Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '16

 
Kategori
Eğitim
 

Maarifimizin hali ahvali

Maarifimizin hali ahvali
 

MEB mi MAARİF mi?


Nesil endişemiz ve kaygımız var mıdır?

Neslin emniyeti güvende midir?

Yeni nesil nereye gidiyor?

Neslimiz bize, biz neslimize sahip çıkıyor muyuz?

Cevap bekleyen sorular, sorunlar…

Bir insan, bir nesil; bir nesil, bir millet demektir. “Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir.”[1] Davamız tek başına millet olma sevdasına sahip bir nesle kavuşma davasıdır.Davasını unutanları, düşmanları asla unutmaz. Nesline göz koyar. Her bir “BAŞ” için cefakâr/fedakâr ruhlu hizmetkârlar var olduğu sürece geçmişimizi/geleceğimizi diri tutacak bir nesle sahibiz demektir...

Batılılaşma serüvenimizle birlikte bu toprakların insanı, kimlik ve kişilik krizine maruz bırakıldı. Batılı kimlik kazanımında baş aktör ve yöntem olarak eğitim kurumları kullanıldı. Anne ve babalara rağmen, kabuk ve kimlik değiştirmenin en kestirme yolu olarak okullar görüldü, müfredatlar oluşturuldu. Eğitim sistemimiz Batıdan devşirildi sorgusuz, sualsiz. 1924 yılında ülkemize davet edilen Amerikalı eğitimci ve filozof John Dewey, Türk Eğitim sisteminde günümüze dek etkisini sürdürecek olan “pragmatizm”in temelini attı. Yani yeni neslin tek hedefi “faydacı ve yararcı” olmaktı. Eğer bir bilgi günlük hayatta işe yarıyorsa o bilgi doğrudur. Yaramıyorsa yanlıştır. Neslimiz, bir taraftan da "hedonizm"e hazcılığa kurban edilmekte; sürekli haz verene yönelmenin en uygun davranış olduğunu aşılanmaktadır...

Son üç asırdır medeniyete giden kestirme yolun batıdan geçtiğine inandırıldık. Zihinsel kodlarımız, kültürel kavramlarımız değiştirildi. İrfan geleneğimiz, medeniyet mefkûremiz allak bullak edildi. Hayallerimiz felç edildi. Rüyalarımız zehirlendi. Felsefemiz donduruldu. Dilimiz kısırlaştırıldı. Kültürümüz buharlaştırıldı. Tarihimiz çarpıtıldı. Hayat bizim olmaktan çıkarıldı. Maarifimiz elimizden alındı. Gönüllü batılı eğitimci havarilerimiz olan öğretmenler eliyle çocuklarımız küçük yaştan itibaren fıtratlarına aykırı cenderelere sokuldu. Fıtrat ve yetenek merkezli değil; ideolojik beklentilere göre eğitim sistemi kurgulandı. Çocuk işlenmeyi bekleyen bir hammadde gibi değerlendirildi. Akıl ve kalp melekelerinin inkişaf etmemesi için üzerlerine adeta beton döküldü. Devlet kendi ideolojisine uygun nasıl bir “insan tipi” öngörüyor ise ona uygun araç, gereç, yöntem ve tekniği benimsedi. Bu “tek tip”leştirici ve dayatmacı yaklaşımın bizi getirdiği acı tablo ortada. Anaya, babaya, ataya saygısı olmayan; bencillikte önde koşan; bağımlılık ve bağımsızlık ikilemi olan; haz ve hız üzere yaşayan; kutsalları hayatından kovan; büyük balık olup küçüklerini yutmaya çalışan; sanal âlemde ucuz kahramanlıklar yapan; şiddet içerikli oyunlarla dünyayı yıkıp yakan; lüksün ve markanın peşinde koşup kölesi olan örnek bir nesil ile baş başayız. Manzarayı umumiye bu halde iken âcizane kanaatimizce bu gidişe dur demek gerekiyor acilen. Yoksa hepten kaybedeceğiz genç bedenlerimizi. Yüreklerini gömeceğiz batının kokuşan çöplüğüne. Bela kapımızı çalmadan, keşke demeden kendi irfan ve hikmet kapımızın mimarları olan Hoca Ahmet Yesevi’nin, Yunus Emre’nin, Mevlana’nın, Hacı Bektaş Veli’nin ve daha nice alim, arif ve erenlerin yolunu ve yolcularını gençlerimizle buluşturmak durumundayız.

