Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Masallar, şövalyeler ve platonik aşk

Masallar, şövalyeler ve platonik aşk
 

Kadın ve erkek arasında ki cinsel çekimin bir yüceltme haline dönüştiüğü duruma "Aşk" deneceği fikri üzerine bir yazı olacak bu defa ki. Bu konuyu irdelememe neden olan; bir gözlem, yakın zamanda edinilen bir deneyim ve sonarasında ki açılımlarıi paylaşmayı istedim sizlerle.

"Kadın ve erkek" ve bir de içinde cinsel çekim olduğunda konu doğası gereği özellikle de Ortaçağ Romantik döneminden beri genellikle iki farklı yola ayrılmaktadır.

Cinsel çekimin büyüsüne kapılarak yaşanan bedensel ve nispeten platonik aşka nazaran kısa sürecek olan; bedensel keyif... yada, bunun yüceltilmesi yoluna gidilerek yaşanacak süreğen durum yani: "Platonik aşk"

Platonik aşk tabiri: Ünlü düşünür Eflatun(Platon)un isminden alır adını. Platon'un görüşüne göre: Aşk bilgelikdir. Aşk enerjidir, Aşk benzerlikdir. Aşkın cansızlarda bile yaşam olduğunu söyler Platon. Ve aşkı yüceltir...

Yine Platon'a göre; aşk güzel, adil, iyi ve gerçeğe eşitdir. Başka türlüsünü yapamadığından aşkın peşinde koşar kişi. Başka birisinde bizden eksilen ruhu yani bizim için iyi, güzel, gerçek, adil olan herşeyi hayata geçiren birisini bulmak içindir bu arayış ve aranma süreci.

Platonik aşkın dilimizdei "Karşılıksız Aşk" manasına gelişi, tamamen yanlış ifadede kaynaklanmaktadır. Platonik aşkta: Aşk gizemini ve var oluşunun devamını erişilmez oluşundan aldıkça beslenicek ve büyüyecektir.

Zamanımızda anlık bedensel istek ve doyum arayışının rastgele objelerde giderilme çabasından farklı olarak burada; arzu aynı kalmakla beraber kendini varediş şekli bambaşkadır.

Tüm edebiyat klasikleri benzer tutku ve erişilemezliğin izlerini taşırken ölümsüzleşmiş olup, burada ki "ölümsüzlük" anlamındaki benzerlikde dikkate değerdir. Aşkı besleyenin "ulaşılmaz olma" fikri olup olmadığı kişisel görüşlere ve yaşayış biçimlerine bağlı olmalı diye düşünüyor olmama rağmen, tarih boyunca yaşanan bu ortaklıkta oldukça ilginçtir.

Örneğin:Orta çağda aşk ve cinsellik konulu bir araştırma yazısında; soylular ve kölelerin aşk ve cinselik merkezli ilişkileri konu ediliyordu. Burada özellikle ortaçağ da sınıflar arası ilişkileri konu alındığı bölümlerde o dönemde erkeğin kadına duyduğu "cinsel ilginin" yücelerek "aşk" haline alışına kadar geçilen psikolojik merhaleler irdeleniyordu.

Sınıflar arası ilişkileri irdeleyen kısmları incelereken verilen örneklerde: Şövalyeler ve altsınıf kadınların arasında "cinsel ilişki" olabileceğenden, fakat soylu sınıfa ait kadınlarla bir şovalyenin yaşayabilceğinin sadece "aşk" olabileceğinden bahsediliyordu.

"Sadece aşk" diyorum çünkü: Yine soylu sınıfa ait olmasına rağmen söz konusu olan bir şövalye dahi olsa, üst sınıftan bir kadınla arasında yaşanan asla "cinsel beraberlik" olamaz. Geriye kalansa, sadece aşk" oluyor budurumda...

Bu üst sınıf aristokrat kadınların şövalyeler için "ideal kadın" ın cisimleşmiş hali olduğundan bahsediyordu yazıda. Bu yüceltmenin, erişememenin en can alıcı kısmı, belkide hayat bulduğu, var oluş sebebi niteliğinde tetikleyicilerinden biri de: Bu ideal kadınların, çoğu zaman bir başka bir soylu ve güçlü kişinin eşi olması gerçeğiydi.

Pek tabidir ki, bu durumda baştan yenik olan şövalyelere düşen: Yenilgiyi seçmek aşkını kibarlığının, aşk şiirleirnin ve kahramanlığının, karalılığı ve prensip sahibi oluşunun ardına saklamak olmaktadır.

Yani şövalye, çoğunlukla iddia edilenin aksine bütün kadınlara değil, "ideal kadın"ı kendinde cisimleştiren, "erişilmez" kadına karşı saygılıydı.

Cinsel arzularının objesi haline gelen kadına duydukları saygı ve yüceltmenin onların kendileri için erişilmez oluşundan beslenen şövalyeler, duydukları çekimi saygıya dönüştürerek hayatlarını devam ettire dursunlar. Yaşam realitede yaşanmayan aşkların, vücut bulmayan sevdaların, ütopik hayallerin ve gökkuşağının ardından yaşanacak denli büyülü aşk gecelerinin zamanı değil artık.

Kadın ve erkek arasında ki çekimin günümüz Türkiye'sinde ve belki daha bir çok ülkede "yatılacak kadın" "evlenilecek kadın" ayrımına vardırılmasının kaynağı, belkide bu bildik tanıdık platoncu düşüncenin günümüz ki açılımından ibarettir ne dersiniz?

Kısacası deneyimlediklerim şaşkınlıkla karışıkta olsa bu "romantik dönem asaleti"ni çağrıştırdı. Şimdileri bana yüzyıllar sonra dahi olsa, bir yerlerden tanıdık gelen yüzlerin varlığını anımsıyarak gülümsüyorum. Ve yüzümdeki bu tuaf gülümsemenin farkını ayırt ederek soranlara: Önce tebessümle karşılık verip ardında da "Until" isimli parçayı dinlemelerini yada "Kate and Leopold" isimli romantik komediyi izlemelerini önermekle yetiniyorum...

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..