Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '10

 
Kategori
Öykü
 

Mağaranın Kamburu-17

Mağaranın Kamburu-17
 

Ölümün “bitiş” olduğunu düşündüğümüz sürece ona karşı olan korkumuz katlanarak artacaktır


-Merhaba Kambur. 

-Merhaba. Nasılsın? 

-İyi olmaya çalışıyorum. O’nu kaybedeli altı ayı aşkın bir süre oldu. Geçen zaman acımı azaltmadı, aksine artırdı. Her yerde O’nu görür oldum. Alçak ölüm, O’nu benden kopardı. Bu aralar, ölüm üzerine çok düşündüm. Galiba ölüm her şeyin sonu ve ben ondan korkmaya başladım. 

-Ölümün “bitiş” olduğunu düşündüğümüz sürece ona karşı olan korkumuz katlanarak artacaktır. Gel, ölümü kısa bir süre unutup daha rahat konulardan bahsedelim. 

-Ne gibi? 

-Mesela, ilişki kurduğun bankacı bir hanım vardı. Uzun bir süredir ondan söz etmedin. Unuttun mu, ilişkiniz mi bitti? 

-İkisi de değil. Bu ara olaylar öylesine hızlı gelişti ki o konuya sıra gelmedi. Bu bayan gerçekten dört dörtlük. Çok iyi anlaşıyoruz. O bana oldukça sıcak davranıyor, yaşadıklarımın etkisi ile ben ona karşı biraz mesafeli duruyorum. Daha doğrusu bu ilişkinin ona ya da bana zarar vermesinden çekiniyorum. 

-Gülü istiyorsun, ama koparırken eline dikenlerin batacağından korkuyorsun. Bir kere daha düşün! Çünkü, galiba sen o gülü gerçekten istemiyorsun. 

-Hayır, hayır.Yanılıyorsun. Ben onu gerçekten istiyorum. Böylesine mükemmel, çekici bir kadın istenmez mi? 

-İnsanları övmekte aşırıya gitme. Çünkü gerçek zannedip hemen benimserler ve de seni beğenmemeye başlarlar. Bugünün yağcılarının, yarının aşağılık adamları olarak görülmesinin nedeni budur. 

-O, her türlü övgüyü hak ediyor. Yüzü güzel, konuşması güzel… 

-Her yüzü güzel olan ya da ağzından güzel sözler dökülen güzel insan değildir; güzel insan, aklı ve eylemleri güzel olandır. 

-Bu gün gene, senin aksiliğin üzerinde. Her söylediğime muhalefet ediyorsun. Hani rahat rahat konuşacaktık? Gereksiz yere gerginlik yaratıyorsun. 

-Bazen kendimi tutamayıp hoş olmayan davranışlarda bulunabilirim veya hoşa gitmeyen sözler söyleyebilirim. Üstelik bu davranış ve sözlerim yanlış da olabilir. Çünkü sonuçta ben de bir insanım. 

-Kambur, bu tür konuştuğuna göre, galiba bulunduğumuz statüleri değiştirdik. Yoksa kendi yerine beni mi hazırlamaya karar verdin. 

-Ne münasebet. Sadece benim de yanlış yapabilme hakkım bulunduğunu anlatmak istedim. Yerimi sana vermek gibi bir niyetim olmadı, olamaz da. Çünkü henüz çıldırmadım! 

-Hakaret ediyorsun. Hem ne demişler, “büyük lokma ye, ama büyük konuşma”. Zamanın ne getireceği belli olmaz. 

-Konuşmayı bu şartlarda sürdürmemiz çok zor olacak. O nedenle gel, alttaki görüntü katına gidelim. 

-Ne yapacağız orada? 

-O’nun ve karının günlüklerinden bazı parçalar okumanı istiyorum. Ayrıca bir kişinin görüntüsü daha eklenmiş. Seni ilgilendiren bir kişinin… 

-Tamam, gidelim. Lambayı alayım mı? 

-Evet al! 

-Görüntü nereye eklenmiş? 

-En son odaya. 

-Kimin görüntüsü acaba? 

-Geldik işte. Kendi gözlerinle gör. 

