Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '08

 
Kategori
Güncel
 

Lozan’ı bilmeden ahkâm kesmek

Lozan’ı bilmeden ahkâm kesmek
 

Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Ahmet Türk, Anayasa Mahkemesi’nde yürütülen kapatma davasının savunmasında Türkiye’de Lozan’a uygun adımlar atılıp, Kürtlere haklarının mutlaka verilmesi gerektiğini söylemiş.

Buradaki ana temanın da yine “Türkiyelilik” üst kimliğinde yoğunlaştığını görüyoruz. Türkiyelilik üst kimliğinin Lozan’da Kürtlere tanınan hakların kullanılmasını kolaylaştıracağını söyleyerek devam etmiş, bu coğrafyada insanların, ezici bir çoğunlukla “kardeşlerin oluşturduğu tek halk” olduğumuz konusunda hemfikir olduğunu unutarak. Türk, “Oysa yapılması gereken, ortak vatan gerçeğini kavramak, Atatürk kişiliği de dâhil sorunları tartışarak cumhuriyet devrimciliğini, demokratik cumhuriyete götürmekti” diyerek devam etmiş.

Lozan’ın detaylarına geçmeden önce, Ahmet Türk tarafından dile getirilen son cümleden, onun anlayamadığı düşündüğüm bir Anadolu gerçeğinden bahsetmek istiyorum. Kendisi, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu coğrafyanın makûs talihini yenebilmesi için seçildiğini, o olmasa da, onun yaptıklarını, sürekli ışığa koşan bu coğrafyanın insanlarından bir başkasının yapacağını unutuyor. Mustafa Kemal Atatürk, o çağda, sahip olduğu enerjisi ve yetenekleriyle bu iş için seçilen en üstte ki kişi olmuştur. Dediğim gibi, eğer o bu yeteneklere sahip olmayıp da, bir başkası olsaydı, o görevi kesinlikle o yapacaktı. O nedenden, “Atatürk kişiliği de dâhil sorunları tartışarak…” şeklinde bir ifade kullanmak tamamen yanlıştır. Sorun Mustafa Kemal Atatürk’ün kişiliği ile ilgili değildir.

Şimdi gelelim Lozan’ın azınlıklarla ilgili III. Kısmına… Bu kısma giriş cümlesi olarak, Lozan’da azınlık olarak tanınanların yani, Gayri Müslimlerin de, antlaşma metninde “Türk Uyrukları” olarak adlandırıldığını belirtmek isterim.

Antlaşmanın Azılıkların Korunmasını ele alan III. Kısmında bulunan Madde 39’da yer alan “Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiç bir kısıtlama konulmayacaktır. Devletin resmi dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düsen kolaylıklar sağlanacaktır” şeklindeki paragraflar üzerinde bir tartışmadır sürer gider yıllardır.

Şimdi değerli dostlar, sürekli Lozan’ı öne süren insanların dikkat etmeleri gereken bir nokta vardır. Lozan, Kürtleri azınlık olarak görmemiş, gayri Müslimler de dâhil olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm toplulukları Türk Uyrukları olarak kabul etmiştir. Durum böyle iken ve Lozan’da azınlık olarak kabul edilen gayri Müslimler dahi Türkçe öğrenip sisteme uyum sağlamışlarken, Lozan’ın ayrı sınıfa koymadığı ve halkımızı oluşturan kardeşlerin en önemlilerinden ve tarihsel akrabalığımızın bulunduğu insanların ayrımcılığa doğru kaymalarını anlamakta zorluk çekiyorum. Gücümüzü ve ufkumuzu daralttığını düşünüyorum. Geçmişte bazı arkadaşlarla yaptığımız görüşmelerde kendilerini de “azınlık” olarak adlandırmalarını anlayamamıştım ve bunun sonucunda da kabul de edememiştim. Sanırım bilinçaltımda yer alan gerçekler beni öyle düşünmeye zorlamışlardı.

Sizleri şimdi de Lozan’ın azınlıklarla ilgili kısmında yer alan maddelerle baş başa bırakıyorum:

“KESIM III

AZINLIKLARIN KORUNMASI

MADDE 37

Türkiye, 38 nci Maddeden 44 ncü Maddeye kadar olan Maddelerin kapsadığı hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiç bir kanunun, hiç bir yönetmeliğin (tüzüğün) ve hiç bir resmi işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiç bir kanun, hiç bir yönetmelik (tüzük) ve hiç bir resim işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir.


MADDE 38

Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin, doğum, bir ulusal topluluktan olma [milliyet, nationality], dil, soy ya da din ayırımı yapmaksızın, hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.

Türkiye'de oturan herkes, her inancın, dinin ya da mezhebin, kamu düzeni ve ahlak kurallarıyla çatışmayan gereklerini, ister açıkta isterse özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktır.

Müslüman-olmayan azınlıklar, bütün Türk uyruklarına uygulanan ve Türk Hükümetince, ulusal savunma amacıyla ya da kamu düzeninin korunması için, ülkenin tümü ya da bir parçası üzerinde alınabilecek tedbirler saklı kalmak şartıyla, dolaşım ve göç etme özgürlüklerinden tam olarak yararlanacaklardır.


MADDE 39

Müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, Müslümanların yararlandıkları ayni yurttaşlık [medeni] haklarıyla siyasal haklardan yararlanacaklardır.

Türkiye'de oturan herkes, din ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşit olacaktır.

Din, inanç ya da mezhep ayrılığı, hiç bir Türk uyruğunun, yurttaşlık haklarıyla [medeni haklarla] siyasal haklarından yararlanmasına, özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükseltilme, onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve is kollarında çalışma bakımından, bir engel sayılmayacaktır.

Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiç bir kısıtlama konulmayacaktır.

Devletin resmi dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düsen kolaylıklar sağlanacaktır.


MADDE 40

Müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı işlemlerden ve ayni güvencelerden [garantilerden] yararlanacaklardır. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olacaklardır.


MADDE 41

Genel [kamusal] eğitim konusunda, Türk Hükümeti, Müslüman-olmayan uyrukların önemli bir oranda oturmakta oldukları il ve ilçelerde, bu Türk uyruklarının çocuklarına ilkokullarda ana dilleriyle öğretimde bulunulmasını sağlamak bakımından, uygun düşen kolaylıkları gösterecektir. Bu hüküm, Türk Hükümetinin, söz konusu okullarda Türk dilinin öğrenimini zorunlu kılmasına engel olmayacaktır.

Müslüman-olmayan azanlıklara mensup Türk uyruklarının önemli bir oranda bulundukları il ve ilçelerde, söz konusu azınlıklar, Devlet bütçesi, belediye bütçesi ya da öteki bütçelerce, eğitim, din ya da hayır işlerine genel gelirlerden sağlanabilecek paralardan yararlanmaya ve pay ayrılmasına hak gözetirliğe uygun ölçülerde katılacaklardır.

Bu paralar, ilgili kurumların (Ytablissements et institutions) yetkili temsilcilerine teslim edilecektir.


MADDE 42

Türk Hükümeti, Müslüman-olmayan azınlıkların aile durumlarıyla [statüleriyle, aile hukukuyla] kişisel durumların [statüleri, kişi halleri] konusunda, bu sorunların, söz konusu azınlıkların gelenek ve görenekleri uyarınca çözümlenmesine elverecek bütün tedbirleri almayı kabul eder.

Bu tedbirler, Türk Hükümetiyle ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerinden kurulu özel Komisyonlarca düzenlenecektir. Anlaşmazlık çıkarsa, Türk Hükümetiyle Milletler Cemiyeti Meclisi, Avrupalı hukukçular arasından birlikte seçecekleri bir üst-hakem atayacaklardır.

Türk Hükümeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye'deki vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak ve Türk Hükümeti, yeniden din ve hayır kurumları kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiç birini esirgemeyecektir.


MADDE 43

Müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, inançlarına ya da dinsel ayinlerine aykırı herhangi bir davranışta bulunmağa zorlanamayacakları gibi, hafta tatili günlerinde mahkemelerde hazır bulunmaları ya da kanunun öngördüğü herhangi bir işlemi yerine getirmemeleri yüzünden haklarını yitirmeyeceklerdir.

Bununla birlikte bu hüküm, söz konusu Türk uyruklarını, kamu düzeninin korunması için, öteki Türk uyruklarına yükletilen yükümler dışında tutar anlamına gelmeyecektir.


MADDE 44

Türkiye, bu Kesimin bundan önceki Maddelerdeki hükümlerin, Türkiye'nin Müslüman-olmayan azınlıklarıyla ilgili olduğu ölçüde, uluslararası nitelikte yükümler meydana getirmelerini ve Milletler Cemiyetinin güvencesi [garantisi] altına konulmalarını kabul eder. Bu hükümler, Milletler Cemiyeti Meclisinin çoğunluğunca uygun bulunmadıkça, değiştirilemeyecektir. İngiliz İmparatorluğu, Fransa, İtalya ve Japon Hükümetleri, Milletler Cemiyeti Meclisinin çoğunluğunca razı olunacak herhangi bir değişikliği reddetmemeği, İşbu Antlaşma uyarınca kabul ederler.

Türkiye, Milletler Cemiyeti Meclisi üyelerinden her birinin, bu yükümlerden herhangi birine aykırı herhangi bir davranışı ya da böyle bir davranışta bulunma tehlikesini Meclise sunmağa yetkili olacağını ve Meclisin, duruma göre, uygun ve etkili sayacağı yolda davranabileceğini ve gerekli göreceği yönergeleri [talimatı] verebileceğini kabul eder.

Türkiye, bundan başka, bu maddelere ilişkin olarak, hukuk bakımından ya da uygulamada, Türk Hükümetiyle imzacı öteki Devletlerden herhangi biri ya da Milletler Cemiyeti Meclisine üye herhangi bir başka Devlet arasında görüş ayrılığı çıkarsa, bu anlaşmazlığın, Milletler Cemiyeti Misakının 14 ncü Maddesi uyarınca uluslararası nitelikte sayılmasını kabul eder. Türk Hükümeti, böyle bir anlaşmazlığın, öteki taraf isterse, Milletlerarası Daimi Adalet Divanına götürülmesini kabul eder. Divanin kararı kesin ve Milletler Cemiyeti Misakının 13 ncü maddesi uyarınca verilmiş bir karar gücünde ve değerinde olacaktır.

MADDE 45

Bu Kesimdeki hükümlerle, Türkiye'nin Müslüman-olmayan azınlıklarına tanınmış olan haklar, Yunanistan'ca da, kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır.”

Eveeeeet, değerli dostlar! Sanırım artık hayal dünyasından çıkma zamanı geldi. Umarım, en kısa sürede, “halkların kardeşliğini” değil de, “kardeşlerin oluşturduğu bir halk” olmamızın değerinin anlaşıldığı yarınlarda neşe içerisinde, bu ülke ve insanlık için üretmenin, paylaşmanın hazzını hep beraber yaşarız.

 
Toplam blog
: 128
: 898
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

Kimim? Nereden gelir, nereye giderim?29 Kasım 1970 tarihinde Türkiye'nin Doğu-Batı geçiş yolunun en ..