Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Mala da unutulur mu?

Mala da unutulur mu?
 

aktifhaber.com


Bizim sağlık sisteminde yaşıyorsanız, bir dalak ameliyatından sonra, ameliyat masasından midenizde bir malayla kalkabilirsiniz. Mümkündür!
 
Haber şu:
 
“İstanbul'da, karın ağrısıyla kaldırıldığı hastanede dalak ameliyatı olan 35 yaşındaki Fatma Soylu'nun karnında, organları ayırmaya yarayan cerrahi mala unutuldu. Ameliyattan 43 gün sonra şiddetli karın ağrısının gerçek nedenini öğrenen Soylu, farklı bir hastanede karnından çıkartılan yaklaşık 30 santimetre uzunluğundaki malayı görünce bayıldı. Soylu, malayı unutan doktorların kendisinden özür dahi dilemediğini, alelacele yeni bir ameliyat yaparak 'küçük bir alet unutulmuş, onu çıkaracağız, olumsuz hiçbir şey yok' dediğini söyledi..”(zaman,8.Ekim.15)
 
Hikaye uzun. Kadının  ameliyattan sonra çektiği ıztırapların haddi hesabı yok. Tahmin edebilirsiniz, midenizde 30 cm. lik bir malayla  günler günü dolaşmanın ızdırabını.. Vah zavallı Fatma Hanım, diyemiyoruz. Belki de vah zavallı sağlık örgütümüz, hastanelerimiz, ve ameliyathanelerimiz, demek gerekir… İşe bakın!
 
İnsanın havsalası almıyor. Hastanın başında o kadar tecrübeli doktor var, asistanlar var, gün görmüş hemşireler var.. Var oğlu var… Ama hastanın karnında bir de 30 cm.lik mala var. 
 
Kadın bu mala ile günler günü kıvranıyor. Dört kez doktora çıkıyor: “Senin hiçbir şeyin yok; seni en iyisi Nörolojiye yönlendirelim…” diyorlar. Yani resmen kadını deli yerine koyuyorlar.  Fatma Hanım,  “Yapmayın, etmeyin şu karnımın bir filmini çekin..” diyor. Bir türlü inandıramıyor. En sonunda  doktorun biri acıyor, bir film çektiriyor. Bir de bakıyorlar ki, ne görsünler, filmde, kadının karnında kocaman bir mala yatıp durmuyor mu? 
 
Yaa … İnsan hayret ediyor. Doktorlar bu malayla inşaattan mideye harç mı taşıdılar? Midenin içini onunla mı temizlediler? Yoksa mideyi onunla mı yardılar? Ne akla hizmet, anlaşılamıyor. Malanın orada işi ne?
 
Peki, dalak ameliyatı yapıyorsun, be adam , midenin içinde malayla ne işin var? Mideyi niye yardın? Kimbilir, belki de dalağın yolu mideden geçiyordur? Onu biz hiç bilemeyiz. Elbette bizim hazik doktorlarımız bilecektir!
 
Diğer yandan malayı oraya koyarken, ötekilerin hiç biri görmedi mi? Hiç kimse sormadı mı, yahu biraz önce Doktor beyin elinde bir mala vardı, bu mala nereye gitti, diye.
 
Bu işler , hep böyle gayriciddilik içinde mi yürüyüp gidiyor?? Aman Allahım!
 
Ben de size , başımdan geçen bir ameliyat öyküsü anlatayım.
 
Genç yaşlarda, Ankara’dayım.. Bir kış gecesi, saat 3-4 sularında karnımda bir ağrıyla uyandım. Aman ne ağrı… Ölecem. Evde kayınpeder var: “Baba, ben ölecem, çabuk bana bir taksi bul.. Hastaneye gidelim,” dedim ama çektiğim ıztırabı ben biliyorum. Kış-kıyamet… O zamanlar öyle ambulans servisleri filan yok. Neyse sağolsun peder taksi bulmuş getirdi, ben o zaman Sosyal Sigortalar Kurumu’nun Dikimevi’ndeki hastanesine gittim. 
 
Ben karnımın veya barsaklarımın patladığını , filan sanıyorum. Karnımın her tarafı ağrıyor. Aman Allah!
 
Acilde beni çok genç bir doktor karşıladı. Sağolsun gereken  bakımı gösterdi. Muayenesini yaptı. Karnımın sağına soluna bastırıp ellerini çekti. Tam apandisit bölgesine bastırınca ben feryadı koyverdim. 
 
Doktor tanıyı koydu : “Hocam senin apandisitin var. Patladı veya patlayacak…” Biraz sonra uzman doktorlar gelir, muhtemelen seni ameliyata alırlar..” diyerek beni hazırladı. Ben de vaziyeti anladım ama , Allah için bu apandisit işi benim için büyük bir sürpriz olmuştu. Çünkü o zamana kadar apandisit bölgemde bir ağrı filan duymamıştım.
 
