Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '12

 
Kategori
Anılar
 

Madalyasız Gazi’den kurtuluş Savaşı anıları-1 Düşman Ankara'ya çok yaklaşmıştı…

Madalyasız Gazi’den kurtuluş Savaşı anıları-1 Düşman Ankara'ya çok yaklaşmıştı…
 

MADALYASIZ GAZİ’DEN KURTULUŞ SAVAŞI ANILARI-1


Mahallemizde Kurtuluş Savaşına katılmış bir komşumuz vardı. Hamdi Dede. İki büklüm haliyle mahallemizin büyüklerindendi. Mahallede herkes O’na saygı duyardı. Uzun kış gecelerinde ailecek evine ziyarete gittiğimizde her zaman savaş yıllarında aklında kalan anılarını anlatır bizlerde her anlatışını büyük bir heyecan ve dikkatle dinlerdik.

80’li yıllardı. Gazi Hamdi Dede’nin Kurtuluş Savaşı ile ilgili bu anılarının mutlaka gelecek nesillere aktarılmasının çok önemli olduğunu düşünürdüm. Birkaç nesil sonra mahallemizin bu kıymetli Gazi’sinin hatırasının unutulacak olması beni kaygılandırmıştı. O yıllarda “Teyp” dediğimiz ses cihazları vardı. Kasetçalar diye de isimlendirilirdi. İşte bizim kasetçalar cihaza Gazi Hamdi Dede’nin savaşla ilgili anılarını konuşurken sesini kayıt ettim. Kendi evlerinde gerçekleştirdiğim ses kayıt işlemini; halen komşumuz olan evladı da şahittir. O zamanlar ilçe de yayınlanan bir mahalli gazetede söylediklerini yazıya aktarmak suretiyle yayınlanmasını sağlamıştım. Bu yaptıklarımın üzerinden yirmi beş yıl geçmiş. Yani yeni bir nesil yetişmiş demektir. Bu yüzden bu hatıraların yenilenmesinde fayda olduğunu düşünerek yeniden bir çalışma yaparak okuyucularımın istifadesine sunmak istedim.

Bu vesile ile kendi ağzından yazdığım hatırları takdim ediyor Gazi Hamdi Dede’yi rahmetle anıyorum.

DÜŞMAN ANKARA’YA ÇOK YAKLAŞMIŞTI…

Onbeş yaşlarında daha tıfıl bir gençtim. Savaş yılları olduğu için yaşa bakmaksızın fiziki bünyesi olgun gözüken gençleri askere almakta idiler. Şehirde ki tüm gençleri topladılar. Çorum’a gönderdiler. Diğer ilçelerinden gelen gençlerle birlikte yaklaşık 800 kişi olduk.

O zamanlar Çorum yöresinde Kör Dede namıyla meşhur bir eşkıya vardı. Emrinde 500 kişi olduğu dilden dile söylenirdi. Bu eşkıya, askere götürmek için hükümetin topladığı gençleri tekrar dağa kaçırmakla nam yapmıştı.

Çorum’dan Jandarmaların gözetimi altında Tokat Zile’ye gitmek için yola çıktık. Palabıyık isminde bir köye vardık. Hepimizi köyüm camisine doldurdular. Üzerimizden de kilitlediler. Bizi getiren jandarma birliği bıraktı gitti.