İrfan ve hikmet kapılarını açacak yol bize göre “Maarif”ten geçmektedir. Yetenekleri, kabiliyetleri tanımak, tanımlamak ve tarif edebilmek için talim, yani ilim ve bilgi şart. Yunus Emre’mizin ifadesiyle;

İlim ilim bilmektir 
İlim kendin bilmektir 
Sen kendin bilmezsin 
Ya nice okumaktır 

Okumaktan murat ne 
Kişi Hak'kı bilmektir 
Çün okudun bilmezsin 
Ha bir kuru ekmektir

İlmin esas alındığı talim ile kişi, Hakk ve hakikat ile buluşmalı; “Marifetullah” ile Allah’ı ile tanışmalıdır. Tüm ilmin vahdeti sonuçta ve sonunda bizi “tevhit” denen hakikate ve gerçeğe ulaştırmak içindir. Bu yolda talimle birlikte bir de aklın, kalbin ve bedenin “terbiye” edilmesi gerekmektedir ki “İnsan-ı Kâmil”e erişilebilsin. Önümüzde maarifi anlamak ve yapılandırmak için iki kavram durmaktadır: “Talim ve Terbiye”. İkisi de etle tırnak gibi ikiz kardeş kavramlardır.

Talimin olmadığı yerde cehalet; terbiyenin olmadığı yerde vahşet hâkim olur. Söz konusu insanın talimi ve terbiyesi olunca, hayatın tüm maddi ve manevi unsurlarını kapsıyor olması gerekir. Bu düşünceden hareketle bize göre insanın inşasını amaç edinen “maarif”, talim ve terbiye esaslarına göre insanlığın kadim değerlerinden ilhamını alan, çağını okuyan, anlayan ve geleceği inşa eden nizam ve düzenin adı olmalıdır. Maarifin temeli ve çekirdeği tanımaktır. Kişi kendisinden başlayarak kâinatı ve yaratıcıyı tanımaya ve bilmeye, yaşadığı hayatı insani değerler üzerine inşa etmekle işe başlamalıdır. Bilinmelidir ki, insanı insan yapan, ona ait tüm maddi ve manevi değerlerdir. İnsanı ve onun yaşadığı/yaşayacağı hayatı bütün olarak görmeyen bakışın insanlığı getirdiği nokta ise ortadadır.

“Arefe” kökünden gelen “marifet” ve onun çoğulu olan “maarif” kavramı, tanımanın tüm anlam katmanlarını içine alır. Maarif, insanın yaratılışı ile birlikte tüm tanıma ve anlama faaliyetleri için kendisine verilen yetenek ve kabiliyetler demektir. Dolayısıyla insanın talim ve terbiyesinde yaratılışından getirdiği yetenek ve kabiliyetler ile fıtri mizaç özelliklerinin tanılanıyor, biliniyor ve inkişaf ettiriliyor olması da beklenir. İşte bu beklentinin cevabı ve adına kısaca “maarif nizamı” diyoruz.

Her millet kendi insanını inşa etmek için maarifini kurar. Dil, din, kimlik, kültür, sanat, edebiyat, felsefe adına ne narsa maarifle milletin hayatında vücut bulur. Kendine ait maarif nizamı olmayan milletlerin geleceği olmaz. Büyük devletler maarif nizamlarıyla büyümüşler, yeryüzüne hükümran olmuşlardır. Büyük medeniyetler kurulmadan önce kendi mekteplerini kurmuşlardır.

İnsanlık tarihinde şanla şerefle yerini almasını bilmiş bu aziz millet, bir kez daha kuracağı “maarif nizamı”yla insanlığa umut olmaya, dertlere derman bulmaya devam edecektir. Neslimizin selameti, emniyeti bize emanettir. Emanetine sahip çıkmayanın sonu felakettir. Felaketin değil; beşaretin habercisi olalım.

Emin ve mümin bir nesil kaygısı yaşayan ve taşıyanlara selam olsun.

24.01.2016

Ali Sedat ASLAN


[1] Bediüzzaman Said Nursi

 
Toplam blog
: 19
: 717
Kayıt tarihi
: 05.04.14
 
 

1971 Kayseri doğumlu. 1994 Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi lisans, 2013 Gelişim Üniversite..