Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Nisan '09

 
Kategori
Mizah
 

Lost'ta bir Türk var!

Lost'ta bir Türk var!
 

Mahmut sahil kenarında elinde biriktirdiği taşları birer birer masmavi denizde atabildiği kadar uzağa atıp deniz yüzeyinde kaydırmaya çalışıyordu. Uçak kazasından kurtulanlar kumsal boyunca dağılmış bir vaziyette herkes can sıkıntısını giderecek bir işle ilgileniyordu. Mahmut kumsalda zar zor bulduğu taşlardan sonuncusunu da hızla denize attı büyük bir keyifle. Ama attığı taş bir kez sektikten sonra havalandı ve açıklarda yüzmekte olan birinin kafasını bir karpuza çarpmış gibi yardı. Mahmut duyduğu “Ah ulan” sesinden sonra hızla, kumsalda oturmakta olanların arasına geçip oturdu. Olanlardan haberi olmamış gibi yanında oturduğu Jin’e sorular sormaya başladı.

-Yahu bizim dil aynı aileden biliyor musun? Korece de öyle, Türkçe de öyle. Bizde yüklem sonda biliyorsun değil mi?

Jin Mahmuttan pek haz etmezdi. İşin aslı kimse Mahmut’u sevmezdi ama kırılmasın, üzülmesin diye onunla konuşmaya devam ederlerdi.

-Öyle öyle tabi dedi. Ve aniden denizden eli başında, kan içinde çıkmakta olan Sawyer’e doğru koşmaya başladı. Mahmut’ta diğerleri ile birlikte ayaklandı. Hatta öyle hızlı hareket etti ki en öne geçti. Sawyer’i kolundan tutup kumsala doğru getirdi.

-Ne oldu Sawyer sana diye birisi sordu, heyecanla.

Sawyer suratında çok acı çektiğine dair bir ifadeyle,

-Görmediniz mi, hıyarın biri taş attı bana.

Jin panik olmuştu, eli ayağına karışmıştı. Belli ki kan onu tutuyordu.

-Kim atacak oğlum Sawyer, hasta mısın sen? Biz buradaydık zaten. Ama bir ara Mahmut kıyıdaydı derken Mahmut hemen söze girdi.

-Othersdir, others yani diğerleri işte anlayın. Adamlar mancınıkla seni mıhladılar vay anasını be bu kadar şerefsizlik olmaz. Ulan bunları bir yakalasam var ya. Dumandır, mancınıktır bıktık be. Deyip heyecanla insanların suratlarına baktı. Hepsi de attığı yalanı yemiş gibi gözüküyordu. Sawyer ise o an elinde sargı beziyle yanına doğru gelen Kate’e bakıyordu. Kate elindekilerle hemen pansumana girişti.

-Kim yaptı bunu sana Köpekbalığı mı? Dedi pansumanı yaparken.

Sawyer gülümsedi, daha doğrusu herkesin suratında bir tebessüm belirdi.

-Ha evet köpekbalığı Kate, Bana taş attı, açıktan. Sonra da akan kanımı kokladı uzun uzun. Saçmalama Çilli. Mancınık yapmış diğerleri. Her an dikkat etmek lazım. Ahh yavaş biraz.

Mahmut Kate’i en şehvetli bakışları ile izliyordu. Durumu kotarmıştı rahatlamıştı. Kimse ondan şüphelenmemişti. O an uydurduğu mancınık hikayesi ile, İstanbul’un fethi hikayelerini bildiğine çok sevindi. Yoksa nereden aklına gelecekti ki. Şimdi iş Kate’i dikizlemekti.

Yanında durmakta olan Jin’e sadece onun duyabileceği bir ses tonuyla

-Ya Jin delireceğim, Kate deli ediyor beni, yine aynı şortla gelmiş. Ah ulan anlayacaklar ben gidiyorum sorarlarsa büyük abdeste gitti dersin dedi ve hızla ağaçların arasında kayboldu.

Jin kafasını salladı Mahmut giderken. Sonra tekrar olan biteni izlemeye koyuldu. Sawyer ise pansumanın bitmesini bekliyordu yüzündeki acı dolu bir ifadeyle.

-Bitti işte. Ama yine iyi yırtmışsın Sawyer, ya o an bayılsaydın, boğulur giderdin dedi Kate. Sonra elindeki kanları temizlemek üzere denize doğru yürüdü.

Bu arada Sayid olay yerine gelmişti. Sawyer’i hiç sevmezdi ve bunu her defasında belirtmekten hoşlanırdı.

-Ne o birisi ıskalamış galiba. Dedi gülerek.

-Diğerleri işte dedi Sawyer. Dün de yine o siyah dumanı yolladı bize az kalsın panda gidiyordu dedi. Panda diye kastettiği şişko Hurley’di.

Bu arada Jin suratına büyük bir gülümseme yayılmış olan, Mahmut’u gördü. Yanlarına geliyordu. Hiç tereddüt etmeden bağırarak,

-Ne o üç gündür yapamıyordun herhalde. Dünyayı zıçmışsındır yine. Bu defa ne yaprağı kullandın. Diyerek gülmeye başladı. Onun bu espirisini duyan herkes –Sawyer’de dahil- gülmeye başladı. Mahmut yerin dibine girmişti. Suratı kıpkırmızı olmuştu. Kate’in yanındayken böyle şakalar yapmalarına uyuz oluyordu ama bir şey söyleyemiyordu. Sayid’i görünce konuyu değiştirmek için söze girdi hemen,

-Vayy Seyid kardeşim nerelerdesin yahu göremiyoruz seni.

