Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '12

 
Kategori
Kitap
 

Martı

Martı
 

KİTAP ADI:  MARTI

TÜRÜ:  ÖYKÜ

YAZAN:  RICHARD  BACH

YAYINEVİ:  EPSİLON

BASIM TARİHİ:  OCAK 2009

ÇEVİREN:  KADER AY DEMİREĞEN

SAYFA  SAYISI:  96

   Tamamı  yüz  sayfa  bile olmayan bir kitabın içinde bir hazine saklı olabilir mi!  Evet, bu  mümkün.  Martıyı  şimdiye  kadar  okumadınızsa,  hemen  bu  gün  koşun  bir  kitapçıya  bir  tane  alın.  Hatta,  mümkünse  çocuklarınızla  birlikte  okuyun.  Kendiniz  için  geç  olduğunu  düşünüyorsanız  bile,    (Bence  hiç  bir  şey  için  geç  değildir  nefes  alıyorsanız  hala!)  çocuklarınızın  sürülere  dahil  olmamaları  için  bu  hikayeyi  paylaşın  onlarla.

Martı  bir  kişisel  gelişim  kitabı.  Son  zamanlarda  pek  moda  olan bu  konuyu,  1936 doğumlu  bir yazar  o zamanlarda  keşfetmiş  ve  kaleme  almış.  Dört  bir  koldan  insanların  sıradanlaşmaya  zorlandıkları  bir  toplumda,  farklı  olabilmenin  mücadelesini  verenlerin  kitabı  Martı.  Kendine  inananların,  sınırlarını  zorlayanların,  asla  vazgeçmeyenlerin  hikayesi.   Kitabın  sonuna  geldiğinizde,  insanı  tek  sınırlayanın  yine  kendisi  olduğunu  anlıyorsunuz.  Yazar  çok  sade  ve   kısa  cümlelerle,  bir  martının  hayal  dünyasından  insanlara  mükemmel  bir  hayat  dersi  vermeyi  başarıyor.

Martı  Jonathan  Livingston  sıradışıdır.  Diğer  martılar  gibi  sadece  yiyecek  aramakla  geçirmek  istememektedir  yaşamını.  O,  uçmanın  gizlerini  çözmek,  zevkine  varmak  için  gelmiştir  yeryüzüne.   Fakat  bu  tavrı,  hem  anne  babasını  hem  de  ait  olduğu  martı  sürüsündeki  diğer  martıları  rahatsız  etmektedir.  Hepsi  Jonathan’ın  kendilerine  benzemesi,  onlar  gibi  yaşayıp,  onlar  gibi  davranmasında  ısrarcıdırlar.  Martı  jonathan  bazan  pes  eder,  diğerleri  gibi  olmaya  çabalar  ama  her  defasında  başarısız  olur.  Çünkü  o  hiç  bir  martıya  benzememektedir,  farklıdır.  Ve  bu  duyguyla  her  gün  uçuş  çalışmaları  yapar  tek  başına.  Dener,  tekrar  dener,  bir  daha  dener.  

Artık  Jonathan  Livingston  yeryüzündeki  akrobatik  uçuşlar  yapabilen  tek  martıdır.  Bu  sevincini  sürüsüyle  paylaşmak  üzere   gökyüzünde  süzülürken,  onlara  yapacağı  konuşmayı  planlamaktadır  kafasında;

“Yaşamak  için  çok  neden  var.  Cehaletimizi  kırabiliriz. Becerilerimizi,  yeteneklerimizi  ve  zekamızı  kullanarak  kendimizi  bulabiliriz,  kendimiz  olabiliriz.  En  önemlisi  özgür  olabiliriz.  Uçmayı  öğrenebiliriz.”

Martı  konseyi  toplanmış  onu  bekliyorlardı. Hepsi  de  çok  önyargılıydılar. Onlara  göreı  Jonathan  sorumsuz  bir  martıydı. Bu  yüzden  de  sürüden  dışlanarak  cezalandırılması  gerekliydi.  Şaşkındı  Jonathan.   “Yaşamın  gerçek  anlamını  arayan  bir  martıdan daha  sorumluluk  sahibi  biri  olabilir  mi!”  diye  kendini  savunmaya  başladı  ve “ Bin  yıldır  yaptığımız  tek  şey  yiyecek  peşinde  koşmak. Artık  yaşamak  için  bir  nedenimiz  olmalı;  öğrenmek,  keşfetmek,  özgür olmak  gibi.  Bana  bir  şans  verin  öğrendiklerimi  size  göstereyim.”  şeklinde  devam  etti  sözlerine.

Ama  ne  yazık  ki,  konseyi  oluşturan  martılar  onu  çoktan  yargılamış  ve  hükmü  vermişlerdi.  Martı  Jonathan  artık  günlerini  sarp  kayalıklarda  tek  başına  geçirecekti.  Ama  vazgeçmedi.  Her  gün  çalışmaya,  daha  iyi  uçmak  için  uğraşmaya  devam  etti.

 Bir  süre  sonra  kendisi  gibi  dışlanmış  olan  martı  Sullıvan  ve  yaşlı  Chiang  ile  tanıştı  Jonathan. Çok  tecrübeli  bir  martı  olan  Chiang  ona  hem  uçmayla,  hem  de  hayatla  ilgili  pek  çok  şey  öğretmekteydi.    

 Cennetin  öğrenmek  olduğunu,  kendi  doğasını  aştığında,  zamanın  ve  mekanın  ötesine  geçtiğinde  gerçek  anlamda  yaşayabileceğini ,  başarmanın  ne  yaptığını  bilmekten  geçtiğini  hep  bu  yaşlı  martı  anlattı  ona.  Ve  sonra  Chiangın  gitme  vakti  geldi.

Martı  Jonathan  bir  karar  almıştı.  Sürüsüne  geri  dönecek  ve  kendisi  gibi  sıradışı  martılara  uçmayı  öğretecekti.  Ve  bu  kararını  derhal  uygulamaya  başladı.  İlk  zamanlarda  sürüdeki  martılar  onun  dönmesinden  hiç  hoşnut  olmasalar  da,  günler  geçtikçe  öğrencileri  hızla artıyordu.  Bunlardan  birisi  de  martı  Fletcherdı.   Jonathan  Livingston  bu  genç  martıda  kendini  görmekteydi  adeta.  Ona  bildiği  her  şeyi  aktardı.  Artık  Fletcher  da  bir  öğretmendi  ve  o  da,  kendinden  sonrakilere  uçmanın  gerçek  anlamını  öğretecekti.

Martı  Jonathanlar  hep  vardı  ve  de  hep  olacaklar.   Onlar  evrenin  asi  perileri.  Hepimiz  birer  martı  Jonathan  olamasak  bile,  en  azından  onları  destekleyelim.  Çiçekler  ekelim  yollarına.  Dünyayı  da,  toplumumuzu  da,  insanlığı  da   sıradanlığın  sığ  sularından  çekip  çıkaralım.

Aytül  Bingöl

 
Toplam blog
: 58
: 1128
Kayıt tarihi
: 26.07.12
 
 

Anadolu şehirlerine özgü o sıcaklığı havasında barındıran Tokat'da, büyük bahçeli bir evde doğdum..