Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '09

 
Kategori
Güncel
 

lV. Murat'ın Çankırı seferi

lV. Murat'ın Çankırı seferi
 

Adam zemheriden beri hayal kurup duruyordu. İlçeden geçerken tekel bayiine uğrayacak bir küçük rakıyı paketlerin arasına sıkıştırdıktan sonra çıkacaktı köyüne. Çocukluk arkadaşı Kemal’ le Devrez’ den balık tutacaklar, çayın kenarındaki eğri ağacın altına mangalı yakıp, anılarını meze yaparak, ikişer bardak parlatacaklardı.

Bir bomba düştü gündeme. Çankırı Valisi bir genelge yayınlayarak “İzin verilen yerler dışında” içki içilmesini yasaklamıştı.

Bombanın şiddetiyle sarsılan adam, dere kenarında içki içebilmem için kimden ve nasıl izin alacağım diye düşünmeye başladı.

Dere kenarının camiye, okula olan uzaklığını düşündü. Mutfağı nereye kurmalı, yangın tüplerini nereye koymalıydı. Kemal’in ustalık belgesi var mıydı?. Öyle ya ustalık belgesi olmadan balık da kızartılamazdı.

Sakinleşmeye çalıştı kendince. Çankırı’nın koskoca valisi böyle bir karar aldıysa, elbette vardır bir bildiği diye düşündü. Eldivan yolundaki kazada iki kişinin ölmesi geldi aklına ama, karar tarihi o kazadan önceydi. Bu olay, kararı aldırtan neden olamayacağına göre, Doğan görünümlü Şahin arabaların içinde, köşe başlarında bira içip de, çöp bidonlarına basket yapamayıp, boş şişeleri çöp kovasının yanına düşürenler olabilir miydi.

Ya da beyaz çoraplarıyla, yumurta topuklu ayakkabılarının arkasına basarak, ceket omuzda, bağır kılları ortalığa saçılan, elinde kehribar tespihli bitirimler mi basmıştı Çankırı vilayetini. Bu bitirimler naralar atarak mı giriyorlardı mahallelere.

Yoksa, Karatekin Üniversitesi öğrencileri kızlı erkekli kötü manzaralar oluşturacak şekilde, şurada burada şarap içip, aşna fişne işleri mi yapıyorlardı.

Oturduğu yerde bunları düşündü adam. Hala bir anlam vermeye çalışıyordu olanlara.

Sayın Vali, Çankırı’dan önce görev yaptığı illerde de böyle yasaklar getirip, örneğin Isparta’da da belediye hoparlöründen duyuru yaptırmış mıydı?. Çankırı’da daha mı çok tüketiliyordu bu içki denilen meret. Çankırılı içiciler daha mı fazla sarhoş olup olay çıkartıyorlardı.

Çankırı’da ki trafik kazalarının yüzde kaçı alkollü kullanıcılar tarafından işlenmişti?

Bu karara kadar içkili araç kullanmak serbestmiydi?

Emniyetin istatistik bilgileri ne diyordu bu konularda acaba. Bu güne kadar alkol yüzünden kaç olay yaşanmış, ya da emniyete intikal etmişti bu şehirde.

Çankırı sınırlarından geçen E-80 karayolunda her gün olagelen trafik kazalarını yapanlar da alkollümü idiler. Emniyet yetkilileri ne türlü önlemler alıyorlardı Çankırı – Ankara yolu üzerinde.

Köstebek yuvasına dönmüş yolların bakım-onarımı için valilik ne gibi çalışmalar yapmaktaydı.

Bunlar gelince aklına vaz geçti düşünmekten.

Büyüklerimiz her şeyin doğrusunu bilirlerdi elbette. Suçları önlemenin yolu da elbette “yasak” lardan geçecekti. Hatta her köşe başında bunlardan bir kaçını sallandıracaktın ki, bak bakalım bir daha yapan bulunur muydu?.

lV. Murat, Bekri Mustafa’yla böyle baş etmemiş miydi?. Ya Ankara’ nın ünlü Valisi ve Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan, yakaladığı sarhoşları arabaya doldurduktan sonra, kışın ayazında Elmadağ’ın tepelerine bırakıp Ankara’ya yürüyerek gelmelerini ve gelirken de ayılmalarını sağlamamış mıydı?.

Neyi eksikti bizim çağdaş valimizin bu isimlerden. Yapılacakların hepsi sadece ve sadece emir salmak değil miydi?.

Hem böylelikle, köylerimiz kentlerimiz tüm kötülüklerden kurtulacak, trafik kazalarında verdiğimiz kayıplarımız hepten yok olacaktı.

Aklına bunları getirip, yeniden düşündü. Hak vermeye mi başlıyordu ne?.

“Eğitim” dedi birden. Şimşek çaktı gözünün önünde.

Eğitim mi? O da neydi ki. Ne alakası vardı içki içmenin, araba kullanmanın, nara atmanın eğitimle. Eskiden öğretmenlerimiz de döverek öğretmezler miydi çarpım tablosunu. Ana babalarımız her an ensemiz köküne patlatmazlar mıydı şamarı. Kötümü yetişmişti dayakla büyüyen bizim nesiller. Dayak cennetten çıkmadır demez miydi atalarımız.

Öyleyse biz de yasalarla dize getirirdik kendini bilmez münafıkları.

“Ya ilin gelişmekte olan turizmi” diye düşündü şimdide.

Turizm dediğinse, birkaç baldır bacaktan başka neydi ki. Zaten onlar değiller miydi bu güzelim toplumun değer yargılarını değiştirenler. Gelmezlerse gelmesinler di. Bu güne kadar gelmediler de neyimiz eksilmişti. Geliyorlarsa da, işte tuz mağaramız, işte koca meşemiz, hatta turizm il müdürümüzün köyündeki tarihi camii ne güne duruyordu.

Yeniden vaz geçti düşünmekten de, hayal kurmaktan da.

Sonra kim çıkıp da savunabilirdi ki, dinimizce yasaklanmış bu içki denilen zıkkımı. Koyduğumuz yasaklarla hem kendimiz sevap işleyecektik hem de, kullarımızın suç işlemelerinin önüne geçecektik.

Hem de sadece “YASSAH” beyim diyerek.

Bunları düşünen adamın yüzünü karamsarlık kapladı. Hayal kurmak bile yasaklanır olmuştu memlekette. Dere kenarına inmeyi, eğri ağacın altında oturmayı da yasaklarlar mıydı acaba?.

Aklına Ruhi ile Cemalettin geldi birden. Akşamın alaca karanlığında, arılıktaki işlerini bitirmenin rehavetindeki yorgun bedenleriyle, çadırın önüne oturmuşlar, yarın hangi kovanlarla ilgileneceklerini konuşup, bira içerlerken hayal etti.

Kalktı oturduğu yerden, pencereden uzaklara baktı uzun uzun. Memleketinin olduğu yöndeki dağların üzerleri kara bulutlarla kaplıydı.

 
Toplam blog
: 21
: 829
Kayıt tarihi
: 22.02.09
 
 

1957 Çankırı Kurşunlu doğumluyum. Yıllarca yaptığım Mali Müşavirlik ve ticari yaşantıma son vermi..