Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '06

 
Kategori
Sosyoloji
 

Magandalizmin kültürel mantığı

Ülkemizde, özellikle son günlerde medyaya yansıyan “maganda kurşunu kurbanları”nın görüntüleri, artık münferit vakıaları aşan toplumsal bir vehamet halini almıştır.

Bu vahameti doğuran sosyo-kültürel mantığı anlayabilmek için de eğlence/eğlenme alışkanlığımızı ve kurbana gebe kutlamalarımızın toplumsal belleklerdeki izdüşümlerine eğilmek lazım. Sadece sosyal bir olgu olarak değil, aynı zamanda bireysel özgürlük kavramıyla da ilişkili/ilintili olan “eğlenme hakkı”nın günlük pratik yaşamlarımızda kullanma biçimimizi belirleyen nedenlere bakmayı da gerekli kılmaktadır.

Her toplum, günlük yaşamın değişik vechelerinde sahip olduğu sosyal pratiklerini yaşamak ve yaşatmak zorundadır.. Üzerinde beslendikleri kollektif kimliğin gerektirdiği bu rutin davranışlar, her toplumda farklı biçimde tezahür etmektedir. Nitekim, başta kamusal mekanlarda olmak üzere özel yaşamda da cinsiyet ayrımı olmaksızın rahatça eğlenilebilen Batı toplumlarındaki kutlamalarda, şiddet enstrümanlardan özellikle kaçınılmaktadır. Dansa ve müziğe dayalı olarak yapılan bu kutlamalarda “kurban olmak” veya “kurban vermek” gibi bir durum da yaşanmamaktadır. Bir kaç hafta öncesine kadar Almanya’da düzenlenen Dünya Futbol Şampiyonasında, değişik ülkelerden binlerce insanın başta stadlar olmak üzere cadde ve sokaklarda birarada galibiyet ve yenilgilere “kurban” vermeksizin birlikte yaşamalarını anlamak ve anlamlandırmak bu açıdan önemli olacaktır. Ancak, bu tespit, tüm Batılı toplumlar için genelleştirilebilir bir sonuç olmadığını da belitmekte yarar var. Örneğin İspanyolların Boğa güreşlerinin yapıldığı milli eğlence bayramları da kimi zaman “kurbanlı” olabilmektedir.

Türkiyede özellikle ulusal çapta spor müsabakaları sonrasında kazanılan zaferleri kutlamada veya yerel bayram, düğün ve sünnet gibi şölenlerde yaşanılan “kurban”lık görüntülerini açıkamak için başvurabileceğimiz kavramlarından biri de “magandalizm”dir. “Görgüsüz”, “kaba”, “serseri”, “anlayışsız”, “terbiyesiz”, “uyumsuz” gibi anlamları içeren “maganda” kavramının “eril toplum kültürü”yle de yakından ilişkisi vardır. Sözkonusu kavramların semiyotik karşılığını “toplumsal sorumsuzluk-duyarsızlık” içinde de aranılabilir. Bireysel edimler; içinde bulunulan sosyal grupların değerlerinden bağımsız olmadığı gibi her bireysel davranış, özgürlük adına sınırsızca kullanmak hakkına da sahip olamaz. Medeni olmanın ve uygar davranmanın ölçütü, ötekinin hakkını gözeten sınırlı bir özgürlük anlayışından geçmektedir.

Magandalizm, bu açıdan felsefi bir mülahazaraya girişmeksizin sosyolojik bir konseptle ele alınması gereken bir kavram olmanın ötesinde, kültürel bir bilinç düzeyine de işaret etmektedir. Maganda olmanın dayanılmaz hafifliğini her bayram, düğün ve sünnet kutlamalarında bize fazlasıyla yaşatan Türk toplumunu anlamakta zorluk çekmekteyiz. Maganda olmak; erkek olmanın, güçlü ve haklı olmanın, nüfuzlu olmanın önkoşulu haline geldiği ülkemizde en büyük sorun; toplumsal belleğimizde şiddetin ve şiddeti üreten her tür aracın fütursuzca ve sorumsuzca kullanılmasıdır. Gerek yasal düzenlemelerin yarattığı boşluktan, gerekse mafyavari bir düzene özenen/özendirilen toplumumuzda “maganda” ve “magandalizm” artık, bir yaşam biçimi olagelmektedir. Bu zihinsel oluşumu yıkmak yerine onu daha da normal bir skalaya çekmek, kabul edilebilir bir yere oturtmak ve en önemlisi hukuk tanımaksızın her yerde yapılabilecek bir davranış gösterisine dönüştüren siyasilerin ve toplumun kanaat önderlerinin bu konudaki veballeri büyüktür.

Türkiye’de politik kültürün siyasal güçlere tanıdığı bu sınırsız haklar ve bu hakları sonuna kadar kullanmakta hiçbir beis görmeyen milletvekilleri, parti önderleri, aşiretlerin ileri gelenleri, aynı zamanda maganda kültürünün beslenmesine de sebebiyet vermekteler. Televizyonlarda gördüğümüz bu görüntüler; meşruiyetin güçlendirilmesini değil, gücün meşrulaştırılmasına yarayan gizil bir işlev de görmektedir. Kendi toplumuna karşı sorumlu olmaları beklenen bu kişilerin, keyfi tutumlu davranmalarının da vehametini hala anlamış değillerdir. Nitekim magandalizme ön ayak oldukları gerekçesiyle medyada eleştirilen bu kimseler, bırakın eleştirileri kabul etmeyi, hiçbir sorumluluk taşımadan magandalizmlerine devam edebilmektedirler.

Son bir hafta içinde basına yansıyan 3 kişinin ölümü, 1 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan maganda terörü -Devlet İstatistik Enstitisü verilerine göre her yıl 700’den fazla kişi maganda kurşunuyla ölmektedir.(Sabah;26.07.2006:sh.6)- aynı şeklde ülkemizin imajına da zarar vermekte, kural tanımamazlığın yarattığı sonuçlar üzerinde yeniden düşünmemiz gerekiyor. Bu konuda sadece yasal ve hukusal düzenlemelerle yetinilemeyceğini, aynı şekilde maganda kültürünü yaratan, besleyen ve idame ettiren temel yapılar/kurumlar ve değerler üzerinde de yeniden düşünmemiz gerekmektedir.

Magandalizm, maganda kültürünün egemen olduğu bir toplum düzenine işaret eder. Şiddetin meşrulaştığı/meşrulaştırıldığı bir kültürü besleyen en önemli etken, kurumsallaşamamış bir hukuksal düzenin varolmasıdır. Kendi hukukunu kendisi yaratan, devletin gerek yasama, gerekse yargı güçlerinin etkisiz kaldığı bir toplumsal tahayyülde magandalizm kendiliğinden ortaya çıkar. Dolayısıyla sadece bireysel bir olay olarak ele alınamayacak kadar farklı veçheleri -siyasal, hukusal, sosyal- olan bu durum, toplumsal bir olgu olarak artık önümüzde durmaktadır.

Ülkemizde maganda kültürünü besleyen mantığı kavramadan yapılacak her türlü düzenleme, gösterilecek her türlü çaba yeterli ve kalıcı sonuçlar veremeyecektir. Belki de bu konuda yapılacak ilk teşhis, magandalizmin kültürel mantığını; erkek egemen toplumsal düzenin yapısında görmek ve bu yapıyı besleyen her türlü araç/ları ortadan kaldırmakla başlanılabilir.

 
Toplam blog
: 7
: 925
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

33 yaşında, akademisyenim. Güncel siyasal, toplumsal ve kültürel yaşama ilişkin gelişmelerle ilgilen..