Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '12

 
Kategori
Kitap
 

Mahşerin Esrarı, okurun yüreğine dokunmayı nasıl başardı?

Mahşerin Esrarı, okurun yüreğine dokunmayı nasıl başardı?
 

"RESİM:İNTERNETTEN ALINTI" “Lügatler, senin mananı açıklayamaz aşk. Hangi latife, hangi mefhum senin sınırlarını çizebilir?”


“Bu şiirde aşikâr ettim seni.

Bu şiirde açıkladım en gizlimi.

Bu fani âlemden göçüp gitsek de,

Bu şiirde yaşayacak sevgimiz dilden dile.

Bu şiirde buluşur aşkımız Mahşerde…”

 

Mahşerin Esrarı’ndan

Mahşerin Esrarı’nın sayfaları arasında devam eden okuma yolculuğu boyunca okur, Çelebi Mehmet’in Süveyda’ya Mektupları ve Âşık Nuri’nin divanı ile hemhal oluyor tıpkı romanın kahramanlarından biri olan Mehmet gibi. Mehmet okuduğu mektupların tılsımına, dilinde dolanıp duran mısraların, beyitlerin büyüsüne öyle bir kaptırıyor ki kendisini. Kendisini kaptırmakla da kalmıyor, can dostu Parmaksız Halis’in de olağanüstü eserlerle tanışmasını sağlıyor. Onu çağıran “Geell!” sesinin gizemini birbirinden anlamlı, birbirinden güzel cümlelerin arasında aramaya başlıyor,  çocukken ebe olduğu saklambaç oyununa inat olsa gerek biraz da bu tutumunun sebebi.

“Bir şiir okuyup doyurmak istedi ruhunu. Süveyda’yı her okuyuşunda acıkıyor, üstüne bir şiir okuyup doyuyordu Mehmet.”

Mahşerin Esrarı’ndan

Süveyda’ya Mektuplar ve Âşık Nuri Divanı…

O eserler ki… Her bir kelimesiyle, zamana inat akıp giden cümleleriyle, paragraflarında gizlediği deruni manalarıyla okuru içinde bulunduğu mekândan, zamandan çekip çıkararak tüm bedenini ve dahi ruhunu çepeçevre kucaklayan duygularıyla belki hafifçe belki de çok güçlü bir şekilde sarsarak,  farklı bir dünyada bambaşka bir pencere açmasına ve o pencereden dünyaya bakmasını sağlıyor. İşte tam da bu noktada insanın aklına bir soru gelip yerleşiyor. Tüm bu unsurları nasıl oluyor da bünyesinde barındırıyor Süveyda’ya Mektuplar ve Âşık Nuri Divanı? İçinde sakladığı gizemi ne ki böylesine sarıveriyor Mehmet’i, Parmaksız Halis’i, Şeyh Galibi ve okuru? Okur nasıl oluyor da bir eserle böylesine bütünleşebiliyor? Roman boyunca okuduğu neredeyse hemen her paragraftan bir aforizma çıkarabiliyor yüreğine dokunan, dokununca yakan, yakınca harlayan, harlayınca yeniden, yeni baştan bir önceki paragrafa dönerek okuma isteği ile yoğuran… Ve tekrar tekrar satırları ile buluşturan. İşte bu sır nedir? Nasıl bir şeydir Mahşerin Esrarı’nın sihri? Edebiyatın kudreti burada mı gizli yoksa? Neden olmasın? Bakın Mahşerin Esrarı nasıl dile getiriyor bu duygu yoğunluğunu.

“Kitaplar karıştırıp, sözlükler süzüyorum. Şiirler okuyup mısralar diziyorum. Aşka dair ne varsa bulmaya çalışıyorum. Yoruluyorum ama bıkmıyor, usanmıyorum.”

 Mahşerin Esrarı’ndan

İnsanların fizyolojik yaşları ve pek tabii bir de hissettikleri yaşları vardır. Ama bir yaş daha vardır ki o da anıldıkları yaşlarıdır. Fani olan bu dünyadan ebediyete göçüp gittikten sonra anılmak… Kim istemez öldükten sonra, hele hele yıllar sonra yeniden, yeni baştan anılmak. İşte bir noktada daha Mahşerin Esrarı’nın kadirşinaslığı ile karşılaşıyoruz. Esrar Dede’den Şeyh Galib’e, Şeyh Galib’ten Beyhan Sultan’a, Galata Mevlevihanesinden Topkapı Sarayına, dost sohbetinden hiç bilinmeyen bir meclise doğru adım adım ilerlerken hikâye boyunca kimler kimler konuk olmuyor ki Mahşerin Esrarı’nın sayfalarına… Şems, Mevlana, Fuzuli, Baki, Nef’i, Naili, Yunus Emere, Mecnun, Yakup, Yusuf, Leonardo da Vinci, Euler…

“Ayrılıktan parçalanmış bir yürek

İsterim ben, derdimi dökmem gerek.

