Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '12

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Makrobiyotik beslenmenin, insan kızı ve insanoğluna yararları.../ "Beslenmenin Diyalektiği" (21)

Makrobiyotik beslenmenin, insan kızı ve insanoğluna yararları.../ "Beslenmenin  Diyalektiği" (21)
 

Lina Golan, Ukranya / "Kompozisyon"


''Sevdiğim insanlara...''

''Doğanın hızını benimseyin; onun sırrı sabırdır, Ralph Waldo Emerson.''

Bilgi okyanusuna açılmış, ''kahverengi pirinç'' yüklü bir tekneyi bilimin rüzgarında sörf yaparak ararken, karşıma Web Naturel'' bandıralı bir gemi çıktı!...

WEB Naturel'deki, kahverengi pirinci de kapsayan, ''Makrobiyotik (İri taneli) Beslenme '' isimli makaleyi okurken birden gözümün önünden sevgideğer Müheyya İzer geçti!... Yerimden kalktım kütüphaneme yöneldim ve onun, benim için büyük değeri olan kitabının sayfalarını araladım...

1980'li yılların başlarında, insanlığa ve halkımıza yaptığı olumlu işlerden dolayı, saygıyla anacağım Müheyya İzer'in, ''Bitkisel Poteinle Doğal Beslenme'' adlı kitabının sayfalarını çevirmem, kendimi o yıllarda pek de yabancı hissetmediğim farklı bir dünyaya götürmüştü...

Müheyya hanım, kitabının bir bölümünde makrobiyotik beslenmeye dair , bizim şu ''Zıtların Birliği Yasası'' na uygun ve anlamlı, yaşama dair bazı şeyler söylüyordu:

''MAKROBİYOTİK BESİN (Makro=Büyük, Bio=Hayat)

Makrobiyotik rejim bir perhiz veya beslenme yöntemi değildir, doğrudan doğruya doğa kurallarına uyarak beslenmedir. Bu beslenme tarzı zengin, yoksul herkes için elverişlidir.

Uzak Doğu'da milyonlarca insan Lao-Tse'nin, Son-Tse'nin, Konfüçyüs'ün, Buda'nın, Mahavira'nın ve bunlardan çok önce Hindistan'da tıpla uğraşanların makrobiyotik bilgilerine dayanarak mutlu ve sağlıklı yaşamayı başarmıştır.

Ünlü Japon besin uzmanı G.Ohsawa (asıl adı:Niyoiti Sakirazawa) bu beslenme G.Ohsawa tarzını herkesçe uygulanabilecek bir biçime koymuştur. Bir bilimin yararlı, verimli ve pratik olabilmesi için, temel bir kurala dayanması zorunludur.

Uzak Doğu'nun felsefe anlayışı, yaşam ve evren üzerindeki görüşleri temel bir yasaya dayanır. Bu temel yasa evrendeki her şeyi iki zıt sınıfa ayırır. Bir yandan birbirini tamamlayan, öte yandan birbirine tamamen zıt olan bu iki etkin güç (gece ile gündüz, kadınla erkek gibi) evrendeki her şeyi canlandırır, yıkar, üretir, yaratır.

Bu iki zıt güç Yang ve Yin'dir!...

Yang olumlu merkezcildir. Yin ise olumsuz ve merkezkaçtır. Her şey bu iki güçten etkilenir. Evrende hiç bir şey, salt Yin ya da salt Yang değildir. Örneğin A'ya göre B Yin olabilir, öte yandan C'ye göre B Yang olabilir.

Yang merkezcil güç şu niteliklere sahiptir: Isı ve Işık verir, sıkıştırıcıdır, ağırlık vericidir, seslidir. Biçim olarak yassı alçak ve yataydır. Ağırdır. Bir şey ağır olduğu oranda Yang'dır, çünkü merkezcil gücün daha çok etkisi altındadır. Renk olarak, en sıcak renk Yang'dır.

