Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '06

 
Kategori
Eğitim
 

Lise

Lise
 

“Aristotales ( Aristo- İ.Ö. 381-322) Atina yakınlarında Lykeioa tapınağının yanında İ.Ö. 335 yılında “Lise” adlı okulunu kurdu. Güneş tanrısı Apollon’un adlarından biri olan lise sözcüğü, (Lykeion ya da Lycius) “Sürüleri Kurtlardan Koruyan Tanrı ya da Tanrısal Güç” demektir. Aristoteles olağanüstü bilgelik içinde yarattığı öğretime “Lise” adını verip, bilimsel bilgiler öğrenen “Lise” öğrencilerini sonsuza dek dinsel öğreti yandaşı kurtlardan korumak istedi. Aristoteles bilimsel bilgiler öğreten “Lise” öğretiminin dinsel öğreti yandaşı kutlar tarafından parçalanmak istendiğini biliyordu. Binyıllar sonra Atatürk, laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurunca bilimsel bilgiler öğreten ortaöğretimin son üç yıllık aşamasına “Lise” adını verdi.” (1)

Bilim anlayışıyla kurulan Cumhuriyetin liseleri eğitim ve öğretimlerinde; bilim, sanat, edebiyat ve felsefeye verdikleri önemle adlarını klasikleştirdiler. Galatasaray Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Vefa Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, İzmir Atatürk Lisesi, İzmir Namık Kemal Lisesi, Sivas Lisesi, Trabzon Lisesi, Malatya Turan Emeksiz Lisesi, Adana Lisesi gibi ilk belleğime takılan liseler ile diğer il ve ilçelerimizdeki liseler, yetiştirdikleri ünlü; sanat, bilim ve kültür insanlarıyla adlarını saygıyla andırmaktadırlar.

Günümüzde ise, liselerdeki eğitim öğretim süresi dört yıla çıkarıldı. Önünde hazırlık sınıfı olan birkaç Anadolu lisesinde eğitim öğretim süresi beş yıl. Ülkemiz genelindeki dört yıllık eğitim öğretimi uygulayan liselerimiz: Genel Lise, Anadolu Liseleri, Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri, Anadolu Öğretmen Liseleri, Güzel Sanatlar Liseleri, Endüstri Meslek Liseleri, Motor Meslek Liseleri, İletişim Liseleri, Askeri Liseler, Sağlık Meslek Liseleri, Kız Teknik Liseleri, İmam Hatip Liseleri, Ticaret Meslek Liseleri, Turizm ve Otelcilik Liseleri, Açıköğretim Lisesi gibi çeşitli alanlarda eğitim ve öğretimini sürdürmektedir. Bu liselerimizde okuyan on beş, on dokuz yaşlarındaki, dört milyona yakın gencimiz, dört yılını bu okullarda geçirmektedir.

Genel Lise türündeki, İzmir Namık Kemal Lisesi’ndeki öğretmenlik yıllarımı düşünüyorum. Okul kitaplığı memursuz. Bilgisayar odası kapalı. Spor salonu bodrumda sular altında. Öğretmenin çabalarını aşacak kadar kalabalık sınıflar. Çünkü o yıllarda tepeden inme kararla önümüze konan kredili sistem sınıf sayılarını alt üst etmişti. Sınıfa giriyorsunuz altmış kişi, oturacak yer yok. Çözüm üretebileceğin yönetici yok. Sınıfta öğrencilerle baş başa kalıyor öğretmen. Yapabildiğini de o koşullarda yapmaya çalışıyor insan. Lisedeki klasik eğitim geleneği bozulmuş. Eğitim programının içeriği boşaltılmış. Son yılı da ÖSS hazırlık alınca buyurun size lise.

Genel lisede yaşadığım, eğitim ve öğretimde gördüğüm olumsuzlukları, İzmir Atatürk Endüstri Meslek Lisesi’ndeki öğretmenlik yıllarımda daha aza indirgenmiş yönleriyle yaşadım. Öğrenciler, günün bütün bölümünü; elektrik elektronik, tesviye, marangozluk, demir ve döküm gibi atölyelerde iş üreterek geçiriyorlar, kültür dersleri için ana binadaki sınıflara geliyorlardı. Kültür derslerinde; felsefe, mantık gibi derslerin ya da diğer kültür derslerinin yeterince özenle ele alınmaması öğrencilerin sosyal gelişimlerinde bir eksiklik olabileceğini düşündürdü hep bana. Bu okullarda da eğitim üretimle bütünleşmiş ama kültürel çalışmalara yeteri kadar yer verilmemişti.

