Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '20

 
Kategori
Tarih
 

Mara Hatun

 Mara Brankovic Komnenos,

Fatih’in, “Hristiyan soylu kadınlarının önde gelenlerinden anam Despina Hatun”; veya II. Bayezid’in “Hristiyan kavminin iftiharı vâlidem / dâyem Mara Hatun Sultan”, şeklinde hitap ettiği II. Murad’ın nikâhlı eşi Sırp prensesi Mara Brankoviç’in  Osmanlı tarihinde özel bir yeri vardır. Orhan bey’in karısı  resmi evlilikler yapan Theodora Kantakuzene (ölümü. 1381) ve Yıldırım Beyazıt'ın karısı Olivera (Sırp Kralı Lazar’ın kızı) ile aynı ailedendir.

Fatih'in gerçek anne olarak bellediği kadındır. eğitiminde ve dünya görüşünün şekillenmesinde çok etkisi vardır. Annesinin yokluğunu aratmamış, zor zamanlarında  O’na destek olmuştur

Mara bir Sırp halk şarkısında şöyle zikredilir. “Deviç [Manastırı] İnşası” ismini taşıyan bu halk şarkısında şöyle denilmekteydi:

“Semendire  hâkimi  Curac’ın tek kızı

 Güzel  Mariya  yedi yıldır hasta,

Ne öldü ne de iyileşme bildi,

 Ne uyudu ne de herhangi bir şey söyledi.

Ormandaki  bir yaprak gibi titredi durdu”.

Hastalık hakkında ancak tahmin yürütülmekte ve uzun sürdüğü beyanından hareketle bunun verem olabileceği ileri sürülmektedir. Babasının duaları onu Deviç sahrasına sevk eder, rastladığı keşişin ikazıyla burada kızının şifa bulması niyazıyla bir kilise/manastır inşa eder ve tekrar Semendire’ye döner.  Bu arada Mara da şifa bulur.

Kosova savaşından sonra Sultan Murad bir elçi göndererek Sırp topraklarının tamamını ister. Kral Curac Osmanlı elçisini kabul ederek gereken ihtiramı gösterir. Zor durumdaki Curac toprak kaybı tehlikesini bertaraf etmek amacıyla 10 yaşındaki kızı Mara’yı Sultan Murad’la evlendirmek ister ve Yıldırım’ın da vaktiyle kendilerinden kız almış (Olivera)olduğunu hatırlatır:  “Devletlü sultanım!  Kızumı dahi câriyeliğe kabul et kim Bayezid  deden dahi bizden kız almış idi”. Çeyiz olarak Sırbistan’dan bir kısım toprakları vermeyi de  vadeder. Bu teklifini terviç etmek üzere Sultan’a elçiler gönderir. Sultan Murad konuyu Rumeli Beylerbeyi Saruca Paşa’ya havale ederek, yemin tahtında kızı nişanlaması talimatını verir. Saruca Paşa, Despot’un yanına giderek nişan merasimini ikmal eder [Nisan 1428] Bu vesileyle Despot Tuna kıyısında bir kale yapılmasına izin verilmesini ister ve bu ruhsat kendisine verilir. Despot böylece Semendire kalesini inşa eder.

Eğitimi ile ilgili olarak bilinenler, dönemin bu düzeydeki soylulara yapılan genel uygulamadan çıkartılır. Klasik eğitim dışında o dönemin âdeti uyarınca dikiş-nakış, örgü, bez dokuma gibi beceriler edinmiştir. Mara’nın okur-yazar olduğu kesindir, bu meyanda babasının bir kütüphaneye sahip olduğu da ifade edilir. Hangi dilleri öğrendiğ gelince, Sırpça ve Grekçe bilmekteydi, zira annesi  İrene Palaiologina Kantakuzene (ölümü. 1457) Rum asıllıdır.

1433 yılında ki düğünde 21 yaşındayken, II. Murad ise 36 yaşındaydı. İslami usullere uygun görkemli bir törenle gerçekleşen düğün töreni, mensup olduğu Ortodoks Kilisesi tarafından kabul görmedi. Her ne kadar İslam inancının baskın olduğu bir devlet lideriyle evlenmiş olsa da Hristiyan inancını hayatı boyunca sürdürdü ve kendisine çok değer veren kocasına sadık kaldı.

Evlilik sebebiyle de bir miktar Türkçe öğrenmiştir. Maiyetinde ise İsa ve Yakup isminde iki Türk tercüman verilmiştir.