Yin merkezkaç güç ise şu niteliklere sahiptir: Soğuktur, karanlıktır, sessizdir, genişleticidir, hacmi büyüktür, yükselmeye eğilimli ve hafiftir. Şekil olarak büyük, yüksek ve dikeydir. Hafif olduğu oranda Yin'dir. Renk olarak, en soğuk renk Yin'dir. Sahiptir, soğuktur, karanlıktır, sessizdir, genişleticidir, hacmi büyüktür, yükselmeye eğilimli ve hafiftir. Şekil olarak büyük, yüksek ve dikeydir. Hafif olduğu oranda Yin'dir. Renk olarak, en soğuk renk Yin'dir.

Bu ilkelere dayanarak evrende herşeyi Yin veYang diye ayırabiliriz. Hatta ışığı ve radyasyonu dalga uzunluklarına göre sınıflandırabiliriz. Dalgalar ne kadar uzunsa, o oranda Yang'dır; kızılötesi ışınlar gibi. ..Dalgalar ne kadar kısaysa o oranda Yin'dir; morötesi ışınlar gibi... Bu yönteme dayanarak hastalıklara yol açan etkenleri sıralayabiliriz.

Evrende her şeyin bir biçimi, rengi, kendisine özgü bir ağırlığı olduğuna göre, bu bilgiye dayanarak besinlerden hangisinin Yin, hangisinin Yang olduğunu anlayabiliriz. Biraz ayırt etmeye çalışalım:

Hangi sebze veya meyve en çok Yin'dir? Kuşkusuz, mor renge en yakın olanlar: patlıcan, karaüzüm, kırmızılahana, patates(tohumu mor olduğundan ), kan portakalı, şeker(pancar ve şeker kamışının renginden dolayı) gibi. Bütün bunlar içten veya dıştan mavimtırak ve morumtırak. Bu besinlerin Yin olduğunu anlamak için bir hafta yalnız bu tür besin yemek yeter. Hafta sona erdiğinde insan çabuk üşür, soğuğa karşı direncini yitirir. Kırmızı ve sarı renkteki besinlerse Yang'dır; balık, et, yumurta, havuç, v.b.''

Evet, Müheyya İzer ilginç görüşleriyle bu günlerde de tartışılan ve tartışmanın ötesinde meraklısına yepyeni ve yararlı bir sağlık pazarı oluşturarak yeni yaşamsal ufuklar açan uygulamaya da, kendi zamanında bedelsiz bir katkı sundu... Otuz yıl sonra günümüzde, bedelsiz bu tür bir hizmet alınmasa da, biz hala bu tür insani konularda eski kafalı olduğumuz için(!), bu doğruları ve farklılıkları yine sizlerle aynı şekilde paylaşmadan edemedik...

''Sağlıklı Yaşam'' bölümünde daha önce sizlerle paylaştığım, ''Lektinler... Hem dost hem, hem düşman...'' ve de, '' ...Kan Grubuna Göre Beslenme'' yazılarımı bu yazının ışığında yeniden gözden geçirmek, en sıcak günlerini yaşadığımız 2011 yazında sizlere önemli katkılar sağlayabilir...

Makrobiyotik beslenme, günümüz modern ve bilinçli insanının bir yaşam biçimi olan makrobiyotik yaşamın yalnızca fakat önemlice bir parçasıdır... Sizler bu parçayı, günlük egzersiz, düzenli spor, ruhsal gelişim etkinlikleri, pozitif düşünme etkinlikleri gibi ruhsal terapi paylarıyla birleştirirseniz, şüphesiz ki gelişimi kişiden kişiye farklı değişimler gösterse de, nihai olarak son derece mükemmel ve görece uzun bir yaşamla taçlandıracaksınız...

Şimdi daha fazla lafı uzatmadan, ''Web Naturel''de ki makaleyi de yazımıza ekleyerek sizleri yeni doğrularla başbaşa bırakalım... Sevgiyle. Dostlukla.


