla da ilgili ve ilişkili bir konu. Genel geçer güçlülerin karşısında farklı düşünen ve doğası gereği farklı yerde duranlara yapılıyor. Psikologlar, psikanalistler bu konuyu incelediklerinde; Linçin aslında korkanların benimsediği bir yöntem olduğunu söylüyorlar. Rakip ya da ötekinden korkan ona yenileceğini anlayınca, baş edemeyince onu ortadan kaldırmak istiyor.

Linç, fikrine, inancına, siyasi, ideolojik ya da kültürel konumuna, yapısına, hazinesine güvenemeyenlerin başvurduğu bir yöntem. Olayda rasyonel akıl, sağduyu yok, sadece güdülenmiş fanatik hezeyan duygusundan bahsedilebilinir. İnanç manzumesi sistemi olan dinler de linç kültürünün kullanılmasında ve gelişmesinde olumsuz bir rol oynayabiliyor zaman zaman. Recm’de bunun bir yansıması olarak algılanabilir.

Genel olarak böyle bir linç (lynch) girizgahından sonra genelde doğu toplumlarının özelde Türkiye toplumunun linçle ilgili bazı olumsuz yönlerine değinmek gerekir mutlaka. Orta Asya'dan bu yana toplumumuzda, devletimizde çok fasla şiddet var. (Her Türk asker doğuyor, beyin kıvrımlarından çok kol kaslarına önem veriyoruz.) Dayak cennetten çıkmadır, deniyor örneğin. Kızını dövmeyen dizini döver. Ya da yeni Türkçesiyle, uyarıyla uslanmayanın hakkı dayaktır, denir. Bebeğini, çocuğunu, çırağını, işçisini, öğrencisini, kızını, karısını döven insanlar toplumunda yaşamıyor muyuz?

Bu şiddet yaygınlığı ve yoğunluğu linç kültürünü güçlendiriyor. Aslında bir emlak kahramanının eşi olan bir kadın kalkıp da “Devlet için vuran da vurulan da kahramandır” demiş ve Devleti böyle kurşunlarla kutsamıştı. Koskoca İktidarın en tepesi şiddet amigoluğu yapabilir mi? “Kutuplaşma ve Vurun Kahpe'ye kültürü”; Bu coğrafyada çok fazla kutuplaşma var: Laik/Şeriatçı, sağcı/solcu, köylü/kentli, liberal/muhafazakar, Sünni/Alevi, Türk/Kürt her taraf GS/FB gibi...Bir de bizde çok fazla öteki var. Herkes birbirinin ötekisi. Kürtler, Rumlar, Ermeniler, Komünistler, takunyalılar, çarşaflılar, Kemalistler.vs.

Vurun Kahpe'ye kültürü popüler iken de Linçin kriterleri ve toplumun bazı özellikleri Türk medyasına yansıyor ve medya bu konuda bol miktarda malzeme veriyor. Hukuksuzluk, şiddet, bireyselliksizlik tam da linçle örtüşüyor. Tüm siyasal ve toplumsal olay ve olguları ancak ve ancak, bence, iktidar perspektifiyle tahlil edebilirsek anlayabiliriz. İktidar denilen sadece bugünkü mevcut siyasal yapı değil tabi. İdeolojik, kültürel, askeri, ekonomik iktidardan ve yaygın toplumsal kod ve normlardan söz ediyorum ben.

Örneklerin tümünde ilginç olan devlet iktidarının hedef olarak belirlediği kişi ya da kurumlar mağdur. Linçi, sanki devletin hukuken siyaseten yapamadığını kitlelere yaptırmasıdır, diye tanımlayabiliriz aslında. (Linçe yönelik tedbir almaması ve yeterince duyarlı davranmaması)

Çözüm ne olabilir? Bence linç olgusunun tüm boyutlarını, nedenlerini, gerekçe ve kökenlerini doğru saptayabilirsek tedavi ve çözümleri de bulabiliriz. Ben linç kültürünün neden ve kökenlerini, mikro ve faşizan milliyetçiliğe, ayrımcılığa, şiddete, cehalete, sürü ideolojisine bağlıyorum. Baktığımızda özellikle daha çok özgürlük olan toplumlarda ve ülkelerde daha az linç girişimi oluyor. Daha çok evrensel hukuk kurallarının varlığı ve uygulanabilirliği, iyi bir panzehir olabilir.

