Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '13

 
Kategori
Tarih
 

Lotus Kadınları /Çinli Kadınların Ayakları / Küçük Aayaklarla gelen büyük Umutlar

Lotus Kadınları /Çinli Kadınların Ayakları / Küçük Aayaklarla gelen büyük Umutlar
 

Onca zahmete sakat kalmak neden?


Bu eziyet ile ilgili yazıyı hazırlarken ruhum acı içinde kaldı. Okurken belki aynı acıyı sizlerde duyarsınız şimdiden kusura bakmayın…

Ufacık yaşta ayak parmakları kırılıp, sıkı bandajlarla bağlanarak, ayaklarının büyümesi engellenen bu kadınların ayaklarına; Lotus (Nilüfer) Ayak ya da Zambak Ayak deniyor. Güzellik için sakat kalmayı bile göze aldıkları bu uygulama, bin yıldır süregelen bir geleneğe dayanıyor.

Çinli kadınların ayaklarının 1000 yıl boyunca içinde sıkışıp kaldığı ‘’minik ayakkabılar’’artık yok ama o dönemin izlerini taşıyan yaşlı Çinliler var. Geleneğin adı ayak küçültme... Kadınlar için küçük ayaklı görünmek daha asil algılandığından 6 yaşından veya daha küçük yaşlardan itibaren ayaklar bandajla sarılırdı. Ayak ilerleyen dönemde büyüyemez ve küçük kalırdı. Giydikleri özel ayakkabılara ‘’altın lotus’’ deniliyordu.

 Çeşitli yöntemlerle ayak küçültme geleneği Çin kadınları arasında 20. yüzyılın ortalarına kadar devam etti. Şimdi ne var bunda diyenlerimiz çıkacaktır, ama yazı ilerledikçe bunun acısı değil ayaklarınıza yüreğinize oturacaktır.

Bu garip geleneğin sebeplerinden biri kadının ayağı küçükse cinsel or­ganının da küçük olduğuna inanılmasıymış.

Her şey, Hang Hanedanının son İmparatoru Li Houshu’nun dansçı gözdesi için yaptırdığı, Lotus çiçeğini andıran değerli taşlarla süslü, ipek püskülleri olan ve altı metre boyundaki altın kaplı sahnede daha rahat dans etmesi için, ayaklarını bandajlaması ile başlıyor. Güzelliği ve dans yeteneği ile İmparatoru büyüleyen Yao Niang isimli bu gözde; Lotus çiçeğinin içinde hilal şeklini alıp, dans edebilmek ve sığmak için ayaklarını ipek şeritlerle sarıyormuş. Böylelikle de Yao Niang bu ayak bağlama geleneğinin ilk uygulayıcısı oluyor. Ama o zamanlarda ayaklar; tıpkı bir balerin ayakkabısı gibi daha gevşek bağlanıyor, sakatlanma da olmuyor.

Özellikle aristokrat ailelerde, buluğ çağın­daki kızların ayakları küçük demir ökçelere hapsedilirmiş.

Genç kızın bütün vücudu gelişip serpilirken, ökçede tutsak ayaklar sıkışır, büyüyemezmiş. Sonunda bu demirden kafes içinde ayak kemikleri kırılan genç kız, yürüyemez hale ge­lirmiş.Ancak küçük ayak sayesinde yaratılan ‘’küçük cinsel organ hayali’’ sayesinde kadının çektiği acıya karşılık, parlak bir geleceğin kapısını açarmış.

Teorilerden bir diğeri ise Çinli kadınların ayak bağı ile daha kolay kontrol edilebileceği ile ilgili. Buna göre eskiden Çin’de kadının özgürlüğü babaları tarafından kontrol ediliyordu, daha sonra eşleri en son olarak da oğulları tarafından konulan kurallar kadar özgürlüğe sahiptiler. Böylece kadınların acı yüzünden özgürce oradan oraya gitmesine engel olunuyordu.

Bir diğer teori ise küçük ayaklı kadınların daha çekici olduğuydu.

Son teori ise ayak bağlamanın tırnak uzatma gibi bir statü sembolü olarak görüldüğüdür.

Çin kentlerinde kadınların sokaklarda dolaşmaları, erkeklerle aynı ortamlarda bulunmaları, özellikle soylu iseler hoş karşılanmıyordu. Ayak dondurma işlemi kadının tek başına yürümesini engellediğinden, onun kente çıkmadığının, dolayısıyla iffetine halel gelmediğinin garantisi olarak kabul ediliyordu.