-Bu O’nun sevgilisi. Demek ki en sonunda cezasını buldu alçak. Bir de utanmadan O’nun yanına oturmuş. Kaldır oradan onu Kanbur! 

-Bunu yapamayacağımı biliyorsun. 

-Öyleyse dur da şuna bir tekme atayım! 

-Sakın yapma! Bir faydası olmaz. Ayağını duvara vurmakla kalırsın. 

-Ahhh, ayağım! 

-Sana söylemiştim. 

-Ne oldu, O’nun sevgilisinin görüntüsü neden buraya geldi? 

-Çünkü adam olanları bir türlü hazmedememiş. O’nunla olan ilişkisini herkes öğrendiği gibi bir de cinayetle suçlanması nedeniyle ailesinin, akrabalarının, hatta dostlarının yüzüne bakamaz olmuş. Davada onu savunmak için arkadaşlarının avukat tutma teşebbüslerini bile reddetmiş. Sonunda da hapishanedeki koğuşta kendini asarak intihar etmiş. 

-İyi olmuş. Cezasını bulmuş. 

-Bu ceza biraz fazla olmadı mı? 

-Az bile. 

-Tabii böylece mahkemedeki cinayet ile ilgili dosya da kapanmış oldu. Artık rahat olabilirsin. Şans bir kere daha sana güldü. 

-Göreceğimizi gördük. Artık gidelim buradan. 

-Günlüklerden parçalar okuyacaktık. 

-Buradan benim yazılanları okumam imkansız. 

-Öyle ise ben okuyayım, sen de dinle. 

-Olur. 

-Başlıyorum okumaya. Karın ilk tanışmanızda günlüğüne şu notu düşmüş: ”Bu gün vereceğim karar hayatımın tamamını şu veya bu şekilde etkileyebilir. O nedenle önce zihnimin biraz dinlenmeye ihtiyacı var. İyi düşünmeliyim. Kolay değil, bir ömür geçirmek zorundasın seçeceğin kişi ile. Bir genç ile tanıştırdılar beni. Uzun uzadıya sohbet ettik. Üç saat konuşmuşuz, ancak bana üç dakika gibi geldi. Güleryüzlü, zeki, kibar birisine benziyor. Biraz iddiacı, fakat bu özelliği artı hanesine yazılabilir; çünkü iddiacı tipler daha başarılı olabiliyorlar. Ondan etkilendim mi? İtiraf ediyorum: Evet. Bu nedenle büyük bir ihtimalle de kararım olumlu olacaktır. Ya sevgi, ya aşk? Onlardan bahsetmek için çok erken. Belki ileride…” 

-Karımla ilk tanışmamızı hatırlıyorum. Ona üç dakika gibi gelen görüşme süresi, benim için çok uzundu.. Hem o söylediği aşk ve sevgi de hiç olmadı ki… 

-Evliliğinizin ilk zamanları: “Evleneli iki aydan fazla olmuş. Zaman akıp gitmiş. Buluşmalarımız, istemeye gelme, nişan, düğün derken sonunda evimin kadını oldum. Mutluyum, kocamı çok seviyorum; hislerim yanıltmıyorsa, o da beni. Evet demekle ne kadar isabetli bir karar verdiğimi şimdi anlıyorum. Dilerim bundan dolayı ömrümün sonuna kadar hiç pişmanlık duymam. Her şey bir rüya gibi. Allahım ne olur bu rüya hiç bitmesin!” 

-Karımın gördüğü o güzel rüyayı nedense ben hiç görmedim. 

-Birkaç yıl sonra: ”Dün oğlumun birinci yaş gününü kutladık. Anlayacağınız telaş vardı. Çok istememe rağmen zaman bulup da bu önemli günde sana bir şeyler yazamadım sevgili günlüğüm. Azıcık bir gecikme oldu işte… Oğlum daha çok küçük, ama gene de yüzü babasına çok benziyor. Çocuğumu aşırı denebilecek bir tutku ile sevmemin nedeni acaba bu benzerlik mi? Oğlumla ilgili hayallerim ve hedeflerim var. Yatıp kalkıp oğlum için neler yapabileceğimi düşünüyorum. Bunları düşünmek bana zevk veriyor. Yapacaklarımın hayallerine dalıp gittiğim çok oluyor. O yüzden kocam bir şey söylediğinde bazen duymayabiliyorum. Çünkü ben o sırada başka bir dünyada yaşıyorum.” 