Yatsı vakti yaklaşmakta idi. Eşkıya olduğu giyimlerinden ve hareketlerinden belli olan bir grup insan, büyük bir gürültü ile cami kapısını kırıp içeri girdiler. İçlerinden cüsseli bir adam: “ Ey arkadaşlar bana Kör Dede derler. Lafımı iyi dinleyin. Benimle gelmek isteyen benimle, askere gitmek isteyen askere, evine gitmek isteyen de evine gidebilir. Bize refakat eden jandarmaların hiç birisi ortalıkta yoktu. İçimizden bir kısım gençler eşkıyanın peşine takılıp gittiler. Gençlerden bazıları da memleketlerine geri döndü. Yaklaşık ikiyüz kadar genç hiçbir yere ayrılmadık. Eşkıyalar caminin kapısını tekrar üzerimizden kapatıp gittiler. Daha sonra Zile’den bir bölük süvari bizleri teslim almak için bulunduğumuz köye geldiler. Gelen süvari birliğinin komutanı, caminin eşkıya tarafından basıldığını ve gençlerin bir kısmını askere gitmekten caydırdığını öğrenince peşlerine düştü. Fakat  eşkıyayı yakalayamadılar. Bizler de askerlerle  birlikte Zile’ye gittik, orduya teslim olduk.

Düşman Ankara’ya çok yaklaşmıştı. Halk arasında Yunan Askerlerinin Anadolu’da olması,İngilizlerin İstanbul’u işgal etmesi, konuşuluyordu. Bu duyumlar askerler arasında tedirginliğe sebep olmuştu. Mustafa Kemal’den bulunduğumuz birliğe talimat geldi. Komutanlarımızın bizlere aktardığı Mustafa Kemal’den gelen bu talimatta: “Ben bu harbi bırakmam, bırakır zannetmeyin, bir tek askerim kalana  dek savaşacağım.” diyordu.

41 ve 19. Alayı tamamen Polatlı’ya yerleştirdiler. Bizi bir dereye kadar çektiler. Potinlerimizi çıkarmadan tabur imamı iki rekat nafile namaz kıldırdı. Askerlere hitaben anlamlı ve heyecan verici bir konuşma yaptı. Hem ağladı, hem konuştu. Askerler tabur imamının bu konuşmasından çok etkilendi ve maneviyat bakımından coştular. Tabur imamı cihat ve şahadet duygularımızın doruk noktasına ulaştığında sözünü: “Düşman bu cepheyi yedi kez elimizden aldı. Bizde yedi kez geri aldık. Bu kez bu cepheyi düşmana teslim edersek Ankara’ya kadar düşman askerlerini durduracak hiçbir gücümüz yok.” diyerek dua ile tamamladı.

Bizim süngülerimiz Yunan süngüsüydü. Yunan süngüleri uzun olur. Düşman askerleri tepede mevzilendikleri için bizden avantajlı konumda idiler. Geri püskürtebilmemiz için tepeye tırmanmamız gerekiyordu. Düşman askerlerinin mevzi aldığı tepenin dibine yaklaşınca “Süngü tak” emri verildi. Ardından “hücum” emri verildi.  “Allah Allah” sesleriyle tepeye doğru tırmanmaya başladık. Düşman üzerimize öyle bir kurşun yağdırıyordu ki; o kurşun yağmuruna göre bir an “hiçbir askerin sağ kalması mümkün değildi” düşüncesine kapıldım. Fakat Cenabı Allah’ın yardımıyla az bir zayiat vererek tepeye ulaştık. Düşmanla kucak kucağa girdik. Yarım saat kadar bir zaman baş başa mücadele verdik. Daha sonra düşman askerleri dayanamayarak kaçmaya başladı. Biz daha hırsımızı alamamıştık. Düşman askerlerini kovalamaya başladık. Tüfeklerimizin kabzası ile önümüze gelene vuruyorduk. Komutanlar ellerinde ki tabancalarla uyarı ateşi açmak suretiyle peşlerini bırakmamızı istiyorlardı. Bir müddet sonra peşlerini bıraktık.

Söyleşinin Diğer Bölümleri:

2- “Şu önünüzden gelen sarıklılar yok mu? Sizi kurtaran onlar"

3- "Gözlerimizle şahit olduğumuz keramet içimizdeki korkuyu Silmişti."

 

 
Toplam blog
: 53
: 1175
Kayıt tarihi
: 08.10.10
 
 

Mali Müşavir&Bağımsız Denetçi 1964 Doğumluyum. Çorum İli İskilip İlçesinde yaşamaktayım. Evliyim ..