''İçsel Uyum ve Sağlık İçin Beslenme

1880'lerde Sagen Ishizuka adlı bir Japon doktor birçok sıradan sağlık sorununu tam tahıllar ve sebzelerden oluşan, ancak beyaz pirinç ve işlenmiş şekerli besinler içermeyen bir diyet ile tedavi edebildiğini gördü. Yaptığı araştırmaları iki cilt halinde yayınladı. 20. yüzyılın başında Japon yazar George Ohsawa, Ishizuka'nın fikirlerini uyguladı ve bu beslenme şekliyle veremden kurtulduğunu söyledi.

Ohsawa, bundan sonra Ishizuka'nın metotlarına dayalı yeni bir beslenme rejimi geliştirdi ve buna 'makrobiyotik' adını verdi. Kelimenin kökü eski Yunanca'dan gelen 'makro' (büyük) ve 'bio' (yaşam) kelimelerinden oluşur, çünkü Ohsawa herkesin bu diyetle sağlığına kavuşarak hayatın bütünüyle tadına varabileceğine inanıyordu.

Makrobiyotik beslenme Çin felsefesindeki YİN ve YANG prensipleri üzerine oluşturulmuştur. Bu iki vasıf her doğal nesnede var olan ve birbirini tamamlayarak dengeleyen prensiplerdir.

Yin katılığı, sulu olanı ve doğanın serin tarafını temsil eder. Yang ise kuvvetli, dinamik ve sıcak tarafını.

Herkeste hem YİN hem de YANG unsurlar birlikte bulunur, -her tür besinde de bu aynen böyledir. Mikrobiyotiğin amacı, her birey için bu iki unsuru bireye özel bir şekilde dengelemektir.

YANG'dan çok YİN ağırlıklı kişiler daha sakin, huzurlu, yaratıcı ve sosyal olur. Oysa YANG ağırlıklı kişiler daha aktif, dikkatli, enerjik ve kesin tavırlı olurlar. Sağlık için her iki unsurun dengelenmesi gereğine ve dengesizlik durumunda hastalıkların ortaya çıktığına inanılır.

Aşırı YİN'in tembellik, depresyon ve konsantrasyon bozukluğuna neden olduğu söylenir. Aşırı YANG'ın ise gerginlik, asabiyet ve rahatlayamamaya yol açtığı düşünülür.

Bu sorunları -ve daha ciddi rahatsızlıkları- aşmak için, makrobiyotik beslenmede kişinin durumuna uyan yin ve yang unsurlarına sahip besinler önerilir.

Örneğin; işinde dikkatli olması gerekirken enerji seviyesi düşük olan bir kişinin daha çok balık, soya fasulyesi filizi, tam tahıllar ve kök sebzeler gibi yang besinlerle beslenmesi önerilir. Buna karşın, stres altında sakin kalma ve gevşeme ihtiyacında olan bir kişiye ise daha çok salata, haşlanmış sebzeler ve taze meyveler gibi yin besinler önerilir.

Beslenmede, hava sıcaklığı ve iklimin etkisinin de göz önüne alınması gereğine inanılır. Yang besinler soğuk ve yağışlı bir kış mevsiminde ısıtır ve güç verir. Oysa sıcak yaz mevsimlerinde alınacak yin besinler ısı düşürücü ve ferahlatıcıdır.

Ancak, aşırı yin veya yang besinler önerilmez. Bunlar arasında şeker, baharatlar ve alkol (aşırı yin), et, yumurta ve peynir (yang) sayılabilir. Bu besinlerin metabolizma üzerinde güçlü etkisi olduğuna ve zamanla rahatsızlıklara yol açacağına inanılır.

Yin ve Yang etkisi olan egzersizler

Makrobiyotik yaşam tarzı, beslenmenin yanı sıra egzersiz ve çevre gibi faktörleri de dikkate alır. Örneğin, YOGA ve TAI CHI CHUAN'ın yin etkisi olduğu, oysa koşma veya ip atlama gibi aerobik egzersizlerin yang etki yarattığına inanılır.

