Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '09

 
Kategori
Magazin
 

M. Jackson: Bir ‘İkon’un Bilinebilir ve Beklenen Sonu!

M. Jackson: Bir ‘İkon’un Bilinebilir ve Beklenen Sonu!
 

Fotoğraf:www.itusozluk.com


O bir devre damgasını damgasını vurdu. Küresel sahnelerde, 72’lerde oluşan bir kıvılcımın 92’lerde göz alıcı bir alev topu haline gelip 2002’lerden itibaren sönükleşmesiyle oluşan 40 yıla yakın bir süreç bu… 51 yaşında hayatını kaybeden ünlü yıldızın yorgun bedeni önceki gün, pırıltılı ve görkemli yaşamına paralel bir atmosfer -ve altın kaplamalı bir katafalk- içinde ebedi istirahat mekânına defnedildi.

Michael Jackson, hiç şüphesiz ki olağanüstü sesi, şovu, albümleri ( özellikle de 'Off the Wall','Triumph', 'Thriller', 'Bad' ve 'Dangerous' ), her yönüyle ilginç yaşamı, hastalıkları ve sapkınlıklarıyla sıra dışı bir insandı. Ama o tek miydi? Şüphesiz ki hayır! Diğer bir çok ‘Mega-star’ benzerleri de vardı…

Mega-star olmak nedir? Ne anlamlara gelir?

Bu soruya çoğu insan onları özel kılan şeyleri, sanatlarındaki başarıları, kendi yaşam dönemlerinde bıraktığı derin izlerin de verdiği bir tür yanılsamayla ‘…müthiş bir şey…’ şeklinde algılayarak bu doğrultuda yanıt verir. Oysaki bu yanıtlar, kanımca, (sözde) uygarlığın ihtiyaçlarını, ona uygun tasarımlarını ve tuzaklarını göz önünde tutmaktan oldukça uzaktır. Onların çok özel ve üstün oldukları fikri bazen öylesine derinlere işler ki, aldıkları eğitim ve yaşam deneyimleri gereği gözleri açık olması gereken insanlar dahi aynı yanılsamaya kapılırlar.

Neden o?

O, hiç şüphesiz ki kimilerimiz için dinamik gençlik yıllarımızın ritmine uygun, keyif veren şarkılar yaptı, söyledi, dans etti, ettirdi. Özellikle efsanevi Quincy Jones'la yollarının birleşmesiyle (1978) ilk parçalarına renk veren caz altyapısının tınısı ve kalıcılığı da farklıydı. İşte, yaşanan bu keyiflerin hafızalarda saklı olan uzun vadeli nostaljisi bu yanılsamanın da birikimli getirisini artırmaktadır.

Michael Jackson aynı zamanda bir vitiligo (deride renk değişimi) hastasıydı. Rekabetçi kariyer ortamı (diğer yanda doludizgin gelişen bir Madonna efsanesi) ve giderek yaygınlaşan ünü onu bu hastalığı gizlemeye sevk ediyordu. ‘Beyaz’ olmaya karar verdiği ve bu yönde sağlığını da riske sokan olağanüstü bir çaba içinde olduğu şeklindeki yorumları doğrudan yalanlamıyor, bu durumu sanki bir kamuflaj olarak kullanıyordu.(1)

Ya sistem ve onun tuzakları,

18. ve 19. yüzyılların(yy) emperyalizminden kalıt olan “ Beyaz adamın üstünlüğü” taraftarları için 20. yy.’ın son çeyreğinde, ‘Beyaz’a tutkun böylesi bir yıldızın doğuşu adeta paha biçilmez bir kaftan gibi göz alıcıydı.

Hele de 1960’ların başlarındaki zenci haklarına yönelik şiddetli ve geniş çaplı ayaklanmalar bazı yüzeysel tavizlerle bastırılmış, efsanevi lider Martin Luter King -tıpkı efsanevi ‘Che’ ye yapıldığı gibi- sadece ‘I have a dream…” ifadesiyle salt reklâm spotlarında anımsanır bir kısırlığa uğratılmışken…

‘Triller’ın tavan yaptığı 92’de Japon kökenli ABD’li, icazetli tarihçi Francis FukuyamaTarihin Sonu’ adlı makalesiyle kapitalist serbest piyasa dışı tüm sistem ve ideolojilerin sonunu ilan eden ölüm fermanını küresel dar ağacının tepesine asmışken…