Mara’nın Sultan Murad’ın hareminde geçen hayatıyla ilgili; Düğünden sonra Bursa’ya gönderilmiştir. Burada küçük bir maiyet hizmetine verilmiştir. Sultanın soylu eşi olarak kendi dinini, ibadetgâhını ve özel rahibini muhafaza etti. Evlilikten çocuk olmadı. 1436-1451 arası şehzade Mehmed ile ileride kendisi için çok önem kazanacak olan bir yakın tanışıklık içinde geçmiştir. Böylece saygı gördü ve üvey ana olarak makbul tutuldu.

Şehzade Alaaddin’e bir suikast tertiplendi. Bunda sırp kardeşlerinin gözlerine mil çekilmesi sebebiyle Mara’nın da  bir katkısı olduğu düşünülür. Ağabeyinin ortadan kaldırılmasıyla taht yolu kendisine açılan diğer şehzade Mehmed’in dolayısıyla etrafındaki ekibinin de bu gelişmede payı olduğu ileri sürülür. Mehmed ve Mara arasındaki yakınlık ve hukuk böylece özel bir derinlik kazanır.

Saray içerisinde pasif bir rolü kendine uygun görmeyen Mara Hatun, Osmanlı Devleti’nin diplomatik ilişkilerinde de aktif rol aldı. Edirne-Segedin Antlaşması’nın imzalanmasında önemli katkıda bulundu. II. Murad’ın vefatının ardından Curac Brankoviç Hakan’ın  vefatı üzerine bir elçi yollayarak kızının akıbeti ile ilgilenmiş, mevcut anlaşmaların yenilenmesi ve kızının iadesi için girişimlerde bulunmuştu. Fatih, belki öteki analığı Halime gibi kullarından biriyle evermeyi düşündüğü Mara’yı çeşitli mülahazalarla babasının yanına göndermeyi tercih eder. Fatih sınır bölgesindeki bazı yerleri de temlik etmiş olarak Mara’yı saygınlık içinde geri göndermiş ve vakit kazanmak amacıyla aradaki ahidnâmeyi tasdik etmiştir.Üvey annesine oldukça fazla saygı duyan Fatih, analığına bol miktarda hediye ve para verdi. Namı ülke sınırlarına taşan Mara Hatun’la Bizans İmparatoru evlenmek istedi ancak Mara Hatun bu teklifi geri çevirdi.

Fatih’in, Mara'yı Balkanlar’daki gelişmelerde kendisinden istifade edebileceği siyasi bir araç olarak düşünmüştür. İlerideki bazı gelişmeler, hassaten Mara’nın Osmanlı-Venedik savaşı esnasında güney doğu Avrupa ölçeğinde bir irtibat noktası  teşkil etmiştir.

Mara’nın kardeşleriyle birlikte Sırbistan tahtını ele geçirmek gibi bir hayali vardı ve bunun için gerekli mücadeleyi sergiledi. Ancak istediği neticeleri elde edememesinin ardından zayıf düştü ve İstanbul’a dönerek Fatih Sultan Mehmed’e sığındı. Fatih’in emri üzerine Sırbistan’a doğru yola koyulan vezir-i azam Mahmut Paşa, Sırbistan’ı ele geçirdikten sonra, analığına geniş bağışlarda ve temkinlerde bulundu. Mara Hatun bundan sonraki süreçte Serez’de bulunan bir manastıra yerleşti. Hayatı boyunca mensup olduğu dine bağlı kalarak dindaşlarına yardımlarda bulunan Mara Hatun, II. Bayezid zamanında 68 yaşında vefat etti, ölümünün ardından ise Stumcia yakınlarındaki Kornea Manastırı’na gömüldü.

Fatih'in gerçek annesi, Cennetkuşu hümadan esinlenilerek Hüma Hatun olarak adlandırılmıştır. Türk tarihçi Halil İnalcık'a göreyse Fatih'in annesi cariye ve hıristiyandı. Babasının ismi bilinmemektedir. Yalnızca bir vakfiyede Hatun binti Abdullah, "Abdullah kızı" olarak geçer. Bu ibare, onun İslâmiyet’i sonradan kabul eden olduğuna delil olabilir. Zira, o dönemde mühtediler asıl babalarına değil, "bin Abdullah" veya "binti Abdullah" şeklinde, jenerik isim olarak Abdullah’a (Allah’ın kulu) isnad edilirdi.

 
Toplam blog
: 119
: 225
Kayıt tarihi
: 04.12.17
 
 

İlgi duyduğum alan tarih. Milli mücadele ve Osmanlı tarihine  odaklandım. Gözden kaçan tarihi şah..