Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '16

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Maratha Mandir ve DDLJ

Maratha Mandir ve DDLJ
 

Hindistan’dan bahsedince elbette insanların aklına bir çok güzellik gelir. Ancak iki şey var ki, tek cümlede bu ülkeyi tarif eder. Birisi din, diğeri ise sinema, kısacası Bollywood.

Hayatında Hindistan ile hiçbir bağlantısı bulunmayan birisi, ister Brezilyanın bir köyünde, isterse Kutupların kapısı İzlanda’da yaşasın, bir kez olsun bu sihirli filmlerin büyüsüne kapılmıştır.

Hollywood’dan sonra sinema sektörünün en büyüğü olan hint sinemasının, kendine özgü bir hisler dünyası vardır. Ülkede var olan zengin-fakir eşitsizliği, bazı yerlerde halen devam eden haksız bir Kast sistemini göz önüne aldığında, insanların bunca acıyı, dramı ve zorluğu atabileceği tek yerdir sinema. Son yıllarda, maalesef Hollywood’a özenerek, farklı film konularına eğilmeye çalışması, gittikçe değerini yitirmeye başlamasına sebep oldu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, halen bazı yönetmenler insanların en azından üç saatliğine de olsa, umutlarını ve hayallerini yaşamasına katkı sunmaya devam ediyor. Hayatın zorluklarına karşı büyük mücadele veren insanlar, en azından gerçekte yaşayamadıkları mutlu sonları, bu filmlerin eşliğinde tatmaya çalışıyor. Sinema dünyasına geçmişten günümüze Amithabh Bachan, Raj Kapoor, Mithun Chakraborty, Irfan Khan gibi oyuncu yetenekleri ön plana çıkan efsaneleri sunarken, diğer taraftan güzeller güzeli Sri Devi, Menakshi, Aishwarya Rai, Sushmita Sen veya Deepika Padukone gibi gözlerimizi ve gönüllerimizi fetheden aktrisleri ekrana taşıdı.

Peki Bollywood’u aslen bu kadar özel kılan, diğerlerinden ayıran o büyü neydi ? Tabii ki AŞK.. Çünkü insanların karınları yarı aç olsa da, sorunları olsa da, savaşlar, tüm acılar bir kenara, ömrümüz boyunca boşluğunu hissettiğimiz tek bir yer var ki, o da Aşktır. Şair Yunus Emre’nin de dediği gibi:

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana Seni gerek 

Evet, her şeye sahip olsakta, ömrümüzü işte o SENI bulmak için geçiririz. Küçük bir şanslı azınlık grup hariç, hiç kimse hayalinde tuttuğu o SEN’e kavuşamaz. Işte tam burada sinema devreye girer ve bize ulaşamadığımız şeyleri hissettirir, hayal ettirir.

Bollywood bize yıllardır bu fırsatı fazlası ile verdi. Çoğu defa gözlerimiz yaşlı başlayan filmler, bittiğinde yüzümüzde tebessüm ile salonu terketmemize vesile oldu.

Yüzlerce efsaneleşmiş filmler, sahneler..

Devdas’ın Paro’nun kapısında ruhunu teslim etmesi hepimizi ağlatırken, heyecanla Zaara’nın Mahkeme kapısından içeri girip Veer’e kavuşmasını bekledik. Çok büyük Başyapıtlara sahip bu sinema bize müthiş şölenler sundu. Ancak tüm bu filmlerin arasından bir tanesini farklı yere koymamız gerekir. Belki kurgu olarak, oyunculuk olarak veya hasılat açısından, diğer bir çok filmle yarışamasa da, onun kendine has bir özelliği vardı. Bu filmin adı Dilwale Dulhania Le Jayenge, yani daha iyi tanındığı ismi ile DDLJ.

Shahrukh Khan ve Kajol’un başrollerini paylaştığı bu filmin konusu, dünya sinemasında bir çok benzeri çekilmiş olsa da, insanların, özellikle Hindistan’da, filmin müziği ve son sahnesi ile, adeta aşkın tarifi olarak algılanmakta. Doğrudur, Bollywood’da daha başarılı filmler çekildi. Ama bu filmlerin bir çoğu kendini tüketmiş, bugün hatırlanmazken, DDLJ’nin sahip olduğu sadelik ve içten duygusu onu dünya rekorlar kitabına geçirmişti. Bir çok sinema’da birkaç hafta izlenimde kaldıktan sonra kaldırılırken, ilk gösterime girdiği ‘’Maratha Mandir’’ sinemasında 21 yıldır halen ekranlarda.

Burada tam 1.000’in üzerinde gösterimde bulunan film, ben dahil, dünyanın dört bir yanından insanların Mumbai’e Aşk hacıları olarak gelmelerine sebep olmaktadır. Düşünün, binlerce yıllık şaheserlerin bulunduğu bir ülke’de, onlarla yarışan bir sinema. Bu çılgınlık o kadar ileri seviyeye gelmişti ki, sinemanın finansal zorluklar yüzünden kapanacağının duyulması, başrol oyuncusu Shahrukh Khan’ı harekete geçirmiş, Maratha Mandir’i satın almıştı.

Bundan 4 ay önce nihayet bu muhteşem şaheseri yerinde, mabedinde, yani ‘’Maratha Mandir’’ sinemasında izleme fırsatım oldu. Aslında Mumbai şehrine gelmeme neden olan en önemli sebepti diyebiliriz. Bunca yıl içerisinde milyonlarca insanın DDLJ’yi, defalarca kez izlediğini düşünerek, salonun boş olacağını tahmin etmiştim. Sabah saat 10 matinesine biletimi aldıktan sonra biraz dolaşıp geri geldiğimde, kuyruğun sinemanın dışına, yüzlerce metre öteye taştığını görünce, insanların gerçek aşka atfettikleri değeri tekrar kavramış, yanıldığımı farketmiştim.

Her sahnesini ezbere bildiğim filmi balkondan izlerken, insanların her repliği tekrarlaması, sevinç çığlıkları atması, gerçekten görmeye değerdi. Özellikle son sahne’de, herkesin hep bir ağızdan kızın babasının elini bırakıp: Go Simran, Go ! sözlerini, koltukların üzerine çıkarak tekrarlaması, mutluluk gözyaşlarının sel olduğu, tarif edilmesi mümkün olmayan anlardı. Çocukluk rüyalarımız gerçek olmasa da, bizler o filmde gençliğimizi, hayallerimizi tekrar yaşamıştık. Yıllar geçse de içimizde ki Aşk, aynı o günkü gibi umutdolu ve taze kalmıştı…

Eğer sizin de yolunuz Mumbai’e düşecek olursa, mutlaka Maratha Mandir’e uğrayıp tarihe tanıklık etmeyi unutmayın. Simran’ın elini tutamamış olsanız da, bir kez daha ‘’Tujhe dekha to’’ şarkısına eşlik edin. Bu dünya her birimizin hayallerini çalsa da, kalbimiz de çalan bu melodi, her daim, umutlarımız gibi bizim kalacak..

Shahrukh Khan’ın da film de söylediği gibi:

‘’Bade Bade Deshon Mein Aisi Choti Choti Bateein Rehti Hai’’

yani, böyle büyük-büyük yerlerde, böyle küçük-küçük şeyler olur.. 

Işte hayat her şeye rağmen, o küçük şeyler için yaşamaya değer.

Discover India

 

Harun Aydin

 
Toplam blog
: 3
: 68
Kayıt tarihi
: 01.10.15
 
 

1983 Almanya'da doğan yazarımız, eğitimini ekonomi alanında orada tamamladıktan sonra bir müddet ..