Dedi ve ona doğru yöneldi. Sayid elini kaldırıp onu durdurdu.

-Sayid lan Sayid. Şurda kaç kişiyiz, birimizin ismini doğru söylemiyorsun. Dedi ve insanlar yine gülmeye devam etti.

Bu aşağılanmalardan bıkmıştı Mahmut. İki ay gibi bir süre geçmişti, ama bir tane dost edinememişti.

-Ne o donunla bu gün denize girmeyeceksin galiba dedi Sawyer.

Tamam dedi Mahmut içinden oltada ben kaldım, rezil olurum şimdi. Ama korktuğu da başına gelmek üzereydi.

-Uçağa niye binmiş biliyor musunuz, Avustrulya’ya iltica etmiş, eşcinselim, baskı görüyorum demiş ama kabul etmemişler kovmuşlar onu. Dedi Kate, yanlarına gelirken.

Mahmut sinirle Jin’e baktı. Söylediği her şeyi dedikoducu kadınlar gibi millete anlatıyordu. Hiç gizli saklı bir şeyi kalmamıştı sayesinde.

-Ulan Jin gözlerim çekik diye çok utanıyorum demiştin geçenlerde. Ya Kate sen bu çiller beni çok çirkin gösteriyor demiştin. Sayid sana ne demeli. Müslüman geçiniyorsun ama geçenlerde bir domuzu nasıl yedin, parmaklarını bile yiyordun. Sawyer sana hiçbir şey demiyorum yavşaksın çünkü. Yürüyüşün bile onu gösteriyor. Hem de bağıra bağıra. Dedi Mahmut sinirle. O kadar hızlı söylemişti ki, bunları. İnsanlar şaşkınlıkla onu izlemişti. O an birisinin ona doğru saldırgan bir hareketini bekledi. Hatta gözleri ile kumların arasında büyük bir taş aradı. Kendisini iyice hazırladı ama kısa süren bir sessizlik dışında hiçbir şey ona doğru gelmedi.

-Neyse dedi Sayid. Şu kara duman işini ne yapacağız. Bir çözüm bulmak lazım.

Mahmut gelen tepkisizlikten cesaret almıştı. Kendini ilk kez bu kadar cesur hissediyordu.

-Benim bir sorunum yok kara dumanla. Alakadar etmez dedi aymazlıkla. Sonra devam etti,

-Diğerleri ile de bir sorunum yok. Ben’i severim. Özünde iyi çocuktur. Ama geçmişi bırakmıyor yakasını işte.

İnsanlar şok olmuştu. İlk kez Mahmuttan böylesine bencilce söylenen sözler duyuyorlardı.

-Mahmut, iyi misin lan? dedi Sawyer onun şaka yaptığını düşünerek.

-Yok be takmayın onu. Dedi Sayid Ardından.

Mahmut artan cesareti ile,

-Niye şurada elli kişiyiz. Altı yedi tane adam var ne derse yapıyoruz. Yok arkadaş ben yokum artık. Mahmut aşağı, Mahmut Yukarı yeter artık. Gideceğim John Locke’nin yanına, altı tane rakam var onları bende gireceğim makineye. Sıkıldım ulan sizden. Zaten Türkiye’de her hafta altı tane rakam derdinden, az sayısal loto da oynamadım. Bir de beş artı bir var, o biraz farklı ama olsun arkadaş. Ben gideceğim.

Jin söze girmek istedi ama bir şey söyleyemedi. Sayid elindeki çubukla kumla oynamasını sürdürdü. Kate Sawyer’e baktı. Gözleriyle ilgilen der gibiydi. Sawyer ise mesajı aldığını belirten bir göz kırpması ile, Mahmut’a doğru yürüdü. Ona sarıldı.

-Adamım dedi. Biz sen olmadan ne yaparız. İki şaka yaptık kızma dostum dedi. Eliyle kafasını okşadı, Mahmut’un.

Mahmut ise bu olanlardan sonra dayak yemediğine seviniyordu. Ve Sawyer’in kafasını okşamasından çok büyük bir haz alıyordu. Ulan şerefsiz dedi içinden, işini biliyor tabi, bu sihirli parmaklar bende olsa Kate kölem olurdu dedi.

Sonra herkes bağırmaya başladı,

-Mahmut sen bizim her şeyimizsin diye.

Mahmut Sawyer’den ayrıldı, buğulu gözlerle arkadaşlarına baktı.

Ah dedi içinden Kate, bir kereden ne olacak, gebereceğim demek istedi. Karşısında duruyordu, ama diyemedi. Tekrar ormanın içine dalmak istedi.

 
Toplam blog
: 29
: 527
Kayıt tarihi
: 05.02.09
 
 

"Yaşadığım kentleri sevmem. Daha doğrusu yaşamak zorunda olduğum kentleri. Onlar da beni sevmez. ..