Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Markalaşan toplum

Markalaşan toplum
 

Çağımız özelleştirme çağı. Özellikle son 5-10 senede ivmesini iyice alarak kapitalist düzenin post-modern simgesi haline gelmiş bir oluşum özelleştirme. Çok basit bir yaklaşımla baktığınızda insan emeği ile yapılıp insana tarafından tüketilmesi beklenenin bazı insanlar tarafından bazı insanlara pazarlanması... Sosyal bir devlet açısından bakıldığında ise vergisini veren her vatandaşın üzerinde hak talep edebileceği malların hak sahiplerine danışılmaksızın belli bir zümreye pazarlanması. İşin ideolojik kısmına girecek değilim (yeterince alkol aldığım bir güne saklıyorum).

Diyeceğim, sanayi devrimi ile birlikte insanlarımız da özelleştirilmeye başlandı aslında. Zanaat sahibi insanlardan bahsetmiyorum. Onlar özelleştirilmiş halde dünyaya gelen "özel" insanlar ve yontma taş devinden bu yana mevcutlar. Fakat, dünya 50'lerden itibaren toplum içerisinde bir özelleştirilmiş insanlar topluluğu yaratmaya başladı. Sosyal devlet anlayışının yıkılması ile gelen kapitalist anlayış beraberinde serbest ekonomiyi ve bunun neticesinde markalaşmayı getirdi. Devlet tekeli kırılarak insan tekeli yaratıldı.

Apartmanların en üst katı ile en alt katı arasındaki mesafelerinin artıp insanların birbirlerine uzaklaşmasının, evlerinin kapılarını kilitlemeye başlamalarının miladı 1950'lere dayanır. İnsan doğası devlet kurumunun zincirlerinden kurtulduğu anda kapitalist sistem içinde kendini buldu ve özündeki vahşilik ile kapitalist yapıya şeklini vermeye başladı. Kapitalizm'e sık sık takılan "vahşi" sıfatının kökeni de onu yoğuran ve şekillendiren insan'dan gelmektedir bence. Markalar yaratan insanlar markalaşan bir toplum yarattılar. Okuduğumuz okul, askerliğimizin durumu, mesleğimiz, çalıştığımız şirket ve sahip olduğumuz ünvan üzerinden karakter analizlerimiz yapılmaya başlandı; yaşadığımız hayat üzerinden değil. İyi-kötü ayrımı güçlü-güçsüz ayrımı ile eş tutulmaya başlandı. Güç ise para ile eşdeğer tutulmaya... Gelir dağılımında ortalamanın altında kalan güçsüz insanlar kaybedecek bir şeyi olmayan insanların cesaretine büründüler. Üstünde kalanlar ise kaybedecek çok şeyi olanların kapalılığına... Ortada kalanlar ise yine ortada kaldı. Hareketsiz. Olanı kaybetmemek adına daha fazlasını kazanmayı riske edemediler. Ve işte o kesimin tatminini sağlamak için devreye girdi “insanların özelleştirilmesi”. Sosyal gelir dağılımının tam ortasında kalan kesimi oyalamaya yönelik bir markalaşma, pervasız bir ünvan dağıtımı yapıldı. İnsanlar aslında aynı çizgide olduklarını görmek yerine kendilerine dağıtılan bu sanal etiketleri göğüslerine takarak birbirlerinden daha yukarıda olma savaşına girdiler. Promosyon sistemi o kadar güzel çalışıyordu ki insanlar emekli olana kadar hedefler hiç bitmiyordu. “Hedeflerle Yönetim” veya “Sustainable Development” dediler adına. İyi pazarlanan her yapının içine girmek için can attı insanlar. Kariyer planları çizildi 40 senelik hayatlarda yaşlanan suratların üzerine. Kademe kademe umut ektiler her bir sosyal statünün yoluna. Ve 40 yıl çalıştıktan sonra farketti herkes aslında eşit olduklarını. Aslında 40 senedir de eşit olduklarını. Farkettiler, aslında ölümün çok yakın, hayatın çok kısa olduğunu. Kiminin yüzü ve ruhu daha çok, kiminin daha az kırışık. Ama herkes aynı yerdeydi artık. Çünkü yaşatıldı o hayatlar. Yaşanmadı.

Kırışık yüzle gittikleri bir sahil kasabasındaki resim çizen bir adamla, boncuk satan bir kadınla konuşurken anladılar emekli ikramiyesi diye verilenin bir orospunun suratına fırlatılan paradan farklı olmadığını. İçlerinde pişmanlık, öfke ve korku karışımı ince bir sızı ile kayan bir yıldız gibi yokoldular sosyal bir galaksinin içinde...

 
Toplam blog
: 89
: 618
Kayıt tarihi
: 16.12.06
 
 

İlk kitabımı, 'Pal Sokağı Çocukları'nı okuduğumdan beri yazıyorum. Yazmak beni o çocuklar gibi öz..