Biraz sonra uzman doktorlar geldi. Yeniden muayene, eller yine karnıma daldı. Bende feryat figan…”Tamam dediler seni biraz sonra ameliyata alacağız…” Bir iki saat geçti. Bir hemşire geldi:” Senin ameliyatın yarına kaldı..” dedi. Öyle deyince, benim evladı ıyal toplanıp eve gittiler. Tam onlar toplanıp gidince, iki tane zebellah gibi sağlık memuru beni alelacele soyup, bir ayaklı sedyeye yatırdılar: “Hadi bakalım , ameliyata gidiyoruz..” dediler. Ben itiraz ediyordum. “yanlışlık olmasın, hani ben yarın ameliyat olacaktım..”
 
“Hiç itiraz etme… Hemen ameliyathaneye gidiyorsun,” dediler. 
 
Tıngır mıngır, tekerlekli sedye üzerinde epey hastane koridorlarında  yolculuk ettikten sonra, ameliyathane bölgesine geldiğimizi anladım. Zebellah’lar beni bir ameliyathanenin kapısı önünde bıraktılar. Bir hemşire gelip, “Hastayı getirdiniz mi?” diye sordu, ondan sonra da bir iğne yaptı. Orada epeyce eğlendim. Çünkü içerden, envai türlü müzik parçalarının sesleri geliyordu. Gayet yüksek oktandan Kibariye’ler mi, daha başka eğlenceli parçalar mı…? Neredeyse, sedyenin üzerinde göbek atıp oynayacağım… Bir de gevşedim orada.  Yani gam kasavet kalmadı… Aklımda, artık ne borçlarım var, ne de evdeki evladı ıyal..! Biraz sonra , içerden sesi soluğu kesilmiş, bir hastayı çıkarıp postaladılar; beni de onun yerine aldılar. 
 
Hoop.. Sedyeden, ameliyat  masasına aktarıldım. Bir sürü doktor hemşire… Bir hemşire gülen yüzüyle yaklaştı :” Şimdi sana bir iğne vuracağım sonra maske takacağım, sen benim sorduğum sorulara cevap ver..” dedi.
 
İğne vuruldu. Kendimden geçmeye başladım. O sırada da hemşire soruyor: 
 
“Siz futbol oynadınız mı?” 
 
“Evet..evet..”
 
Daha bir sürü saçma sapan sorular. Yavaş yavaş anlayamaz ve yanıtlayamaz hale geldim ve…
 
“Hadi size Allah kolaylık versin..” dedim. “Artık  konuşamıyacağım…” O sırada bir maske takıldı. Ve ben kendimden geçtim.
 
Kaç saat geçti bilmiyorum. Kendimi bir hastane odasında, bir yatakta buldum ama.. Bu benim çıktığım oda değildi. 
 
Uyandım ve şiddetle öksürmeye ve öğürmeye başladım. . Meğer, narkoz bazı vucutlarda böyle şiddetli tepkilere neden olurmuş. Bu iş belki bir saat sürdü. 
Tabii, çevremde bir iki hastadan başka kimse yok…
 
İki saat geçti geçmedi.  Sabahtan gördüğüm iki zebellah yine göründü. 
 
“”Kalk, yürüyeceksin..” dediler. 
“Yapmayın, etmeyin, daha yeni ameliyat oldum..” dediysem de sağlıkçılar anlatamadım. Beni kaldırdılar, koridorlarda epeyce yürüttüler.
 
Adettenmiş, bu tip ameliyatlardan sonra hasta yürütülürmüş. 
 
Tabii o gece ıztırapların çocuğunu oynadık… ağrı, sancı… Etinden et kopartıyorlar kolay mı? Bir de sünnet de olmuştum, öyle… Neyse sabah oldu.
 
Bizimkiler cümbür cemaat :”Ne zaman ameliyat olacaksın?” diye odaya doldular ki… Ben:  “Her şey oldu bitti..”dedim. Şaşırdılar. Hoşlarına da gitti.
 
Ondan sonra de hep , dolaşmamı özendirdiler.
 
Bir gün sonra, seçim vardı. Ben, “kalkıp gidip , Ecevit’e uy kullanıp geleceğim,” dedim. Doktorlar: “sakın ha..” dediler. Israr edince.
 
“Biz karışmayız..” dediler.
 
Ertesi gün oyumu kullanıp geldim ki, bir ateş başladı.. 39-40 derece… “Gittik, ulan ölüyoruz..”  Derken. Yer misin, yemez misin… Antibiyotikleri dayadılar . bu yüzden gereksiz yere 5 gün daha kaldım hastanede.  Çok arkadaşlar edindim ama bunlar başka hikaye?
 
Şimdi, siz soracaksınız?
 
“Ne o hoca, ne oldu, senin de karnında mala mı unuttular, niye anlattın bu öyküyü? “ diye
 
Ne diyeyim. Ameliyatlarda her şey olabilir. İyi olanlar bellidir. Ama olmayanlar da derhal (X oldu) denilip, bodruma indirilir ve morga sevkedilir. Onların hesabı belirsizdir.
 
Hala , apandisit yerim zaman zaman sancır. .. Acaba?
 
Bütün hastalara şifalar dilerim. 
 
Bütün doktorlara da acil zamanlar ve dikkatler…
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..