Altın lotus, önce Çin edebiyatında, ardından da modern pornografide cinsel cazibenin, yüksek toplumsal statünün karşılığı haline geldi.

Neo-Konfüçyüsçülük zamanında kadınların hakları kısıtlanıyor ve Song Hanedanından itibaren de, üst tabakadaki kız çocuklarının ayakları erken yaşta bağlanmaya başlıyordu. Altın lotus ya da ayak dondurma geleneğinin Çin'de hızla yayılmasında 12. yüzyılda başlayan Neo-konfüçyanizmin de büyük etkisi oldu. Bu akımın kurucusu Zhu Xi'nin öğretisinde ‘’akıllı beden’’ (acı çekerek olgunlaşmış beden) çok önemli bir yer işgal ediyor ve küçük ayak erdemli kadının işareti olarak kabul ediliyordu. Hatta bir Çin atasözü ‘’Bir anne aynı zamanda hem kızını hem de kızının ayaklarını sevemez’’ diyordu. Çünkü küçük ayak, iyi bir evliliğe atılan ilk adımdı.

Küçük ayaklı kız çocuklarına, operasyonun gerçekleşmesi anından itibaren bir de köle veriliyordu. Köle ve kadın bütün hayatlarını birlikte geçiriyor, bir tür bağımlılık ilişkisi kuruyorlardı. Dondurulmuş ayaklı kızların evliliklerinden sonra sorumlulukları kayınvalidelerine geçiyor, ona bir şey olursa da kocalarının kız kardeşlerinin denetim ve bakımı altına giriyorlardı. Birçoğu, Konfüçyanizmin ve toplumsal estetik yargılarının verdiği güçle bundan şikâyet de etmiyordu. Sonuçta çektikleri acının karşılığı yüksek toplumsal statü, zenginlik, saygınlık ve tabii iyi bir evlilikti. Bir kız çocuğunun ayaklarının dondurulması demek, onun imparatorun karısı olmaya aday olması demekti çünkü

 Daha sonra bu gelenek 20. yüzyılın başlarına kadar, fakir köylü kadınlar dışında, tüm halk arasında yaygınlaşıyor. Tarlada çalışacak kadına ihtiyaç var olması köylü kadını işkenceden kurtarıyordu.

Her ailenin ayak dondurma işlemi değişebiliyordu. Kullanılan yöntem, araçlar, ayağın biçimi aynı zamanda ailenin bir tür damgası olarak kabul ediliyordu.

 Bu geleneğe karşı 17. yüzyılın başlarından itibaren muhalefet başladı. Qing hanedanı 1645'te ayak dondurmayı yasakladıysa da başarılı olamadı. 1911'de Çinli ve Batılı misyonerlerin de yardımıyla bu işlem suç sayılmaya başlandı. Bazı kadınların bu yasağı delmeye çalışmaları ilgi çekici bir durumdu. Bunun üzerine genç Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti, üç aşamalı bir program başlattı. Programın ilk basamağı tüm yaygın eğitim kurumlarında bu işlemin kötü sonuçları hakkında bilgi verilmesiydi. Ayrıca eğitim kurumları dışında kalanlar için de iki kampanya vardı. İlk kampanya çeşitli yollarla halkın bu konuda bilgilendirilmesini, ikincisi ise küçük ayaklı kadınlarla evlenmenin men edilmesini içeriyordu. Bu seferde küçük ayaklı kadınları ‘’evde kalma’’ tehlikesi bekliyordu.

1644’ten 1911’e kadar Çin’i yöneten Mançu ve Moğollar’da bu ayak bandajlama geleneğine uyuyorlar.

Bu ayaklara sahip olmak için yapılan işlem ise şöyleydi: Çoğu beş ile sekiz yaş arasında olan kız çocuklarının ayakları anneleri, büyükanneleri tarafından bağlanıyor. Şap ve çeşitli otların karışımından hazırlanmış olan su ile ayaklar öncelikle yumuşatılıyor. Tırnaklar da daha sonra etin arasına doğru büyümemesi ve olası bir enfeksiyonu önlemek için, mümkün olduğu kadar kısa kesiliyor ve güzelce masaj yapılıyor. Bu işlemden sonra ayağın büyümesinin engellenmesi ve yumru ayak şeklini alması için, ayaklar çok sıkı bandajlanıyor. Daha sonra da kız çocukları, tıpkı ördekgagasını andıran sivri ayakkabılarla yürümeye zorlanıyorlar.

