Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '09

 
Kategori
Tenis
 

M.Topuz, Federer, tenis ve biz

M.Topuz, Federer, tenis ve biz
 

Fransa Açık Tenis Turnuvasında, Federer’in şampiyonluğu ile sonuçlanan finalin ardından yazdığım ‘’Nadal olmayınca elbette Federer’’ yazımda, böyle bir organizasyonun Türkiye’de düzenlemesinin ülkem adına büyük bir tanıtım fırsatı olabileceğini dile getirmiş, bunun için her türlü imkana da sahip olduğumuzu belirtmiştim.

Tenis sporu gelişmemiş bir ülkeye böyle bir organizyon verirler mi?.

Her ne kadar Hıncal Uluç’a göre F1 organizasyonu bir fiyasko olsa bile, bu organizasyonu bize trafik kazasında dünya şampiyonu olduğumuzdan vermiş olamazlar. Basketbol’de harlem gibi bir takımız, NBA gibi bir ligimiz yok ama Avrupa şampiyonası organize edebiliyoruz. Futbolda o müthiş ilgiye rağmen, Avrupa ve Dünya finallerinde ne kendimiz şampiyon olabildik, ne de bir hakem gönderebildik ama UEFA finalini organize edebiliyoruz.

Demek ki, ülke şartları, coğrafi konumu, turizm değeri, tesis, güvenlik, teknoloji, yetişmiş eleman, gelişmiş medya o ülkede o spora olan ilgiden daha önemli. Demek ki böyle bir fırsatımız var, teşebbüsümüz yok.

Tenis sporunun Türkiye’de gelişmesini beklemek ise yalnızca hayal. Ancak böyle büyük organizayonlarla belki. Türkiye’de basketbole olan ilgi’nin 1978-1981 yılları arasında TV de gösterilen Beyaz gölge isimli Amerikan dizisiyle başladığı söylenir. Kısmen doğrudur ama o tarihlerde de, ondan önce de Türkiye’de basketbol kulüpleri vardı ve Türkiye’nin o diziden çok önceleri İstanbul’da organize ettiği bir Avrupa Şampiyonası vardır. Spor Sergi sarayına bilet bulamadığımız için giremediğimizi hatırlarım.

Çetin Altan yaşayan en eski ve tecrübeli yazarlarımızdan biridir. Bu örneği birkaç yazısınıda okumuştum. Türkiye, ancak köylerinde tenis oynandığı, Mozart, Beethoven dinlendiği zaman kalkınır diye gerçek mi, sitem mi anlayamadığım bir düşüncesini yazar durur.

Hiçbir ülke tenis oynamakla kalkınmaz elbette ama tenis oynama imkanına sahip olanlar gelişmiş ülkelerin sporcularıdır. Sanırım bu temayı işliyor üstad. Türkiye’de en çok tenis kortunun İstanbul’da olması doğaldır ama bize göre Dünya’nın incisi olan bu şehrimiz, daha dün yayınlanan bir araştırmada ‘’yaşanacak 140 şehir’’ arasında ancak 110. gösterilmiştir. Demek ki bırakın köyde tenis oynamayı, bu düşünceyle İstanbul’da bile bu sporu yapabilen sayısı şehrin devasa nüfusuna göre devede kulak bile olmayan çok küçük bir mutlu azınlıktır.

Tenis bireysel spordur. Para ister, çevre ister. Küçük yaşta hedef ister. Gençliğimizde Moda’da milletin gezi yolu üstünde bir Tenis kulübü vardı. Hala vardır. Burada oynayanları seyredebilmek için, çepeçevre çevrili brandanın altına sokardık başımızı. Onların çok önemli kişiler olduğunu düşünürdük. Bize de arsada ayak topunu tepmek düşerdi. Hala öyledir. Tenis oynayanların yaş ortalaması yüksektir. Eğer aileden zenginseniz, aileniz de size o imkanı verirse küçük yaşlarda oynama şansınız vardır belki ama Türkiye’de insanlar yönetici konumuna ancak 40 lı yaşlardan sonra gelebiliyor, parayı ancak bu yaşlardan sonra bulup, bu kulüplere üye olunabiliyor. Tenis de tabi ancak en az 30 dan sonra...

80 li yıllarda fabrikaya 2 tenis kortu yapıldı. Üst düzey yöneticiler birkaç kez oynadı bıraktı. Buna ayıracak pek vakitleri olmadı. Zaten hevesli olanın takıldığı kendi kulüpleri vardı. Baktık meydan bize kalmış. Beleş ama ağır Çekoslavak raketi de var. Ehh. Birkaç eski top, 1-2 de mesai arkadaşı bulduk birkaç yıl oynadık. Yaş mı?. 35 in üstüydü!.... O da tesadüf…. Onların bıraktığı yaştı o, bizim başladığımız. Tenis oynayan tek sanatçı bilinen Hülya Avşar, konuya iyi bir örnektir aslında.

Bütün bunların yanında hem bireysel spora ilgimiz az, hem de gençleri bu sporlara teşvik edecek gayretimiz yok. Orta öğretim tatile girmak üzere. Milyonlarca öğrenci 3 ay başı boş şimdi. İmkan yok, yönlerdirme yok. Parası olan aileler çocuklarını yaz spor okullarına verebiliyor. Olmayan sokakta.

Atletizmde Afrika’lı koştururuz, futbolda Brezilya’lı oynatırız, Avrupa futbol alt yapısını babamızın malı sanırız. Güreşte Türkçe bilmeyen Avrupa Şampiyonu çıkarırız. Hazıra konarız, emek vermekten hoşlanmayız. Tenis sporu için bu ülkede umut yok ama bu işin organizasyonunu yapmak başka, o başka.

Federer kırk yılın başında bir Fransa Grand-Slam’ı kazandı, Türkiye’de kimsenin haberi de olmadı, umurunda da. Milletçe o sıralarda transferiyle Federer’in Grand-Slam ödülü kadar, belki de ondan da fazla paraya malolacak Mehmet Topuz isimli bir şaşkın futbolcunun yarattığı girdaba kapılmış, ahkam kesip, fikir yürütüp, biribrimize verip, veriştirmekle meşguldük. ..Atladık..Federer'in elinde raketle yaptığından fazlasını, Mehmet Topuz ayağıyla raketsiz yapıyordu!. Karambola gitti....

Ayıp oldu Fransa’ya da, Federer’e de!.

 
Toplam blog
: 465
: 918
Kayıt tarihi
: 15.01.09
 
 

İstanbul doğumluyum.. İstanbul'un  tramvaylı döneminden bu şehirde yaşıyorum. Gençlik yıllarında ..