Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '18

 
Kategori
Deneme
 

Masal...

Masal...
 

Bana bir masal anlat baba içinde tüm sevdiklerim içinde İstanbul olsun


Gelmişim üç otuzuma birisi çıkıp masal anlatsa, dinlemeye koyulurum, anında. Evet… üç otuzum da dahi, konu masalsa dinlerim. Belki de çocukluktan kalma bir alışkanlık mıdır nedir? Öyle olmalı.

Neden severim masalı? Bilmem. Belki, masalların sonunda hep iyilerin kazanmış oluşundan veya olağanüstü varlıkların, eylemleri çekici gelişidir. Belki de, (-miş’li) zaman yolculukların albenili oluşu, masalı anlatanın sesin de saklanmış giz ve büyü’sünden midir acaba? Sonuçta severim masal dinlemesini.

Bizim kuşak, çocukluk dönemi radyonun revaçta olduğu yıllara denk gelir. Bugünün, iletişim araçları nerede, o yıllarda. “Arkası Yarın” programı, haftanın belli bir günü ve belli bir akşam saatinde, radyo da! Ev halkı ve konu / komşu radyo başında, çünkü, her evde de radyo yok! Radyo'lu ev hangi evse, orada toplanılır, radyodaki tiyatro oyunu dinlenilirdi. Tiyatro oyununu dinlerken de, beynimizde canlandırırdık, tiyatro oyunun da geçen yeri, mekanı veya kişileri… Hatta, birbirimize başka masallarda anlatırdık, radyoda ki tiyatro oyunu bittiğinde.

Çocukluğumun radyolu yıllarından aklımda kalan, her sabah okula gitmek için uykudan uyanıp, kalktığımda, evimizdeki, radyoyu açık bulurdum. Annemin kocaman gövdeli elektrikli bir radyosu vardı ve çok severdi radyosunu. Belki de, beni ve ablamı uykudan uyandırmak için radyosunu aynı saatte açardı, her sabah annem. Sabah kahvaltımızı yaparken benim ve ablamın kulağı, saat 7:20 de başlayan, saat 7:45 de biten, radyo da anlatılan masal da olurdu. Masallar hep, “Bir varmış, bir yokmuş, Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Pire berber iken, deve tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır, mıngır sallarken…” diye başlar. Masalların sonu da şu tekerlemeyle biterdi, radyo da “ Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine” O, yıllarda çıkılırdı sanki.

Hafta içi, tam da bizim, sabah kahvaltımızı yaptığımız saatte başlar ve okula gitmek için evden çıktığımız saatte biterdi, radyodaki masal saati… Okul yolunda, radyo da dinlediğimiz masalın, dinleyicisine vermek istediği ana temasını ve mesajın ne olduğu hakkında tartışır, ortak noktayı oluşturmuş olurduk, ablamla.

Masalların güzel yanı mutlaka, bir mesajı ve öğretisi oluşudur. Masalların kahramanları, olağan üstü yaratıklar, -cin, peri, dev- kahramanları devası varlıklar olmasına rağmen, iyiler kazanır ve kötüler kaybederdi. O, çocuksu ruh halimizle mutlu olurduk, bu durumdan.

Günümüzün masallarına bakıyorum şimdi. Masallar, eski tadı, tuzu yok! Kaybolmuş, masalların olağanüstü yaratıkları, devası kahramanları… cinleri, perileri, devleri, şaşkın bir haldelermiş, günümüzün sanal dünyasına esir edilmişler. Her bir şey paranın esiri / esareti altına girmiş. Her şey sahteleşmiş, yalana, dolana, talana kurban edilmeye başlanmış. “Paranın sahtesini yapanlar, paranın karşısında sahteleşmiş.”  Masallarımız savaşlara kurban edilmiş.

Diğer taraftan, benim kuşak insanı, kendisi olmuş artık! Masal. Geçen bunca yılların ardından. O, Siyah/ Beyaz günlerinde ki, insanların anlattıkları masalların, saf, sade, yalın, berraklığını   arar olmuş. Ve bir gün “Bir varmış, bir yokmuş” olmuş yaşamın “Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine” diyebilmek, masallarını yaşatabilmek miş.

Sedat Çalışkan   

 
Toplam blog
: 27
: 180
Kayıt tarihi
: 13.03.09
 
 

Zaman Tüneli : 1961 doğumlu, Emekli. Hayattan değil mesleğinden. Yaşama tutunmak için, yosun tutm..