Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '10

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Lütfen beni evime götür…

Lütfen beni evime götür…
 

Hiç size hastanede yoğun bakımda tarifsiz acılar içinde kıvranan bir yakınınız böyle yalvardı mı?

Cevap evetse bazı şeyleri daha net daha gerçekçi yorumlayabileceğinize inanıyorum. Yok, cevabınız hayır ise ötenazi konusunda pek de fazla fikir üretmeyin derim.

Doğduğumuzdan itibaren hayatımızın her kademesinde kendi kararlarımızı kendimiz vermek isteriz. Hatta çağdaşlığın, gelişmişliğin bir belirtisi de insanların ne kadar kendi kararlarını kendilerinin verdiğidir. Buna özgürlük diyoruz. Hatta bu özgürlüğümüzün sınırını başkalarının özgürlüğünün başladığı noktaya kadar genişlettik.

Ötenazi, fiziksel hayatın zorunluluk gereği insan tarafından sonlandırılmasıdır. Zorunluluk gereği olmayan sonlandırmalara intihar diyoruz. Yaşadığım olaylar sonucu bende oluşan fikir ötenazinin serbest olmasıdır. Tabii, yalnız kanunen serbest olması gerekmiyor. İnsanlar beyinlerini ve ruhlarını bu konuda geliştirmelidir. Bir kısım okurun şimdi “dinimize göre günah, sen ne biçim konuşuyorsun” dediklerini duyar gibi oluyorum. Günahsa ötenaziyi isteyenin günahı olur. Tıpkı diğer günahlar gibi.

Benim düşüncem, ötenaziyi istemeyenlerin yaptıkları en kuvvetli şey, bu şekilde kendi egolarını tatmin etmeleridir. Allah sevgisi veya o kişiye karşı olan sevgi dürüst olacaksak çok sonra gelir. Bu konuda yakın bir geçmişte yaşadığım olayı nakledeyim.

Yaşı yetmişi geçmiş sevdiğim ve saydığım bir yakınım vardı. Bacaklarındaki ağrılara şeker ve tansiyon eklenince sağlık kuruluşlarına gitmek dışında pek evden çıkmaz oldu. Ben ziyaretine gittiğimde adeta ölümle dalga geçen şakalar yapardı. Konuşkan şen bir insandı. Bir süre sonra yeni bir rahatsızlığı ile hastaneye gittiğinde iki böbreğinin de iflas ettiği ortaya çıktı. Artık diyaliz günleri başlamıştı. Şeker, tansiyon derken birde diyaliz olunca dostumun neşesi kaçmaya başladı. Daha önce yaptığı birçok şeyi yapamıyor, aldığı avuç avuç ilaçlar neticesi giderek şişmanlıyor ve hareketsizleşiyordu. Neşesi kaçmış daha az konuşuyor daha fazla susuyordu.

Kader, dostum için hiçte hoş sürprizler hazırlamıyordu. Vücudunun birçok yerinde çok rahatsız edici ağrılar başlamıştı. Kalbi de tekliyordu. Doktorlar kalp pili önerdi. Kendine kalsa izin vermeyecekti ama çocukları devreye girdi. “Ne demek istememek” hemen takıldı. Baba yaşatılmalıydı. Baba acı çekiyordu. Tekrar hastaneye yattı. Yeni hastalığı kemik kanseriydi. Çocukları bir gün daha fazla yaşatabilmek için ne gerekirse yapıyor, kendilerini tatmin ediyordu. Baba ise giderek daha çok acı çekiyordu. Doktoru Allaha kaldı diyerek yapacak bir şey kalmadığını söylüyorsa da çocukları her türlü tedavinin yapılmasını israrla sağlıyor belki babanın ömrü bir gün daha uzuyordu. Zavallı adam ben ziyaretine gittiğimde, “çocuklarım yalan söylüyor beni evime götürmüyor. Sen ne olur beni evime götür diye yalvarıyordu.

Dostumun evinde istediği gibi ölmesine izin vermediler.

28/9/2010

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..