Yumuşatma işleminden sonra ayakuzun bir bandajla ömür boyu çıkarılmamak üzere sıkıca bandajlanıyordu. Bu işlem ayağın normal boyuta gelmesini engelliyor ve zamanla başparmak önde olmak üzere geri kalan dört parmak bükülerek ayağın altında kalıyordu. Böylece ayakucu sivri bir üçgen şeklini alıyordu.

Bu uygulamada başparmak dışında tüm parmaklar kırılıyor ve ayak tabanının alt kısmına kıvrılıyor. Ayaklar her iki günde bir ıslak bandajlarla daha da sıkı olarak sarılıp, ayak altından bağlanıyor. Böylelikle ayakların sivri bir şekil alması sağlanıyor. Bandajların ıslak olmasının sebebi, kuruduklarında ayakları daha fazla sıkmaları için. Ayakların bu şekilde deforme olmasından sonra, kadınlar uzun mesafe yürüyüşlerde bulunamıyorlar.

Ayakların bu şekilde bandajlanmasından sonra, ideal olan ayak büyüklüğünün 10 cm olması gerekiyor, bu da ayakkabı numarası olarak yaklaşık 17 numara oluyor. Bu kadar eziyeti çekip de, bu ayak büyüklüğüne erişen çok az sayıda kadın oluyor. Birçoğu ayaklarını ancak 13 - 14 cm uzunluğa kadar ufak tutmayı başara biliyorlar. Parfümlenen şeritlerle bandajlanan ayaklara özel olarak yapılmış ayakkabılar giyiliyor. Ayakların büyümesini engellemek ve iltihaptan dolayı kötü kokuları örtbas etmek için ayakkabılar gece yatakta bile giyiliyor.

Çinde 10. yüzyılda başlayan bir gelenekle kız çocuklarının ayakları bandajla çok sıkı şekilde sarılıp (gerekirse kırılıp) ayaklarının küçük olması sağlanıyordu. Bu o günlerde eş bulabilmenin tek yoluydu. Bu uygulamanın neden olduğunu kangren yüzünden kız çocuklarının %10'u hayatını kaybediyordu.

Sadece temizlik amacıyla zaman zaman çıkartılan bandaj henüz küçük yaştaki kız çocukları için gerçekten çok acı verici oluyordu. Eskiden Çin'de ayağı bağlanmamış kadınların eş bulmalarına neredeyse imkansız gözüyle bakılıyordu ki, erkekler de ayağı bağlanmamış kadınların ayakları hakkında doğanın onlara verdiği ucube bir özellik şeklinde bir düşünceye sahipti.
 Ne var ki, Kızıl Devrimden sonra işler tam tersine de­ğişmiş.Mao'nun askerleri ülkede küçük ayaklı kız avına çıkmışlar, aristokrat ailelerin kızlarını küçük kırık ayaklarından tanıyıp kellele­rini almışlar. Düne kadar genç kızların evlilik şansları ve asalet belirtisi olan küçük kırık ayaklar, iktidar değişikliğiyle bileklerindeki ölüm emrine dönüşmüştü.

Devrim, ayakları tek tip pabuçlarla eşitleyip kontrol altına almıştı.Tüm bunlar işe yaradı ve kısa zamanda Çin'in çok büyük bir kısmında gelenek sona erdi. Çin'den kaçan aileler arasında ise bu işkenceye devam etti. Özellikle ABD'de bu geleneğin göçmen bürolarının bütün çabalarına karşı 1950'lere kadar devam ettiği biliniyor.

Her şeye özgürlük verildiği gibi artık günümüzde ayaklara da özgürlük verildi ve Lotus kadınları yaşlandı. Hali hazırda yaşayan yaşlıların pek çoğunda görülen bu ayak tipi yeni nesil hanım kızlarda uygulanmıyor. Yeni nesil Çin’li hanımlar belki zamanın değiştirip büyüttüğü ayaklarının üzerinde kelebekler misali salınıyorlar.

Hayatta özgürlüklerinizin tadını çıkarmanız dileği ile…

www.medyabey.com

https://twitter.com/eceer6

Ayrıca Facebook'da ''Ece Er İle Başbaşa''ya bekliyorum

 

 
Toplam blog
: 781
: 3899
Kayıt tarihi
: 23.09.12
 
 

16- 06- İstanbul'da doğdum. Tatbiki Güzel Sanatlar Tekstil Ana sanat dalı Moda tasarımı bölümünde..