Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Manavgat Çayı'na karşı kuru fasulye pilav yemek

Manavgat Çayı'na karşı kuru fasulye pilav yemek
 

Sırtını, Toros Dağları’nın kuzey eteklerine vermiş olan, beyaz kiraz memleketi Ereğli’den çıktığımda, sonraki durağım; Karapınar, Konya, Seydişehir, Akseki istikametini takip edip, tabi ki azametli Toroslar’ı aşıp, bir akşam, Manavgat’ta mola vermek, ertesi sabah da Antalya, Kemer, Finike, Kale üzerinden Kaş’a ulaşmaktı. İkinci uzun mola yerim Kaş’ta bulunan Clup Phellos Otel’i olacaktı.


Beş gündür kalmakta olduğum, Toros yaylası havasındaki şirin ve büyük ilçe, Ereğli’de geceleri battaniye ile uyumak durumunda idik. İzmir’in o bunaltıcı ve yıldırıcı sıcağından, kan, ter içinde uyanılan gecelerinden sonra burada, sabaha dek kesintisiz, bebekler gibi ve kalın örtülere sarınarak uyumak öyle cana değmişti ki anlatamam.


Daha da güzeli Şair’in, o muhteşem şiirinde anlattığı “geceleri uyanarak, ağzını dayayıp musluğa su içme”nin erişilmez zevkini de iliklerinize kadar yaşayabiliyordunuz Ereğli’de. İvriz ve Aksu kaynak sularının, çeşmelerden aktığı kentte, büyük şehirlerde para verip pet şişelerde satın aldığımız suların kalitesinde, hatta ve hatta bence çok daha güzeli olan Ereğli suyu, musluklardan gürül gürül akmaktaydı.


Ereğli sabahının üşüyen ve titreten erken saatlerinde, kentten ayrılıp Manavgat’a ulaşmamız, dört-beş saatimizi aldı. Toroslar’ı aşıp da yavaş yavaş, Akdeniz iklimine doğru inişe geçtiğimizde, aracın içinde klima çalışmadan oturulamaz duruma gelmeye başladık. Ve kısa bir süre içinde klimamız buz gibi yaptı araç içini.


Manavgat’ta, Öğretmenevi’nde konaklayacak, öğleden sonra kendimizi Side’nin sularına atacaktık. Manavgat Çayı’nın hemen dibinde bulunan Öğretmenevi’ne giriş yaptık. Arabadan indiğimde, yüzüme çarpan sıcak ve nemli havaya inanamadım. Tamam, yıllardır İzmir’de yaşayan birisi olarak sıcağa ve bunaltıcı neme alışıktım ama bu sefer ki başka bir şeydi.


Daha eşyalarımızı odaya çıkarmadan önce karnımızı doyurmamız gerekti, kurtlar gibi açtık zira. Akarsuyun dibindeki harikulade manzaralı masamıza kurulduk ve ne yiyeceğimizi düşünmeye başladık. Bu sıcakta ne yenirdi ki? Bir de ne görelim? Öğretmenevi’nin o günkü tabildotunda; kuru fasulye, pirinç pilavı, cacık ve salata var. Ne kulaklarıma, ne de gözlerime inanmam imkansızdı. Başka alternatifleri düşünmedim ve o korkunç sıcağı dahi unuttum. Bu unutmuşluğumun tek sebebi kuru-pilav değildi tabi. Yanı başımdan, sakin ama aynı zamanda da heybetli ve debili akan Manavgat Çayı’nın verdiği serinlik ömre bedeldi.


Yemeğin akabinde yerleşmek için, daha doğrusu mayoları giyip, bir an evvel Side’ye gitmek arzusuyla, deniz çantalarımızı bagajdan alıp, yukarı odamıza çıktık.


Oda, yakıp, kavuran o acımasız Manavgat güneşini sabahtan akşama dek içine alan bir konumdaydı. İçerideki ısı, Karşıyaka Ali Bey Hamamı’nda dahi erişilemeyecek seviyelerde; klima yok ve yatakların üzerinde, en semizinden ve siyah renklisinden iki tane örümcek dolaşmaktaydı. Tarantula diyeceğim ama belki abartmış olabilirim işte o zaman.


Kendimi duşun altına attım, en azından gerçekten duş almış olurum, terle almak yerine düşüncesi ile. Duşun buz gibi soğuk suyunu kapatıp, havluma sarınıp, adımımı banyodan dışarı atmamla tepemden aşağı yeniden ter boşanmaya başladı.


Biliyorum burada kalamayacaktık...


Not: Yazı fotoğrafı www.duriyeduran.k12.tr adlı siteden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..