Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

mantar topuk

mantar topuk
 

Aslında bugün HD’de (HD Restaurant) salatamı yememiş ve o manzarayı görmemiş olsaydım bu yazı meydana gelmeyecekti. Meydana gelmek biraz abes kaçtı ama ne yapaılım ki, başka cümle gelmedi şimdilik aklıma. Salatamın yanına bir de gaflette bulunup gözümün açlığını gidermek için elma dilimli patates istemiş olduğum için kendimden utanıyorum tabiî ki. Çünkü, elma patates günün mana ve önemine uymuyordu. Çünkü yine, iki gün boyunca utanmadan sabah 8, akşam 18 deniz mesaisi yapmış; “Birinci dereceden yanık” halinde, çok hoş bir tende ve binlerce kalori antreposu şeklinde işe gelmiştim. Parantez içindeki söz çok hoşuma gitmiş, bunu şiir olarak tasarlayabilir, Ajda Pekkan’ın elbise tasarlaması gibi bir hale getirebilir, sonrada markalaştırırım diye düşünmüşümdür. (Şöyle bir giriş olsa, güzaltı yazsa daha iyi yazar ya; “birinci dereceden yanığım sevgili, beni tecrid odasında tutuyorlar, bimiyorlar ki, merhemi sensin” arabesk kaçtı biraz en iyisi susayım)

Bu deniz kenarında da çokca malzeme var. Hele köylü kılıklı kadınla ki, bol etek, bol tişört, altında lastik terlikli şekilde yanımızdan geçmesi, biraz ilerde durup; kadının birden afete dönüşmesi, saçlarını salıp, bikinisiyle kalması, erkeğin kadını her fırsatta sıkıştırıp sıkıştırıp öpmesi, üzerine yatarak güneşlenmesi ve ayrıca denizdeki figürleri-denizin mkaldırma kuveeti ile birlikte tabii- filmlerdeki artistleri kıskandırcak senaryolar çevirmeleri (artı18) gibi.

Ben masama döneyim;

Bütün bunlar olup bitiyorken masamın tam karşısına beş bayan gelip oturmuş; beşi de benden büyük ve halicellerdi. Salatama gömülmüş, sol elde bıçak, sağ elde çatal salatayı götürürken ki, ben bir solaktım, onlara takıldı gözüm gayri ihtiyari. Çünkü beşi de “mantar topuk” ayakkabı giymişlerdi.

Bütün bu vahşeti görünce kendimin bu ayakkabıdan aldığımı ve bir süre “kavak ağacı” gibi salınıp, arz’ı endam ettiğim aklıma geldi. İşyerinde uzun ve hoş aldığım elbisenin (birinin aynısı tv dizinde oynadı ey okur!) altına giydiğim mantar topuk beni bir anda1.88'lere fırlatmıştı.

Ben de onlardan biriydim. Onlarda benim gibi salata yiyorlardı, ben de onlar gibi mantarlı topuk giyiyordum.

Ama yine de onların yaşı ve kilosunu boylarının maalesef kısa olması nedeniyle bir tür kompleksliği yenme olarak algıladım. Bütün bunları düşünüyorken yan masadaki amca İskender’de bulunan “yeşil biberleri” nereden aldıklarını soruyordu. “Evladım, ben biberden anlarım, bu biberler sert ve içi kart olmuş” söylemini duyunca elimde olmayarak yüzümü çevirdim ve amcaya direkt baktım. Yoksa karşımda bir “gurme”mi duruyordu! Biberden anlayan birini duymakta dehşet ilginçti hani! Garson (ki, artık ben salata yemeye devam ettiğim sürece arkadaş olacağız) “biberleri aşçının pazardan aldığını bu konuda bir bilgisi olmadığını” söyledi. Haklı olarak söyleyeceği buydu. Kaç zamandır yediğim salatanın peynirini merak edip duruyordum. Arkadaşlarımla kritik yaptık ve ne peyniri olabileceği hakkında fikir yürüttük. Kalın rendelenmiş beyaza yakın peynirin tadıda lezizdi. Bir tek ben bildiğim için yazıyorum taze kaşardı. Tıpkı amca gibi bende “Pardon bakar mısınız? Ben peyniri merak ettim, kaç zamandır yiyoruz ama ne olduğunu bilemedik” şeklindeki soruma ” Özel bir çiftlikte yetişen ineklerin sütünden yapılan taze kaşar efendim.” cevabını almış bulunmaktaydım.

Ağzıma biraz havuç atıp, havucunda bronzlaşmaya faydası olduğunu okuduğumdan hepsini yiyorum artık. Ben olsam; "Ah! Hayır beyefendi bu biberler bize Adana Ovası’ndan geliyor, özel tarlamız var ve biz onu bu tarlada yetiştiriyoruz, hatta biberin tohumları, genetiği ile oynanmamış tohumlardır. Böyle bir durumun size denk gelmesine üzüldüm” der ve devam ederdim; “Eğer bu biberi beğenmediyseniz sizin için ayrıca biber getirelim. Yoksa, sizin gibi bir beyefendiye kart yeşil biber yedirmek istermiyiz değil mi efendim? Hahahahaha” diye şuh bir kahkaha atardım. Maksat müşteriyi memnun etmek! Amca sonrasında künefe ısmarladı, “kaymağı olmasın ama diğerlerinden ne varsa koyun” diye seslendi, ben de bu amcanın gurme olmadığına karar verdim. Kaymaksız künefenin tadı mı olurmuş bir, künefeye yeşil fıstıktan başka bir şey konmaz bu da iki!

Neyse benim tombilik kadınlarımızın giydiği bu mantar topuklu ayakkabıların derdine düştüm. Tekrar baktım ayaklarına; Eee “dost başa, düşman ayağa bakarmış” sözünü kendime mal ettim. Ayol, bunların hepsine düşman olmak istemem. Onlar benim salata yiyişimi kestiriyorlardı, ben onların ayakkabılarını ve birbirlerinin nasılda aynısı olduklarını düşünüyordum. Beş bayanın dördü etek üstü kısa kol tişört, biri uzun elbise giymişti. Alıyordum birini vuruyordum ötekine. Anladım ki tipik, tipik ve tipik aynıydık! Kahrolsundu mantar topuk.

Bu kadar da kopya olmazdı ki… Canım sıkıldı bu işe. Sıkkınlık patatese yansıdı ve çok yağlı bulundu. İade etmek yerine paket yapılsın istendi. Neden? Çünkü bu satırları yazanın gözü açtı!

 
Toplam blog
: 359
: 1593
Kayıt tarihi
: 29.11.06
 
 

Deli-dolu, akıllı,  yalandan yere çamura yatan, normal değerlerde zekalı, esprili, şakacı, kendin..