Sürekli uygulanırsa, makrobiyotik beslenmenin hemen tüm rahatsızlıklardan (kanser, artirit, sindirim sorunları gibi ciddi hastalıklar da dahil) korunmaya ve varsa iyileşmeye yararlı olduğu, birçok deneme ile ortaya konulmuştur.

Ancak makrobiyotik beslenme, yalnızca rahatsızlığı olanlar için değil, sağlıklı insanlarca da uygulanabilen, hastalıktan korunma ve bağışıklığı arttırmada etkin bir yöntemdir.

Bu tarz beslenmeyi denemek isteyen herkesin öncelikle bir yemek yapma kursuna katılması önerilir. Hamile kadınlar, süt emziren anneler, çocuklar, hastalar ve özel gereksinimleri olan herkes önce doktora danışmalı, sonra kendilerine özel bir diyet ve sağlık planı çıkartacak mikrobiyotik uzmanına başvurmalıdır.

UYARI: 1960 ve 70'li yıllarda çoğunlukla aşırı bir makrobiyotik beslenme tarzı uygulanmıştı. Buna göre, çeltik (işlenmemiş pirinç) haricinde neredeyse hiçbir başka besin yenmiyordu. Çok tehlikeli olan bu diyet tarzı makrobiyotiğe kötü bir darbe vurmuştu. Oysa burada verilen diyet çok daha ılımlı olup, normal ve sağlıklı beslenmenin şartlarına uygundur.


MAKROBİYOTİK KİLERDE NELER BULUNMALI?

Makrobiyotik besinler çoğunlukla her gün kullanılan, bakkal veya supermarketlerde kolaylıkla bulunabilen yiyeceklerdir. Ama bazı oryantal besinler de kullanılır. Aşağıda, kilerde bulunması gereken en önemli yiyecekler sıralanmıştır:

TAM TAHILLAR: Kahverengi pirinç, arpa, yulaf, buğday, karabuğday, mısır, çavdar ve bunlardan yapılmış ürünler (tam buğday unu, ekmek ve makarnası, yulaf unu lapası, kuskus gibi).

SEBZE: Taze mevsim sebzeleri (tercihen yerel toprak ve iklimde yetişmiş olanlar). Kök, toprakaltı ve yeşil yapraklı sebzelerden oluşan bir karışım önerilir.

MEYVE: Sebzeler gibi, meyveler de tazeliğinden emin olmak için sık sık alınmalıdır. Hem taze hem kuru meyvelerin yerel ve mevsimlik olanları tercih edilmelidir.

BAKLİYAT: En iyileri arasında mercimek, nohut ve kuru fasulye sayılabilir.

FINDIK-FISTIK ve ÇEKİRDEKLER: Yer fıstığı, badem, fındık, ceviz, kuru kestane ile susam, ayçiçeği ve kabak çekirdeği kullanılır.

YAĞLAR: Susam, ayçiçeği, mısır ve zeytinyağı gibi soğuk-preslenmiş bitkisel yağlar.

ÇEŞNİLER: Deniz tuzu, zencefil, hardal, tahin, elma sirkesi, sarmısak, limon suyu ve elma suyu makul miktarlarda önerilir.


TATLANDIRICILAR: Arpa maltı veya mısır ve arpa maltı, pirinç şurubu veya meyve suları.

SÜRÜLENLER: Doğal, şekersiz reçeller, tahin, yerfıstığı yağı ve diğer fıstık yağları.

SNACKLER: Pirinç gevreği, kavrulmuş fıstık ve çekirdek, kuru üzüm her zaman bulundurulabilir.

İÇECEKLER: Doğal içecekler - elma veya havuç suyu, gerçek bira, organik şarap, kaynak suları ve tüm bitkisel çaylar...''

 (devam edecek)

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..