-Benim yaşadığım dünya da onunkinden başka bir dünya idi. 

-Yıllar yıllar sonra: ”Bu adama verdiklerim için çok pişmanım. Yıllardır bana çektiriyor. Çektirmek ne kelime işkence ediyor. Yaptıkları yetmezmiş gibi bir de sevgili bulmuş. Ne evle, ne benimle, ne çocuklarla ilgileniyor. Suçlu olduğu için kendisine bir şey yapacağımdan şüpheleniyor. Yaptığım yemekleri bile yerken dikkatli. Ben ve çocuklar yemeğe başlamadan tek bir lokma bile ağzına koymuyor. Oysa benim bir kötülük yapma niyetim asla yok. Asıl korkması gereken benim; artık ondan her şeyi bekleyebilirim. Aklım çok karışık. Uyuyamıyorum, sağlıklı düşünemiyorum, garip garip şeyler görüyorum. Tanrım çok zordayım ve çaresizim!” 

-Bahsettiği olaylar, onu öldürmeyi planladığım günlerle ilgili. 

-Akıl hastanesinden döndükten sonra: “Beni hastaneden çıkardığı için kocama minnettarım. Üstelik bana karşı eskisinden çok daha iyi davranıyor ve sorunlarımla da ilgileniyor. Çocuklarım benden uzaklaştılar; bu yüzden çok üzülüyorum. Onları tekrar kazanmak için ne yapmam gerektiğini ise bilmiyorum. İyiyim diyorum ama çok ciddi ruhsal sorunlar yaşadığımın farkındayım. Hortlaklar, kötü ruhlar hep peşimdeler. Biliyorum, çok kötü şeyler olacak. Olmasını bekliyorum. Bu kötü şeyleri engellemenin çarelerini düşünüyorum. Ya çocuklarıma bir şey olursa? Çocuklarım yaralanır, sakat kalır ya da ölürlerse… Bu kötülüklere ben neden olduysam! Offf Tanrım…” 

-Çocuklar annelerinin deli olmasını bir türlü kabullenememişlerdi. 

-İntihar etmeden kısa bir süre önce: “Aylardır bende bir değişiklik yok. Belki de her şey eskisinden daha kötü. Istırap çekiyorum. Aptal gibi dolaşıyorum. Kötü ruhlar işi iyice azıttı. Üzerime üzerime geliyorlar bazen. Bu dünyamı zehir ettiler. Öyle ki bunlar insanın peşini öteki dünyada bile bırakmazlarmış. Onlardan hiç olmazsa öteki dünyada kurtulmanın yolunu kocam bana anlattı. Deneyebileceğim tek yolu gösterdi. Bu iyiliği bana neden yaptı anlayamadım, ama belki de acımış, merhamete gelmiştir. Evet ben bu yolu denemeye karar verdim. Beni affedin sevdiklerim! Elveda…” 

-Hayatına son vererek acı ve korkularını da sonlandırmış oldu. 

-Karının günlüğünden çok az bir kısmını sana okudum. Detayını da öğrenmek istersen, başka bir gün okuyabilirim. 

-Aman detayı eksik kalsın. 

-Sen bilirsin. Şimdi de O’nun günlüğünden biraz okuyalım. 

-Olur. 