Ülkemizde problemlerimizi, fikir kulüpleri kurarak tartışarak çözmediğimiz aşikârdır. Çağdaş iletişimin, rekabetin tüm ilkelerini ve modellerini kullanmak yerine rakibimiz olan herkesi kardeşlerimizi, akrabalarımızı, komşularımızı, ırktaşlarımız dahil linç ediyoruz. Bu bir toplumsal şizofren hali, linçi yaparken sevinç, coşku ve neşe buluyoruz. Linç, problem çözme, problemi anlama ve hoşgörünün azaldığı noktada sorun olarak nitelenen şeyin yok edilmesine yönelik ilkel bir toplumsal davranış modelidir, burada bir ruhsal histeri bileşkesi de vardır. Linç, gelişmemiş, üst yapıları oluşmamış ve geri ahlaki değerleri bir sığınma ve korunma olarak tanımlayan toplumlarda, o değerleri tehdit ettiği düşünülen her şeyi yok etme dürtüsüdür bir anlamda.

Bir çırpıda hatırlıyorum da; 25 Temmuz 1995 tarihinde Bayburt Bölge Barosu Başkanı iken Gümüşhane’deki bürosunda uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybeden Av. Ali Günday,  17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesine Alparslan Arslan adlı saldırganın gerçekleştirdiği silahlı eylem sonrasında, Danıştay İkinci Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin öldürülmesi basın yolu ile linç kültürünün bilinen örnekleridir.

Sivas Katliamı linçin, toplumsal hezeyanın en acı örneğidir. Yürekleri yaralayan ise olayın sonrasında hukukun işletilmemesi, sanıkların linç, cinayet gibi suçlardan mahkûmiyet almamalarıdır. Ülkemizde ise sonuç olarak Linçzede ölüyor, linçi gerçekleştirenler ise genellikle yargılanmıyor, yargılansa bile dava eften püften suçlamalara evriliyor.

Gezi Parkı Direnişi sonrasında, söz konusu direnişe destek verdiği gerekçesi ile varlığını kendinden olmayanlara saldırı olarak gören, ömrü boyunca gazetecilik yapmak yerine toplumda kendileri ile aynı şeyleri düşünmeyenlere yönelik linç kültürünü kullanan ve insanları hedef gösterip ihbar etmeye çalışan basın kuruluşları olduğunu biliyoruz. Akit Gazetesinin, 26 Temmuz 2013 tarihli "Çapulcu hakimin pervasızlığı" yazısı ile 21. Ağır Ceza Hakimi Keskin Karakurt'u manşetine taşımış, ayrıca Hakim Keskin Karakurt'un ardından Akit, “Kahrolsun bu sevgi” diyerek Hakim Sevgi Övüç'ü de manşet yapmıştır. Peki bu yapılanlar nedir?

Hakimlerin gazetede hedef gösterilmesinin sonrasında Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) bir açıklama yapmıştır. YARSAV yönetimi yaptığı yazılı açıklamada "Yargıçlık mesleğinin onuru ve tarafsızlığı, demokratik bir toplumda duyulması, görülmesi ve söylenmesi gerekenlerin duyulmaması, görülmemesi ve söylenmemesi değildir", “Yargıçların halkın vicdanıdır.” Denilmiştir.

Toplumuzda yakın tarihte Medyanın kışkırtması, hedef göstermesi sonucu, yaşanmış, gerçekleşmiş onca menfur (nefret edilen, iğrenç, tiksindirici) yaralama ve öldürme olayı varken günümüzde halen daha bu yöntemin kullanılıyor olması, bunun hukuk devletinde yaşanıyor olması, hukuku temsil eden egemenlerin bunu engellemeye çalışmaması, hukukumuzun gelişmediğinin mi yoksa önceki linç olaylarının sonucunun toplumsal olarak başarılı olduğunun düşünülmesinden midir?

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..