Yeniden gaz verilen ‘Neo-liberalizm’, ‘Washington Consensus’ çerçevesinde sınır tanımaz özelleştirme fırtınaları, deregülasyon ( kuralsızlaştırma) düzenlemeleri ve tekno-iletişim devrimi ile ulus devletleri ve yüz milyonlarca insanı önüne katmış sürükleyerek insanlık tarihindeki üçüncü küreselleşmeyi yaratırken…( Bu konuda bkz. ‘Bir Mit Olarak Küreselleşme adlı makalem)

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=129765


İşte böylesi bir dönemde Michael müthiş sesi, dansı, görkemli şovu ve siyasal-sosyal içerikten yoksun şarkı sözleriyle cari sistem için biçilmiş bir kaftandı. O özendirilen, hep diri tutulması gereken bir ‘ikon’, bir 'idol'dü! Diğer yanda, karşı tarafta, 68 hareketi, Vietnam Savaşı karşıtlığı çerçevesinde bir Joan Bayes ikonunu düşünürsek ne demek istediğim sanırım daha açık bir şekilde anlaşılacaktır

Ya sonra,

Tüm bu oluşumlar zinciri, 2007’nin ikinci yarısında, merkez üssü sayılan topraklarda, daha önceleri pek görülmemiş bir hızla duvara toslayıp 2009 başlarında tuzla buz olurken ‘Büyük Beyaz Adam’ da artık ister istemez yeniden perde arkasına çekiliyordu.

Şimdi enkazı derleme, toparlama zamanı. ‘Her şeyi ben bilirim’ci, aç gözlü, doymak bilmez, batılı, ‘Büyük Beyaz Adam’ın –ve ona özenenlerin- yerine karizmatik, iyi eğitimli, yoksul dünyayı ve ezilmişleri de kucaklayabilecek ‘orijinal bir siyah’ imdada yetiş(tiril)di. Mega-Pop- Star olarak değil, başkan olarak! Yine popüler kültürün, müzik, basketbol ve atletizmdeki üstün başarılarla oluşan ‘siyah popülarite’nin, internetin de korkunç gücüyle harmanlanması sonucu oluş(turul)an muhteşem bir ortamın da ivmesiyle…

Michael, dokuz sütuna manşet küresel boyutta afişe edilen skandalları ve bunları aşmak için verdiği mücadelenin yorgunluğu sırasında sonunun gelmekte olduğunu muhtemelen sezinliyordu. Nitekim yaşama veda etmeden önce hazırlıkları içinde olduğu yıpratıcı konserler dizisinin ‘son’ olduğunu kendisi de ifade etmişti. Belki de o kendi hesabına Titanic benzeri bir ‘son’ istemişti!

Doğuşu gibi -elbette üzücü olan- ölümü de sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve medyatik bir ‘ikon’un doğal yaşam evresine denk düştü. İnsan, böylesi bir ‘denk düşme hali’ önceden tasarlansa bu derece olmayabilirdi diye düşünmeden edemiyor.

Yine de ışıklar içinde yatsın(lar)!

Dün, II. Büyük Savaş sonrasının, yumuşak, ritmik, sosyal-devlet katıklı endüstriyel üretim ve tüketim sistemlerinin fonuna denk düşen, vahşi küresel rekabet formlarına ise ters düşen, temiz yüzlü Elvis’i benzer şekilde kaybederek uğurlamıştık, bugünlerde de Michael'i…

Ya yarın?

Kim bilir kim?

İ.Ersin KABAOĞLU,

10 Temmuz 2009, Gerence Körfezi, Karareis Koyu

Blognot:

(1) "...
Ölümünün ardından Richard Lacayo'nun mecâzi olarak yazdığı o dehşetengiz cümledeki gibi: " Adam (Jackson) 50 yaşında hâlâ atlıkarıncaya biniyorsa bu hastalıklı bir görüntüye dönüşür ". Elbette her yaşta atlıkarıncaya binilir ama yetişkin biri olduğunun bilinciyle...Ama Jackson aslında zamana uyum sağlayamadığı ve çocuk gibi tepkilerle hayatı karşılamaya çalıştığı için erken öldü zaten ne yazık ki..." (Buket Uzuner'in yorumu, Söyleşi, Lacivert Öykü ve Şiir Dergisi, Yıl:5, Sayı:28, Sayfa:11). Acı bir gerçeğe parmak basan bu ilginç yoruma "...Sistem de karşısında sunduğu tüketim olanaklarını doyumsuz bir arzuyla ve sürekli talep eden, asla erginleşmeyen, bilinçlenmeyen, çocuk gibi insanlar ister hep. Değişmesi istenen 'çocukluk hali' değildir. Sadece koşullara uygun yeni yeni çocuklar istenir. Yaşları ne olursa olsun..." şeklinde bir ekleme yapmak gerektiği düşüncesindeyim.

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..