Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '09

 
Kategori
Sosyoloji
 

Mahalleye haksızlık

Mahalleye haksızlık
 

Vatan gazetesinde yayınlanan ‘’Türkiye nereye gidiyor?’’ Adlı röportajda, çeşitli konularda yazan gazeteciler ile sn.Süleyman Demirel’e ‘’ mahalle baskısı’’ var mı diye sormuşlar. Bu kişilerin verdiği cevaplar genelde mahalle baskısının olduğu, 10 yıl sonra da olabileceğini ama bunların Türkiye’nin birliğini bozamayıp, güçlenmesini engellemeyeceğini vurgulamış.

Üst katta oturanın, alt katta oturan komşusunu tanımadığı, mahalle yaşamının tarihe karıştığı günümüz yaşamında bu ‘’mahalle baskısı’’ deyiminin ne anlamda kullanıldığını bilmeyen yok da, gerçekte, eskiden mahalleler insanların yaşamına karışılan, hayatı dar eden, özgürlüğünü elinden alan yerler miydi acaba?. Bu terimi duyan, beton yığınlarının arasında büyüyen yeni nesiller, bu sıkca kullanılan ‘’mahalle baskısı’’ deyimini duydukca, mahalleyi nasıl bir yer olarak beyninde canlandırır diye sormaya gerek yok. Fikirlerin, davranışların, hatta giyinme tarzının bile zorla kabul ettirildiği bir yer olarak algıladıkları şüphesiz. Çünkü o terim, bu anlamda kullanılıyor.

Bugün mahalle baskısı var mıdır, yok mudur?. Vardır veya yoktur da, bildiğim, artık günümüzde mahalle yoktur. Mahallelerin sosyal yaşamın bir gereği olduğu, şehir yerleşiminin sadece ona müsaade ettiği o devrin mahallelerinden yetişmiş biri olarak, bu ‘’mahalle baskısı’’ deyiminin, sadece bir yönü dikkate alınarak, yanlış kullanıldığı kanısındayım.

Mahalleler, sosyal dayanışmanın en düzeyde olduğu, sevincin birlikte paylaşıldığı, acının birlikte yaşandığı, arkadaşlığın, çocukluktan başlayıp, koca adam olana kadar devam ettiği, bir yerleşim birimi, bir açık hava hayat okuluydu adeta.

Elbette kuralları vardı ama baskı yoktu o mahallelerde.

Tam karşımızda bulunan Fatih Sultan Mehmet’in zamanından beri ibadete açık olan Üsküdar Rum-i Mehmet Paşa camiinin avlusunda öğrenmiştik top oynamasını. Ağaca çıkmayı, duvardan atlamayı. Kimse zorla camiye sokmazdı da biz yalvarırdık altın yürekli müezzin amcaya bizi minareye çıkarması için. Mahallenin en yaşlısı Şükriye Teyze’nin hafta sonları gittiği değişik camilerde yanında olmak için kendimiz can atardık. Teravih akşamları camide olmayı kendimiz isterdik. Ezan okunurken oyunların en eğlenceli yerinde durup, ezana saygı duymayı öğretmişlerdi. Evliyaya dua etmeyi de. Eğer bu baskıysa.

Fertlerinden biri ölen aileye kırk gün mahalleden yemek gider, mahalle o ailenin küçük çocuklarına sahip çıkardı. Çocuklar, mahallelerinden uzaktaki okula giderken birlik ve beraberlik içinde, dışardan gelecebilecek kötülüklere karşı beraber gider gelir, ulaşılması ve alınması zor kitapları birlikte paylaşır, ödevlerinde birbirlerine yardımcı olurlardı. Yaşca büyük olanlar, küçüklere sahip olmakla gizli bir görev yüklenirler, bundan da sorumlu tutulurlardı. Eğer bu baskıysa.

Mahallenin yetişmekte olan genç kızı, mahalleye yabancı bir delikanlıyla gelemezdi. Mahalle gençleri buna tahammül edemezdi. Günümüz üçüncü sayfalarını tüyler ürperten mahallesiz bar haberlerine göre, o mahalle delikanlılarının kuralı ne kadar masum bir davranıştı.

Okul zamanı alakasız bir yerde görülen veya okuldan çıktıktan sonra köşebaşında aylakça vakit geçiren bir gencin kulağının çekilmesi, onun adam olmasından başka bir düşüncesi olmayan, mahalle büyüğü için bir görevdi adeta.

Eğer bu baskıysa.

Karneyle verilen kok kömürü veya bir at arabası odun, kimin kapısına döküldüyse, onu hep birlikte taşımak mahalle gençlerinin bir imecesiysi. Pazardan gelen yaşlı insanların elindeki fileyi alıp evine kadar götürmeyi öğretmişlerdi ve kimsesiz yaşlılara sahip çıkıp ellerini öpmeyi.

Eğer bu baskıysa.

Daha bir sürü güzellikleri vardı mahalle yaşamının. Mahalle takımında oynamak, mahalle çeşmesinde yıkanmak, mahalle bakkalından veresiye almak gibi. Çünkü o mahallelerde oturanların arasında ne sınıf farkı vardı, ne üstünlük tartışması. Komşusu açken, kimse de tok yatamazdı.

Siz bakmayın şimdi her horozlanana ‘’mahalle kabadayısı’’ dediklerine, onun için mangal gibi yürek gerekliydi. Haraç aldıklarından değil, mahalleye karşı kendini kalkan ettiklerindendi kabadayıkları.. ‘’Mahalle çocuğu’’, ‘’mahalle karısı’’ . ‘’mahallenin delisi’’, ‘’mahalle muhtarı’’ ise, o zamanın mahalleye dahil olamamış elit tabakanın aşağılamalarıdır.

Mahalle kültüründe yetişmemiş, mahalleden hayat dersi almamış, bu güzellikleri yaşamamış insanların, mahalleyi sadece baskı yapılan bir yer olarak anımsatan ‘’mahalle baskısı’’ deyimini bu kadar sık kullanmaları, İstanbul’un mahallelerinde alabildiğine özgür yetişmiş, tüm insanlık derslerini, paylaşmayı, yardımlaşmayı, sevgiyi, saygıyı buralarda öğrenmiş bir insan olarak bana sanki geçmişteki o güzelim mahallelere ve insanlarına yapılan bir haksızlık gibi geliyor.

 
Toplam blog
: 465
: 918
Kayıt tarihi
: 15.01.09
 
 

İstanbul doğumluyum.. İstanbul'un  tramvaylı döneminden bu şehirde yaşıyorum. Gençlik yıllarında ..