Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '07

 
Kategori
Mizah
 

Madımak otelini niye yaktılar ki baba?

Madımak otelini niye yaktılar ki baba?
 

Bizim evin halleri 3

Sabah gelmiş başıma dikilmiş.

- Babaa? Ben uyandım. Babaaa!

- Iyi kızım uyandıysan. 5 Dakika daha uyuyayım, çok güzel rüya görüyordum Dilan.

- Man eyyy! Lütfen kalk Baba! Lütfeeen. ( Mucuk )

Yani nasıl dayanır insan buna? O lütfen deyişiyle yanağımı okşayıp, okşayıp kondurduğu o öpücükle, kocaman bir sabun balonu gibi patladı gördüğüm rüya. Karşımda rüyaların en güzeli, altın saçlı kızım benim.

Pamuk elli bebeğim, diye düşünürken ben, cuuup diye atladı yatağın içine.

- Baba istersen uyu sen, madem rüya kaçacak, ben de uyuyayım, beraber görelim olur mu?

- Iki kişi aynı rüyayı göremez ki Dilan, herkes kendi rüyasını görür.

- Kötü rüyaları da mı herkes kendisi görür? Hani söz vermiştin bana? Kötü rüya gördüğüm zaman, rüyamdaki öcüleri gelip kovalayacaktın, ya da onları dövecektin! Beni ısırmak isteyen kurtları, aslanları gelip sen ısıracaktın...Herkes kendi kötü rüyasını görürse, nasıl gelip kurtaracaksın beni?

- Boşver kızım şimdi bunları. Hadi kalkalım milleti uyandırmadan. Doğru banyoya sonra da beraber kahvaltı hazırlayalım.O.k. mi?

- O.k. Baba. Sen kahvaltıyı hazırla ben de Spongebob`u seyrediyim, sonra yardım ederim sana tamam mı?

- Tamam kızım öyle yapalım.

Derken açtık televizyonu. Tam kızımın çocuk programına geçerken haberler ilişti gözüme.

Spiker:

‚’- Sayın seyirciler, bugün Sivas katliamı’nın 14. Yıldönümü. 2 Temmuz 1993’de...

- Baba hani Spongebob`a bakacaktım? Kapatsana haberleri yaaa!

- Dur kızım, önemli bir konu, şunu izleyeyim hemen açarız senin kanalını.

- Man eyyy!

- Sus iki dakika Dilan! Bekle biraz!

Spiker:

‚’- 14 yıl sonra Madimak Oteli’nin ateşe verilmesi sonucu hayatını kaybeden 37 kişi törenlerle anıldı... Yanarak ölen 37 aydının isimleri birer birer yankılandı.’’

- Baba? Oteli niye yakmışlar?

- Ne oteli kızımm?

- Mamidak Oteli’ni yakmışlar dedi ya haberler kadını. Kimler kaybetmiş hayatını? Bulamamışlar mı sonra yine? Aydın ne demek? Niye yakmışlar onu? Kim yakmış?

- Dilan sen Spongebob`u izlemeyecek miydin? Dur açayım senin Programını? Bunları anlamazsın sen. Boş ver şimdi oteli, moteli.

- Ya baba yaa! Söylesene! Çocuklar ateşle oynarken mı yanmış otel?

- Hayır kızım, çocuklar değil, büyükler yaktılar o oteli.

Kocaman kocaman gözleriyle yüzüme bakakaldı kızım.

- Büyükler de mi ateşle oynamış baba?

- Evet kızım, bazı büyükler öğrenememis hâlâ ateşle oynanmayacağını. Onların sadece vücutları büyükmüş kızım, beyinleri değil!

- Heeee? Nasıl yani? Canan gibi mi? (Canan bir aile dostumuzun zihinsel özürlü 19 yaşındaki kızı)

- Yok be kızım, tam olarak öyle değil. Bak şimdi, Eeee... Şimdi o otelde bazı insanların sevmediği, çok güzel şiirler yazan, güzel, güzel kitaplar yazan, şarkılar söyleyen, haber yapan...

- Niye kızmışlar ki onlara o zaman, niye yakmışlar oteli onlara kızıp da?

- Be güzelim, şimdi sana bunları nasıl anlatayım ben? Bazı insanlara bize güzel gelen şeyler çirkin hatta çok çirkin gelebiliyor. Mesela ben taze fasulyeyi çok severim, sen de hiç sevmezsin. İşte böyle bir şey. Bak senin arkadaşın Sevim var ya, o nasıl senin sevmediğin Derya’yı seviyor? Onun gibi yani.

- Anladım. Ama o zaman ben ateşle oynamam ki, hem de tam tatildeyken, oteli yakarsak otelsiz kalırız. N’apalım yani Sevim Derya’yi seviyorsa, ben sevmek zorunda değilim ki. Herkes istediğini sever. Herkes kendi rüyasını görür di mi baba? Ama sen benim kötü rüyalarıma gelicen di mi? Beni ısırmak isteyen aslanları ısırıcan di mi?

- Tabii kızım elimden geldiğince kötü rüyalarına gelip kurtaracağım seni o canavarların elinden. Neyse hadi ben kahvaltıyı hazırlayayım sen de filmini izle olur mu?

- Yok! Ben de seninle kahvaltı hazırlamak istiyorum.

- Olur kızım, hadi gel o zaman!

