Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Manzarayı bozan çocuk...

Manzarayı bozan çocuk...
 

Gezmesini, eğlenmesini bilenler için İstanbul'un birbirinden güzel ilginç mekânları var. Buralarda yemek yemek, hatta bir bardak çay içmek, harika bir zevk. Ama bu zevki yaşayabilmek için canınız istediğinde arabanıza atlayıp gidebilmeniz (demek arabanız olması lazım) şöyle manzaralı güzel bir yerde oturmak için birkaç saat ayırmanız (vaktinizin de olması lazım) ve gelen hesabı da rahatça ödeyecek durumunuz olması gerekiyor (paranızın da olması lazım).

Geçen akşam bir düğün çıkışında arkadaşlar, bulunduğumuz yere yakın bir yerde sözünü ettiğimiz cinsten güzel bir mekân bulunduğunu söylediler ve şurada bir çay içmeden gitmeyelim dediler, ben de severek kabul ettim.

Hakikaten boğazın üstünde Anadolu ve Rumeli hisarını tepeden gören müthiş manzaralı güzel bir çay bahçesi. Restoran kısmında müşteriler olmasına rağmen burada kimse yok. Arkadaşlarla birlikte başbaşa birer Türk kahvesi içip biraz sohbet ettik.

Ben tam da pencerenin kenarında oturuyorum. Zaman zaman etrafa bakıp bu güzelliğin tadını çıkarmaya çalışıyorum.

Bir ara karanlıkta tam pencerenin dibinde bir kırmızı ışık görür gibi oldum. Ne olduğunu anlamak için dikkatle baktığımda, 13-14 yaşlarında bir çocuğun sigara içtiğini anladım.

Tinerci diye aşağıladığımız, dışladığımız, nasıl bir çözüm yolu bulacağımız konusunda pek de kafa yormadığımız sokak çocuklarından biri. Sadece sigara içse iyi. Bir elinde de içinde ne olduğunu bilmediğim, fakat su olmadığına emin olduğum bir şişe...

Hiç ara vermeden bir fırt sigara çekip bir fırt da şişeyi dikiyor kafasına. Yürekler acısı bir durum. O da bir ana babanın yavrusu. Belki şu an onlardan uzakta. Belki ayrılmışlar, belki ölmüşler, belki onu terkedip gitmişler.

İnsan canlıların en değerlisi olan bir varlık. Aklı var, fikri var, cemiyeti var, toplumu var, devleti var, hükümeti var, belediyesi var, hayır kurumları var, emniyeti var.

Ne bileyim yapmak istedikten sonra birçok imkânı var işte... Ama geceleyin sokak başlarında perişan olan gencecik çoçuklara bir türlü el uzanmıyor. Onların halini kimse anlamıyor, derdine kimse derman olmuyor.

İçim acıdı gerçekten... Bütün keyfim kaçtı... İçtiğim kahveden, yaptığım sohbetten, seyrettiğim manzaradan zevk alamaz hale geldim.

Hepimiz böyle düşünsek, bunu kendimize dert etsek, herhalde böyle problemlerimiz olmazdı. Güçlü bir devlet olsak, birbirimizle kenetlensek, bu gibi basit sorunları çoktan çözerdik diye düşündüm.

Sabah evden çıkıp işe giderken hâlâ gözümün önünde o çocuk vardı. Bir manivela gibi çalışan kollarıyla ritmik olarak bir sigarayı bir şişeyi çekiyordu içine. Ne derdi vardı kimbilir?

Bunları düşünürken birdenbire sokağın köşesinden karşıma okul formalarıyla iki küçük kız çıktı. Tahminen orta son sınıf öğrencisi filan. Sabahın köründe ikisinin de elinde birer sigara, okula gidiyorlar...

Bir kere daha yüreğimin dağlandığını hissettim. Gencecik çoçukların elinde sigara görünce öyle üzülüyorum ki... Bu nasıl bir alışkanlıktır ki küçücük beyinlere kendini hemen kabul ettiriveriyor.

İşin tuhafı yeryüzünde bugüne kadar şu sigaradan elle tutulur gözle görülür bir fayda elde eden tek bir kişi bile yok. Niye başlar o zaman bu çocuklar sigaraya, niye alışırlar, köpe dimağlarını, bedenlerini niye zehirlerler?

Aneler-babalar, el bebek gül bebek büyüttükleri tek bir çocuklarını bile böyle bir illetten koruyamazken, 70 milyon çocuğu olan devlet bunlarla nasıl başedecek, dedim ve ümitsizliğe düştüm.

Ben çocukları doğanın en güzel varlıklarından biri olarak görüyorum. Onlar yaşadığımız çevrenin güzelliğine en etkili katkısı olan farklı birer renk, birer çiçek. Tam tersine, yaşadığımız hayatı kirleten, seyrettiğmiz manzarayı âdeta bozan bir çocuk görüntüsü kadar, insanı kahreden başka ne olabilir?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..