Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

09 Ekim '07

 
Kategori
Haber
 

Maskeli Terör...

Maskeli Terör...
 

Yaşananları çocuklar anlamadı. Ama acısı en çok onları yaktı.

...

Ne oldu? Acıyı çoğaltarak sıradanlaştırıp tabularımızın üzerine mi öreteceğiz yine? Vatan için ölme bilinciyle yüklü gelen Anadolu halkının çocukları; Anadolu’nun bir ucunda binlerce yıllar boyu birlikte yaşadığı “ben farklıyım” diyenler tarafından katledildiler. Şehitlerimiz…

Ateş düştüğü yeri yakar…

Çok değil, on yıl kadar önce Anadolu’nun her köyüne, her kasabasına, her kentine şehit cenazeleri yağardı her gün. “Anadolu’dan görünüm” programında bir yönünden görür izlerdik nelerin olup bittiğini. Bir ara “Cudi’ye bayrağımızı diktik!” dedi siyasetçinin biri. Diğeri “orası senin vatan toprağın değil mi de bayrağını yeni dikiyorsun?” dedi. Birbirlerini beslerlerdi. O yıllarda henüz tabu değildi maskeli terör.

Binlerce yıldır kabında yaşarlarken, biraz terör, biraz töre, biraz da fitneciler devirdiler kabı, batıya aktılar. Yeni mahalleler, yeni sokaklar arasında insan fabrikası kadınların bolca ürettikleri çocuklarının sayısını dahi unuturlardı da, bir aralara gelip, arada kalmamak için, önlerine konan idealler için, “yarın olsun bakarız şimdi eylem zamanı” anlayışıyla; her sıkıştığında kabuk değiştiren, çağa her şeyden daha hızlı kötülüğe uyan-an “çoluğuna çocuğuna kadar silin o köyü” diye yola çıkanların, öldürdükleri bebeklerin çıplak, fakir, kimsesiz ayaklarına “ölüm buradaydı” diye yazanların vahşetlerinde ne sınır olabilirdi ki?

Kanla irfanla birlikte kurduk cumhuriyeti. Kanla ve vahşetle parçalamaya çalışanların bebekleri öldürmeleri kadar doğal olan ne vardı ki?

Maskeli terör tabulaştıkça dinmeyen silah seslerinin içinde doğan bebeklere kurşun dökmediler. Arada kalanlar, sıkışanlar, her günü nereden geleceği belli olmayan ölümün sırıtan yüzüyle yaşadılar. Ölüm kimin adamıydı?

Ölüm kimin adamıydı? Kimsenin dokunamadığı, sorular soramadığı ölüm, oralarda herkesin üzerinde gözü gezinirken, kimin için oradaydı?

En büyük provokatör ajan ölümü o topraklara kim gönderdi?

Benim köklü devletimin en köklü partisinin başkanı Diyarbakır’ın ara sokaklarına gitmeden seçileceğini zannederken, Hakkari’de kurtuluş savaşında emperyalistlere karşı mavzer atanların torunları “nerede bu adam? dediklerin de, ölüm hiç gitmemişti oradan…

Ölüm dedi;

Beni en saf halimle çağırdınız.

Adımı bebeklerin ay yüzlü ayaklarına yazdınız

Benim işim, sizin yazgınız.

Maskeli terör dağlarda görüneninden çok, ev ev ısıtılan sıcak çorbalar gibi kentlere ince bir sis olup yayıldı. İntikamlar için nedenler verildi ellerine.

Kara düzenler kuruldu. Üzerinde kurumuş kanlardan yaptılar kara paralarını. Kurşun birine umut diğerine ateş; ateşi taşıdalar ormanlara, sokaklara, korkutarak çocukları.

Mevsimlik işçiler gibi oradan oraya, umutlarına girdiler usulca. Bir kimlik, bir adam yerine konma haliydi dağlara dürten. Neyin ne olduğunu bilmeden, “karşıdaki” dediği öz kardeşine yağdırdı mermileri. Şehit olacağını bilen gururlu gülümsemeyle selam durdu Mehmetçik; selam sana Anadolu’nun Şehitleri.

Alın terimizden verdik, Şehitler verdik, Şehitler vereceğiz.

Bu topraklar hepimizin diyeceğiz.

Ve susan kardeşim, sen, kime kızacağını bilmeden, on köye, on bin köylüye tek tek hortumlar bağlayıp kanlarını içenlere sesini çıkarmadın Mehmedime kurşunlar sıkarken.

Ve susan kardeşim, sen! “Şeyhler, şıhlar ülkesi olmayacağız” diyen büyük devrimciye sahip çıkmadın herkes saldırırken.

Ve biz; yıllarca bir bez parçasının çatallanmayan örtüsüne takılıp kalırken, gencecik hayatların şehit cenazeleriyle al bayraklardaki tabutlarının parmak hesabı sayıları aşttığında çıkıp konuştuk. Anımsadınız mı? Çabucak unuttuk.

Ve devlet toprak reformu yapacağı yerde, ağa sömürüsüne başkaldıranların türküsü olacakken ince memedlerin; derin mi derin-garibana derin- ve uzak mı uzak ülkelerin adamları ince ince işleyip düşmanlığı, ellerine verip silahları, kendi öz kardeşini gösterdiler “aha senin düşmanın bu, vuracağın adam bu” dediler.

İp inceliyor…

İp inceldikçe çelikleşiyor.

Ya kopacak inceldiği yerden;

Ya da

İnce bir çelik gibi kesecek çemberinden.

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..