Öğretmenliğimin son yıllarını İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’nde geçirdim. İstanbul Kabataş Erkek Lisesi, Anadolu lisesi türünde bir lise idi. Öğrencilerimiz bir yıl hazırlık sınıfı okuyarak yabancı dil gelişimlerinde belli bir yere geliyor, kalan üç yılda da seçtikleri; Türkçe Matematik, Fen Bilimleri, Sosyal Bilimler ve Yabancıdil alanlarından birisinde öğretimlerini sürdürüyorlardı. İstanbul Boğazı’nın manzarası üzerinde kurulmuş mükemmel bir ortam, fiziki yapılarıyla örnek bir okul olmasına karşın, hazırlık ve birinci sınıfta okula hayran olan öğrenciler, iki ve üçüncü sınıfa gelince yüzlerindeki o mutluluk yerini sıkıntıya bırakıyordu. Nedeni, eğitim programlarının üretici ve yaratıcı yeteneklerine katkı sağlamadığı için. Ezbere dayalı eğitimin yaşattığı sıkıntı, dünyanın en güzel manzarasının keyfini yaşamayı bile ortadan kaldırmaktaydı. Bunun bir nedeni de üniversiteye giriş sınavlarındaki soru biçiminin lise eğitimiyle ilgisizliğidir. Öğrenci üzerindeki sınav baskısıdır.

“Türk eğitim sisteminin tamamen sınavlara endeksli olduğunu biliyoruz. Öğrencilerin de ailelerin de, okulların da tek hedefi var: ÖSS’de OKS’de ve diğer giriş sınavlarında daha yüksek başarı elde etmek. Peki bu öğrencilerden ileride ne kadarı ayakları üzerinde durup, iş güç sahibi olabiliyor. Bu hiç kimsenin umurunda değil. Özellikle de öğretim kurumlarının. Oysa eğitimin ve okulların öncelikli amacı, önce istihdam ve ardından da başarılı, mutlu, bir o kadar da kazançlı bir gelecek sunmak olmalıydı. Elbette Temel eğitim kanununun öngördüğü, vatanını , milletini seven, hoşgörülü, soran, sorgulayan yurttaşlar yetiştirmek, her şeyden önemli ama devletin amaçları kadar, bireylerin hedefleri de dikkate alınmalıdır.

İstihdam garantisi olmayan, üretkenlik kazandırmayan, karşılaştığı sorunlar karşısında ezilme ya da kaçma yerine çözüm üretmekten yılmayan gençler yetiştiremiyorsak, eğitimin amaçları yeniden sorgulanmalıdır.
Hele hele Türkiye gibi nüfusun neredeyse üçte birinin okuma çağında olduğu çocuk ve gençlerden oluştuğu ülkelerde bu çok daha ciddiye alınmalıdır. Şimdi bazı aklıevveller, eğitimin amacı, meslek adamı yetiştirmek, iş bulmasına yardımcı olmak değil, entelektüel birikim, bilim, teknoloji üretmek gibi farklı trendler ortaya koyabilirler. Elbette bu tür söylemlere de saygı duyarız. Ama okumuş işsizlerin son sürat arttığı şu günlerde üniversite mezunları “ onca yıl niye okuduk? Bu kadar yıl okudun da ne oldu? Bir iş bile bulamıyorsun.” Şeklinde aşağılayıcı yorumların hedefi haline geldiyse, bugünkü eğitim sistemi ve hedefleri yeniden sorgulanmalıdır.”(2)

Bugün yapılması gereken; meslek liselerinde gördüğümüz iş ortamını, yaşamın her alanında gereksinim duyulan, iş alanlarıyla zenginleştirmek. Bu iş içindeki eğitim ortamlarını kültür ağırlıklı lise türlerine aktarırken, kültür liselerindeki eğitimin içeriğini zenginleştirerek, ezbere öğretim biçiminden kurtarıp; araştırarak, yaratarak öğrenme biçimiyle meslek liselerimize bilim ve sanat ışığı içinde aktarmaktır. Eğitim yönetim kadrolarının; eğitim, bilim alanındaki kurum ve kişilerden yararlanarak, on beş on dokuz yaşlarındaki gençlerimizin dört yılını yeteneklerini geliştirebilecekleri, üretici ve yaratıcı yanlarını kullanarak, mutlu bir dönem geçirmelerine, kendilerine, yaşadıkları topluma, ve dünyaya katkıda bulunabilecekleri bir eğitim içeriğinin yaşama geçirilmesini sağlamalıdır. Ülkemiz, yeni yüzyılın başında gerçekten sözcüğün tam anlamıyla başıboş kalan lise eğitimini, eskiyi aratma yerine, bilimsel ve çağdaş, pozitif bilimlerin ışığı altında laik Cumhuriyetimize yaraşır bir içerik ile zenginleştirerek yaşama geçirmelidir.

Hasan Barışcan
hbariscan@milliyet.com.tr

1- Metin Erksan-Türk Lise Öğretimini Kurtlar Yedi- Cumhuriyet-15.3.1997
2- Abbas Güçlü - Eğitimin Amacı Ne? – Milliyet- 13.12. 2006

 
Toplam blog
: 52
: 4210
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

1952 yılında Sivas- Asarcık Köyünde doğdum. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptım. Kabataş Er..