Kim ki aslından ayırmış canını,

Öyle bekler, öyle vuslat anını.

….

Gam dolu günler zaman hep aynı hal,

Gün tamam oldu, yalan, yanlış, hayal.

Mevlana / Mahşerin Esrarı’ndan

***

“Aşk gelecek, cümle dertler bitecek.”

Yunus Emre / Mahşerin Esrarı’ndan

Felsefe ve tasavvufun yanı sıra tarihten, edebiyattan ve matematikten de beslenmiş Mahşerin Esrarı. En çok da aşktan. Aşk… Bugüne kadar pek çok şair, yazar tarafından işlenmiş bir tema olsa da her yürekten farklı farklı dökülse de satırlara bundan sonra da yazılmaya devam edilecek ve hep yazılacak hiç şüphesiz ki. Bakın ulaşılamayan o nadide duygu için neler söylüyor Çelebi Mehmet Süveyda’ya yazdığı mektuplardan birinde, ikisinde, üçünde…

“Tabiatı ve evreni çözmeye yarayan ilim, aşka dair bilinmeyenleri ne kadar aydınlatabilir?”

“Lügatler, senin mananı açıklayamaz aşk. Hangi latife, hangi mefhum senin sınırlarını çizebilir?”

Mahşerin Esrarı’ndan

Ve yine o muhteşem mektuplarda aşkın, “pi” sayısının içinde saklı olduğunu fısıldıyor okurun kulağına. Aşk kavramının “aşkın sayı” diye tanımlanan  “pi” sayısının sonsuzluğa uzanan  yolunda saklı olduğu gerçeğini seriyor gözlerinin önüne ve beyite dönüşüveriyor şairinin dilinde. Aynen böyle.

“Pi, aşkın bir sayıdır, bütün iş örüntüde.

  Bazıları sanır ki aşk sade örüntüde.”

                             Mahşerin Esrarı’ndan

Ve Mahşerin Esrarı’ndaki mekanlar… Bezm-i Elest, Nirvana, Cennet Bahçesi, İrem Bağı, Yemen, Sicilya, Katanya, İstanbul, Kız Kulesi, Galata Kulesi, Topkapı Sarayı, Galata Mevlevihanesi, Kalp Ülkesi, Çin Sahili, Mana Mesiresi, Gam Çölü, Feyz Havuzu, Mahşer…

Ve sevgi, sevgi, sevgi. Ve aşk, aşk, aşk…

“Hani Süveyda dedikleri, sevginin yeşerdiği siyah nokta var ya yüreğimin köşesinde. O noktayı besleyip yeşerttim küllerimle.”

Mahşerin Esrarı’ndan

Yeşerterek hem Mahşerin Esrarı’nın kahramanlarının yüreğine, hem de okurun yüreğine zerk ediyor sevgiyi değişik kavramlar kullanarak kalbindeki aşkı ustaca anlatan mektuplar. Herkes payına düşeni alıyor muhtemelen. Ben de pek tabii. Durup durup dolaşıyorsam Mahşerin Esrarı’nın sayfaları arasında… Okuyorsam bir daha, bir daha… Yazıyorsam yüreğime dokunan her bir hissiyatı ince ince, işliyorsam gönlümde biriktirttiklerini oya gibi ve paylaşıyorsam sizlerle… Vardır elbet bir nedeni. Artık yazarlarından çıkmıştır Mahşerin Esrarı ve okurunun olmuştur yazarlarından daha da çok. Belki de pasif bir okur değil de aktif bir okur olmamdan kaynaklanıyor okuduğum eserde mana aramam, cümlelere anlam yüklemem ve kendimce yorumlamam Mahşerin Esrarı’nı.  Ne de olsa bir edebi eserin gücü okuyucuların katkısı ile perçinlenir. Mahşerin Esrarı’nı her okurun, kendine göre algılayacağı ve kendine göre biçimlendireceği olasıdır. Çünkü her okur kendi bilgi birikimi, kendi görüş açısı, kendi yaşam biçimi, kendi anlam katmanları ile dili kullanma becerisine göre yorumlayacak, şekillendirecektir okuduklarını. Nasıl okurken karakterleri gözümüzün önünde canlandırıyorsak okuduklarımızdan geriye kalan boşluklara da -varsa-  dimağımızda hayat verebiliriz okuyucu olarak soyut da olsa.

