Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Mardinli Soney katledildi

Televizyonlar kara haberi tez ulaştırdı. Flaş haber olarak verildi. Ancak gündem “yumurtaların cılklığını” yaşadığından iki cana can olanın katline gereken özeni ve önemi göstermediler. 

Adı Soney, henüz 26’sında genç bir kız/gelin, Süryani ve Mardinliydi. “Suçu” öyle büyük öyle ağırdı ki affedilir cinsten değildi! Affedilir bir suç olsaydı ailesi, ağabeyi affetmez miydi!? 

İki can, iki sevgili hunharca katledilerek töre ve “tanrıları”na feda edildiler. 

Daha ne olsun? 

Ama gelin görün ki bu acı ve elem veren olay hakkettiği ilgiyi göremedi. Bunu şöyle okumak da mümkün; 

Olağan bir cinayet!.. 

İnsaflara sığınmayacağız elbet. 

Sonay yeryüzünde en çok arzu ettiği evliliği yapmaya ailesini ikna etmek için çok uğraştı. Ancak aile farklı bir dinden olan damat adayına karşı çıkmıştı. 

Neden karşı çıkmasın ki! 

Damat başka bir dinden, gelin farklı bir dinden, olur şey değil! Bu tür evlilikler olamazmış. 

Soney Süryani bir ailenin kızı, gönlünü Müslüman bir delikanlıya kaptırmıştı. Her kes gibi onlar da sevdikleri, âşık olduklarıyla hayatlarını birleştirmek istiyorlardı. Bundan daha güzel, daha doğal ve daha makul ne olabilirdi ki? 

Ama “din” buna şiddetle karşı(ymış). Aynı dinden olmayınca evlilik olmazmış. Hem dine hem de töreye aykırıymış. Böyle evlilikler yapanların cezası da ölümmüş… 

Tanrı (Allah değil) yeryüzünde insanların istek ve arzularını, mutluluklarını, huzurlarını kısacası her türlü güzelliklerini “kendi mutluluğu için” yasaklamış sanki. Mardin’de yaşayan kapı komşu olan iki kişi farklı inançtan oldukları için birbirlerine ebediyen yasaklılarmış; “din” öyle diyormuş! 

İnsanoğlunun en bağnaz, en acımasız, en gaddar, en gözü kara, en basiretsiz, en cani olduğu kararlar “din” diye inandıkları çarpık düşüncelerden hareket ederek verdiği kararlardır. Buna bir de asırlardır gelen ve adı batası töreleri de eklenince artık yapamayacakları zulüm yoktur. Aklınıza gelmeyecek cinayetler çok rahat bir şekilde işlenebilir. 

Zira onları bu kadar canileştiren, bu kadar gaddar kılan şeyin arka planında “çok ulvî!” gerekçeler vardır. 

Adam öldürülmeliyse bunda (haşa) Allah rızası vardır! Kulların huzuru vardır! Cemaatin, cemiyetin, örgütün, aşiretin yararları, selameti, hizmetin sağlıklı yürümesi vardır. Beri tarafta da törenin prestiji vardır ki her türlü özveriye ve her türlü cefaya değer! 

Evet,  

Tanrılarına tapanlar için “engellerle” karşılaşıldığında yapılması gereken bir şey var ise icabında sonu ne ve nasıl olursa olsun “emir” yerine getirilir. Bu emri bazen “tanrıların yeryüzündeki temsilcileri” verir, bazen de töreler. Verilen emrin ne’liğine, nasıllığına, cürümüne, ağırlığına bakılmaz. Nasıl olsa “kutsal”larına hizmet oluyor ya o yeter. Törelerin gerekliliği oluyor ya gerisini boş ver. Kazanan tanrılardır! Ama her hal-u karda kaybedenler insanlardır. 

Düşünebiliyor muyuz? 

İki yaşını almış insan evlenmek istiyor. Biri 26 yaşında, artık kararlarını rahatlıkla verebilecek biri. Diğeri 28 yaşında ve hayatına yön verebilecek yaşta ve başta. Ama sıra evlenmeye gelince onlar adına “tanrıları” karar verecek. Dinlerinin kırmızı-kara (kaplı) kitabının değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan karar ve kanunlarına bakılacak. Törenin kahrolası uygulamalarına uyulacak… 

Hayır,  

Bunun karşısında eğilmemek gerek,  

Soney’ler (süryani gelin), Zekeriya’lar (müslüman damat) bile bile bu yolda feda oldular. Evlenmeye karar verdiklerinde her türlü bedelin ödetileceğini biliyor ve bu bedeli göze almışlardı. 

Acaba diyorum, bu saçmalıklardan dolayı kendimizden olan insanların feda edilmesini göze almaya devam edecek miyiz? 

Ya da,  

Daha ne kadar kurban bekleyeceğimiz konusunda bir fikri olan var mı? 

 
Toplam blog
: 62
: 739
Kayıt tarihi
: 15.01.11
 
 

İnsan Hakları Aktivisti - Yazar Diyarbakır'da ikamet ediyor, Hiç kimseyi ötekileştirmeden, hiçbir..