-Seninle tanışmadan önce yazdıklarından bir bölüm: ”…artık karanlıkları sever oldum; halbuki önceleri nefret ederdim. Saklamak istediklerimi gömebileceğim ve görüşmek istemediklerimden kaçabileceğim en güvenli yer… Sessiz, dinlendirici, sorgusuz… Ben, baharın kızıydım, bahar gibi canlıydım… Şimdi ise karanlıkların kızıyım. Halimden yakınmıyorum, pişmanlık ise hiç duymuyorum. Umutsuzluğumu öfkeye dönüştürmesini becerdim. Baharımı karanlık yapanlarla alay ediyorum, onlarla adeta oynuyorum. Onbeş yaşımda iken bana felaketi yaşatan erkeğin hemcinslerinden hesap soruyorum. Uzaktan akrabamızdı. Ondokuz yaşındaydı, yani benden büyüktü. O nedenle abi derdim ona. Zaman zaman arabasıyla beni gezdirirdi. Gene bir gün birlikte gezmeye çıktık. Bir piknik alanı gibi yerde arabayı park etti. İndik ve çimenlerin üzerine oturduk. Bizden başka etrafta hiç kimse görünmüyordu. El şakası yapıyorduk birbirimize. Elimi tuttu, beni kendisine çekip kucağına oturttu. Dakikalarca böyle durduk. Bu durum hoşuma gitmedi değil, ama ya sonra ben istemediğim halde bana sahip olması?... Bağıramadım bile, her şey kısa bir sürede olup bitti. Benimle yaşım tuttuğunda mutlaka evleneceğini söyledi. Bir sene sonra askere gitti. Askerden döndüğünde ben onsekizime girmiştim. Babası ona bir market açtı. Burayı işletmeye başladı. Defalarca bana evlenme teklif etti; kabul etmedim. O yaptığı şey dolayısıyla kendimi devamlı aşağılanmış hissediyordum ve bunu bana yapan bir insanla artık beraber olamazdım.” 

-Bu olaydan benim haberim yok. Çünkü bana bu konuda hiçbir şey anlatmadı. 

-Sana iş için geldiği günden sonra yazılanlardan bir bölüm: “Bir işe girdim. İş görüşmesi için gittiğim yerdeki müdür beni görünce adeta çarpıldı. Hayran hayran beni seyretti durdu. Bu erkekler ne kadar da aptal şeyler…” 

-Demek ki ona olan hayranlığımı daha ilk günden fark etmiş. Tabii sonra da benim aptallığımdan faydalanmış. 

-İlişkiniz devam ederken: “Müdürle işi ilerlettik. Birkaç kere birlikte olduk. Beni sevdiğine eminim. Ben mi? Ben ona karşı aynı duygular içinde değilim. Çok kıskanç bir adam. Sanki ben onun tapulu malıymışım gibi davranıyor. Bazen çok da sıkıcı olabiliyor.” 

-Evet, onun da fark ettiği gibi sevmiştim, hem de çok. Hâlâ da seviyorum… 

-En son sevgilisi ile tanıştıktan sonra: “Sevemem diyordum, erkeklerden nefret ettiğimi düşünüyordum, onları bir oyuncak gibi görüyordum; ancak yanılmışım. Bu adamı gerçekten sevdim. Evli olması bile benim için sorun teşkil etmiyor. Bir otomobil kiralama şirketi var, ekonomik durumu iyi sayılır. Gerçi kötü de olsa ona karşı hissettiklerim değişmezdi. O lanet herif ise, şimdilerde para içinde yüzüyor, ne istersem yapmaya hazır; fakat ben ondan tiksiniyorum. Ondan bir kurtulabilsem…” 

-“Lanet herif” dediği herhalde ben oluyorum! 

-Sanırım. Son olarak bir de ölmeden bir gün önce yazdıklarından okuyayım: “Kaçıyorum, kaçıyorum, kaçıyorum… Nereye kadar, ne zamana kadar kaçacağımı bilmiyorum. Kurtulmak istiyorum o adi adamdan! Gözümle görmedim, fakat peşimde olduğunu hissediyorum. Birden bire karşımda dikiliverecek sanıyorum. Katil ruhlu bir alçak o. Ondan korkuyorum, hem de çok! Çıldıracağım. Son günlerimi yaşıyormuşum gibi bir his var içimde. Dilerim hislerim beni yanıltmış olsun. Ölümüm onun elinden olmaz inşallah…” 

-Yeter artık, yeter, yeter!.. Çizmeyi aşıyorsun pis bunak. Beni aşağılayan cümleleri okurken zevkten dört köşe oluyordun. Sen şeytanın ta kendisisin alçak Kambur!... 

-Benim için söylediklerin doğru olabilir. Ya sen? Sen de benden bir gömlek üstünsün! Bu günlük de bu kadar. Git artık! 

-Sen demesen de zaten gidecektim. 

** 

(Devam edecek) 

 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..