Şimdi devam edelim kaldığımız yerden Mahşerin Esrarı’nın neredeyse her cümlesinin yüreğe dokunup orada kalacak derinlikte olan aforizmalarına.

MAHŞERİN ESRARI’NDAN SÜZÜLEREK

GÖNÜL İMBİĞİNE DÖKÜLEN AFORİZMALAR –IV

“Dudak ki sözlerin ağızdan çıkışının son durağı…

Dudak ki vahdeti, ilahi aşkı anlatırdı her durakta.”

***** 

“İnsanı oluşturan üç şey vardır…

Akıl, nefis ve gönül…

Gönül kalesine sahip olmak için savaşıp çarpışan akıl ve nefis…

Ve galip gelenin, gönül kalesini fethedip insana hükmedeceği büyük zafer…”

****

Sabırsızlığımızın kaynağı, fıtratımızın mayasıyla mı ilgili?

Olgunluk, teslimiyetle mi tecelli eder, kabul edişle mi yeşerir acaba?

***** 

Her insan bir buzdağıydı aslında… Çünkü buzdağının görünen kısmı, görünmeyen kısmından küçüktü.

*****

Kendi kendisiyle konuşan ve kendine güç atfeden insan, cüzi iradesine rağmen iç dünyasına ait neleri çözmeye muktedir olabilir?

****

Uyumadan önce düşündüklerimizin düşlerimizde ortaya çıkışı, cevabını bulamadığımız suallerin gaipten gelen açıklaması mıydı?

****

Bakmak ve görmek…

Bakarız ama göremeyiz çoğu zaman.

*****

Visal, vuslat, ateş ve aşk…

****

Sen, uzağımda duran diğer yarımsın. Ya da ben senin içinde yarım.

****

Muhakkak ki biz, her şeyi kaderle, bir ölçü ile yarattık.           

Kamer süresi / Mahşerin Esrarı’ndan

****

Bizi gören melekler bu aşkta ağlamaklı,

Bana hakimdir artık aşkta Mecnun’un aklı.

 

Mehmet Nuri Parmaksız – İlhan Akın / Mahşerin Esrarı’ndan

 

Çelebi Mehmet’in Süveyda’ya Mektupları  ve  Aşık Nuri Divanı olarak okurun karşısına çıkan Mehmet Nuri Parmaksız imzalı Süveyda’ya Mektuplar ve Kelebek Ömrü kitabından Mahşerin Esrarı’na köprü olan mektuplar ve şiirler   metinlerarasılığa  güzel bir örnekten başka nedir ki? Gözlerimizden beynimize, beynimizden yüreğimize dolan tınılarıyla  o eşsiz mektupların sadece birinden kısacık, daha doğrusu tadımlık bir bölüm ile son vereyim satırlarıma.

“Devranı saat gibi kurmuş olan Efendi, güneşe müsaade etmez de, karanlığı yeğlerse, o gül yüzünü bir daha nasıl görebilirim senin?

Seni bulup vuslatına ermeden ölmek, ne acı bir son değil mi?

Aklım ve ruhum arasında yaşadığım fırtınalar duruldukça anlıyorum ki hicranı çekilmez kılan, kadere karşı acizliğimiz değil…

Gittikçe karmaşık bir bulmacaya dönen aşkımızın çözümü de, isyanda değil…

Bizi birbirimize özleten güç, her an bizleri izlemekte.

Ama ne edelim ki, sadece tevekkül de isteklerimizi elde etmemize yetmeyecek. Bu uğurda uğraşıp onu hak etmemiz gerek.

Kader denilen şey hep aleyhte işlemez sevgili. Bizleri yaratanın adaleti büyüktür. O, acılar içinde kıvranan kullarını görür, gözetir.

Beni de görür, seni de sevgili.”

 Mahşerin Esrarı’ndan / Mehmet Nuri Parmaksız- İlhan Akın

13.08.2012

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..