Sıvadım kolları başladım hazırlığa. Dilan buzdolabından beyaz peyniri çıkardı, masaya koydu, sonra da zeytinleri. Gözüm ilişti ve gururla izlemeye başladım onu.

- Aferin kızım sen de olmasan hazırlayamayacaktım ben bu kahvaltıyı bravo sanaaaa.

- Ya Baba yaaa! Büyüdüm ben öyle deme yaaa!

- Tamam canım, bi şey demedim. Ne kızıyorsun hemen, aman da kızarmııış. Altı yaşına gelmiş kahvaltı hazırlarmııış

- Ya yapma yaaa! Man Eyyy!

- Tamam, tamam şuradan iki tane domates ver bakayım bana.

- Al, Baba!

Baba? Otelin içindeki o Insanlara ne olmuş otel yanınca? Hani hayatlarını kaybetmişler ya? Bulabilmişler mi yine?

- Yok Dilan. Bulamamışlar. Hayatını kaybetmek, ölmek demek kızım. Kimi dumandan zehirlenmiş kimi de yanarak ölmüş.

Dedim ama demez olaydım. Vallahi ağzımdan kaçtı. Dila’ın yüzündeki o büyümüş de küçülmüşlük ifadesinin yerinde üzüntüyle korku ifadesi belirdi. Hiçbir anlam veremiyordu söylediklerime, ama yine de birileri hayatını kaybetmişti. Birileri, birilerine kızıp onları yakmıştı. Hem de Güzel kitap yazanlardı onlar. Güzel şiirler okuyanlardı, güzel şarkılar söyleyenlerdi. Az evvel ben öyle demiştim çünkü.

- Korkma kızım çoook eskiden olmuş olay. Hem sen ne diye karışıyorsun böyle boyundan büyük işlere? Sabah sabah iyice karıştırdın yine kafamı. Hadi git Didem’i uyandır!

- Polis yakalamamış mı oteli yakanları?

- Dilaaaan!

- Söylesene ya! Yakaladı di mi? Hapise attı onları di mi?

Demek böyle oluyor bu isler! Daha altı yaşındaki çocuk yanlış yaptığına inandığı insanların hapishanede olmasını temenni ediyor. Aklıma sonradan yapılan yürüyüşler geldi.

Taşlanan Camiler. Galeyana gelmiş bir topluluk, hırsına yenilmiş, canı yanan ve can yakmak için harekete geçen o kızgın topluluk. Ne de kabarıktı içim. Nasıl da bir yanım yanarken öbür yanım elinde kızgın meşalerle...

- Baba yaaa söyleseneeeeee!

- He? Evet, evet yakaladılar onları. Bir daha hiç çıkamayacaklar hapisten. ( Ne büyük yalan! )

- Peki ölenlerin içinde babalar da var mıydı?

- Muhakkak vardır kızım.

- Çocukları babasız mı kaldı?

- Evet kıızım, sen gel bakayım benim kucağıma, Niye taktın kafayı şimdi böyle saçma sapan şeylere?

- Baba? Sen çok güzel şarkı söylüyorsun ( Uyuturken ) hem çok güzel masallar* yazıyorsun.

Dilan’ın çenesi titremeye başladı, gözleri doldu, sesi boğuldu ve nihayet " Ühüüüüüü"

- Ah be Dilan! Neleri düşünüyorsun sen böyle? Senin baban çok kuvvetli, bana kimse bir şey yapamaz, tamam mı? ( Ne büyük yalan! )

- Tamam! Babamm benim. ( Mucuk )

- Hadi kızım kaldır artık Didem’i.

Şimdi sabahın bir vakti olacak şeyler mi bunlar ya, derken kapıda gözlerini oğuşturarak dikilmiş Didem.

- Abi niye ağladı Dilan?

- Hadi kızım git önce yüzünü yıka! Boş ver Dilan’ın niye ağladığını sen şimdi. O konu kapandı.

- Baba, ben niye ağladım?

Haydaa! Soruya da bak şimdi!

- Ne bileyim kızım. Sen bilmiyor musun neden ağladığını?

- Biliyorum! Kandırdım seni. Didem biliyor musun, oteli yakmışlar? Güzel şarkı söyleyen güzel masal yazan insanları kaybetmişler, onların kızları bulamamışlar babalarını.

- Olsun kızım o kitaplar şimdi daha çok okunuyor, o şarkılar şimdi daha çok söyleniyor. Onlar çocuklarının kalplerinde yaşıyorlar. Takma sen şimdi onların çocuklarına!

Didem:

- Sonra ne olmuş Dilan?

- Sonra kötü adamları yakalamışlar ve hiiiiiç bir zaman çıkamayacakları bi hapise atmışlar.

Didem:

- Peki o kötü adamların çocukları da var mıymış?

- Baba o kötü adamların çocukları da var mıymış?

- Eeeee kapatın şu konuyu demedim mi ben size? Vardır elbette. Onların da çocukları vardır.


Ne yazıyorsun diye sordukça, büyükler için masallar diyordum. Kızımın tanıdığı tek kitap masal kitabı olduğundan öyle demek zorunda kalmıştım. Ne yapayım ya? Bazen çok sıkıştırıyor, çaresizlikten ne diyeceğimi şaşırıyorum.

 
Toplam blog
: 121
: 1814
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Almanya'da doğdum. Haylaz bir öğrenciydim. 16 yaşımdan beri ticaretle ilgileniyorum. Şu anda büyük b..