Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '11

 
Kategori
Öykü
 

Lunaparkta yoksun bir çocuk!

Lunaparkta yoksun bir çocuk!
 

Çarpışan arabalar, balerin ve ahtapotlar arasında…


Lunaparka düşmüş yoksun bir çocuk gibiydi… Tarihsel, zihinsel ve bilişsel atmosferi delinmiş bir gezegene düşmüş gibiydi. Her yerde eğlence, çılgınca bir tüketim ve alaysılama… Dönme dolaplar, atlıkarıncalar ve gondollar arasında, rüyalarındakilere, hayalindekilere hiç de benzemeyen bir şeyler durmaksızın dönüp duruyorlardı...

Tutamadı kendini, dizeler döküldü dudaklarından;

"Düğene binerdik küçüklüğümüzde / O sapsarı harman yerlerinde / Çılgınca ve bedavaya, / Sade, çocuksu ve utanmasını bilen sevinçlerle / Mutluluğun o her dönüşte katlanan /" Saman sarısı " çemberinde"

Sıcak bir yaz gecesinin çöl saatlerinde, sanki tüm hiçlikler ışıl ışıl olmuş görkemli varoluşlarla gözlerini ona dikmiş, bakıyor, yüreğini ve zihnini acıtıyorlardı.

Koyu kumral perçemlerinin örttüğü geniş alnına erken çizgiler atarak ilerleyen yoksunluğu öyle paradan, puldan yana değildi. Böylesi bir ortamda yitireceği korkusundandı dünü, o tarihsel bilge efendiliği ve yarınları, o taptaze süt kokulu umutlarını... Yoksulluk gibi görünen koyu bir yoksunluktu bu düpedüz. Çarpışan arabalar, balerin ve ahtapotlar arasında…

Ve devam etti o dizeler;

"Gelincik sadeliğinde aşklar beslerdik / Cinselliğin o keskin kıskacından ırak / Ve üretken, çalışkan, insanlığa yararlı / Meslekler düşlerdik kendi adımıza / Saf, içten ve çocukca / Hayallerin ergenliğe uzanan / O dar ve yokuşlu patikalarında..." (1)

Kaybolmuştu sanki içindeki tüm gelincikler direnemeyip o güçlü küresel rüzgârlara, boyunları hep kırık! Üç ana bölümden oluşan vücudunda, tarih ana vergisi tarih bilinciydi ayakları, yarınlara uzanan, düşleri, hayalleri ve umutlarıydı başı…

Yalnızca, tek gövdeleriyle kalmış gibiydiler oysa diğer tüm insanlar. O sürekli öğüten, sindiren organlarıyla, sadece bu günleriyle… Hep daha da fazlasını isteyen, çılgın bir ediniş, sindiriş ve tükeniş içinde… Şişme oyun parkları, dönme dolap ve “Crazy Danse”lar arasında… Gündelik, anlık hazlarla… Kelebekler gibi kısa ömürlü ve balıksı hafızalarla. Her sabah yeniden doğup her akşam yorgun ölüşlerle… Çarpışan otolar ve kamikazeler arasında. (2)

Bir yandan da orada bulunan onlarca eğlence aracı hakkında tek tek düşünmeye çalıştı... Örneğin; "çarpışan arabalar"; bu amansız rekabet, yarışma ortamında, aslında çarpışan ruhlar, kalpler ve zihinler gibi değil miydiler? Evet yurdunun dört bir yanına hakim olan bu kural tanımayan, özensiz, bakımsız ve kontrolsüz araçlar (ruhlar,kalpler ve zihinler) arasındaydı.. Ama o tarifsiz bir iç telaşla, hafif -ya da az hasarlı- sürtünmelerle de olsa yoluna devam edebilmenin yol ve yöntemlerini düşünmeye çalışıyordu...

Taş bir evdi oysa hayali. Ya da ahşap veya ikisinin uyumlu bir karışımı… Onurlu bir hal ve gidişle, dik bir duruşla içinde yaşayabileceği… Sakin, huzurlu, sade ve dingin bir atmosfer... Başı, gövdesi ve ayaklarıyla bir bütün olarak, dünü, bugünü ve yarınlarıyla bir arada…

O ev ülkesiydi... Uçsuz bucaksız bozkırlara, yeşil ovalara, kıvrım kıvrım akan derelere, yemyeşil çayırlara, alçak tepelere, pınarlı kayalara ya da bir iç denize -alçakça değil- yüksekçe bir yerden bakan o ev ve orada paylaştıkları sanki onun eşi, dostu, ana-babası, kardeşleri ve hatta sevgilisiydi…

Herşeyiydi!

İ.Ersin Kabaoğlu,

27 Temmuz 2011, Ankara

Blognot:

(1) Şiirin tamamı için bkz. http://blog.milliyet.com.tr/Bag_bozumu/Blog/?BlogNo=120260

(2) Bu 'mikro öykümün' dayandığı makro düşüncelerle ilgilenenler için bkz. http://blog.milliyet.com.tr/_gunu_yasa_____halleri_ve_yarattigi_cagrisimlar/Blog/?BlogNo=89222

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..