Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '19

 
Kategori
Edebiyat
 

Mahfi- (Tefrika) -1-

Tefekkürsüz insan harflerin gelişigüzel dizildiği kitaba benzer demişti Şeyh. Aziz düşünüyordu, düşündükçe kalbi sıkışıyor, canı yanıyordu. Göğe bakıyordu; uçsuz bucaksız karanlığında ışıl ışıl parlayan yıldızlar ve Ay’ı- üzerinde yol aldığı denizi ve her türlü beşeriyeti düşünüyordu. Gökyüzü gibidir insanın gönlü diye düşündü; uçsuz bucaksız. Lakin toprağa bağlanıyordu insanın gözü. Tıkıyordu sanki toprak insanın gönlünün kulağını ve gözünü. Toprakta eceliyle ölenden çok öldürülenler mi gömülüydü? Bu deniz öyle değil” dedi; sürekli hareket halinde oluşuyla âdemoğlunun üzerine mülk kurdurmasına izin vermemişti fakat kimi zaman insan ne yapmış yapmış mavilikleri de kana bulamıştı.

1085’de Önce Tuleytula düşmüş sonra ardı arkası da kesilmemiş, 1236’da Kurtuba..  Teker teker düşmüş şehirler çünkü insanlar birbirine düşmüş, onca nimeti paylaşamamış, paylaşmak istememişler, gönüllerini genişlettikçe genişletmişler ki içerisine daha fazla mülk daha fazla nefret girsin, oradan da ölümü “diğeri” için getirsin…Of dedi Aziz ne çok şey var ne çok şey ve ne az cümle.

Kapadı gözünü derine derine çekti havayı içerisine, âleme, rüzgâra katılmaktaydı sanki ruhu. Tüm bu dünya yoktu da kendi vardı ama tüm dünyayı sanki kendinde taşımaktaydı. Öylesine yorgun ve tükenmiş. Havada bir şey var sanki dedi kendi kendine ciğerlerimi söküyor. Gecenin bu karanlığı tüm ruhumu karartıyor, sıkılıyorum ya Rab, nefes alamıyorum; bu aldığım azap diyordu. Bir süre sonra uyudu, derin ve karanlık bir uykuydu. Rüyasında tam olarak çamur rengi bir kuş gördü, kuyruğu biraz uzun.Gırnata’daki evinde camından içeriye giriyor, bir köşede duruyor. Çağırıyor onu sevmek için. Uzattığı sağ kolunu adım adım yürüyüp omzuna çıkıyor, öpüyor onu aziz, çok mutlu. Ama başını okşarken korkuyla tek gözünün gözbebeği olmadığını görüyor, öyle üzülüyor ki.. Kuş tekrar uçuyor ilk geldiği köşeye. Sonra Aziz tekrar yaklaşıyor ona, uzatıyor kolunu çağırmak için. Isırıyor parmağını mengeneyle sıkar gibi ve sanki pençesiyle de sıkıyor, canı daha fazla acıyor çığlık atmaya başlıyor ve sanki boğazını sıkıyormuş gibi boğazından nefesi kesiliyor, boğulma noktasına geliyor, çığlığı yükseliyor. Parmağını kurtarmak için elini geniş geniş açık silkeleyerek uğraşırken ağzının büyüdüğünü görüyor, büyük derin bir boşluk. Ağzı yırtılacak ve ölecek diye korkuyor da. Sonra yıllar önce ölmüş annesi geliyor ve onun yardımıyla kurtarıyor parmağını boğulmaktan kurtuluyor. Kuş bir anda hiç gelmemiş gibi yok olup görünmüyor, Aziz hiçbir şey olmamış gibi bir boşluk hissine kapılıyor; ne sevgi ne acıma kalmıyor. Âmâ rengi ve tek gözbebeği olmayan gözleri bir resim gibi geliyor bir an gözlerinin önüne. Hızla açıyor gözlerini, fark ediyor hızla çarpan kalbini. Bir anlam veremiyor ama hakiki çamur rengi rengi; sanki çamurdan şekil verilmiş bedeni tek gözbebeği olmayan gözleri hâk edilmiş gibi gitmiyor gözlerinden. Bakınıyor etrafına ;hala gece az uyumuş olmalıyım diyor kendi kendine. Uyku tutmuyor sonra kapıyor gözlerini; bir süre sonra Gırnata’ daki yeşil bahçesinde görüyor kendini, toprağa tohum ekerken izliyor kendini, çok mutlu. Bir anda kararıyor hava kopkoyu bulutlar perdeliyor güneşi soğuk bir rüzgâr ensesine ve sırtına çarpıyor ve doğruluyor bir çığlık duyunca kalbine bir yumruk iniyor adeta gerisine döndüğünde öldürülmüş haldeki karısını görüp koşarak çöker dizlerinin üzerine, uzun süre ağlar bir çığlık daha kopunca hatırlar ve sesin geldiği yönde bu kez oğlunu kanlı bir şekilde görür ;görür görmez açar gözlerini gözlerinden cennete girdiği, o gözlerini kapadığında cehennemlere düştüğü karısı yoktu artık, canını almışlardır, canına can muamelesi yapmadan leş kılmışalardır. Canının diğer bir parçası oğlun da katletmişlerdir. Gönlü daraldı Azizin, gönlü dardı Azizin. Onca insanı aynı zamanda gönlüne de gömmek zorunda kalmıştı ki bu Aziz’in soluğunu güçleştiriyor, içerisine çektiği hava ıstıraba dönüşüyor kalbi kendisine taşıması ağır bir yük bir küçük cehennem parçası gibi geliyordu. Kendini teselli etmeye çalışıyordu. Ölülerimiz diyordu biz onları içimizde öldürmedikçe ölmezler, sadece yokturlar. Dirilerimiz ise içimizde onlara hayat vermedikçe yaşayamazlar, sadece vardırlar…

 
Toplam blog
: 231
: 52
Kayıt tarihi
: 04.10.17
 
 

Gelmiş, gider. Görür, seyreyler, anlam çıkarır. Yazdıkları kalbinden taşanlar aklından uçuşanlard..