Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '10

 
Kategori
Felsefe
 

Masumiyet: Özgürlüğün güzel kokusu

Masumiyet: Özgürlüğün güzel kokusu
 

 

 

İktidarlar, her tür güç odakları, farkındalığı insanın elinden almaya çalışır. Onlar insanlığa insanlığı öldürerek yardımcı olmaya çalışırlar. İnsanların binlerce yıldır birbirlerini özgürleşmek, mutluluk, huzur adına öldürmeleri son derece ironiktir. Ortaya bir harita çizilip konur ve iki taraf da kendi çizgilerini geliştirmek için çarpışıp durur. Güç egemenliği yalnız devletler, ordular arasında olmaz, iki kişinin ego çatışması da buna benzer. 

 

 

O yüzden çoğu insan ilişkide olduğunu sanır ama ilişki kurmanın ne anlama geldiğini bilmez. Kendini olduğu gibi kabul etmek, kendinle yüzleşmek, varlığın içsel yüzüdür. Varlığın içsel yüzü topluma ait değildir, topluma mal olmamıştır. İçindeki masumiyeti kendi yolunu çizmek yerine toplumu, devleti, yasaları, gelenekleri izleyerek kirletirsin. 

 

“Neden” diye sormayı bıraktığın andan itibaren, kendine güven duymadığın andan itibaren durursun, donuklaşırsın. Bu bir tür köleleşmedir, bir tür çürümedir. Zekânın en temel işlevi sorgulamaktır. İktidarlar, devletler, gelenekler zekâya tamamen karşıdır, çünkü onlar sen kendine güvenmediğin, sorumluluğu onlara verdiğin sürece var olabilirler. Ancak bu itaat zehirlidir, saf zehir; senin kim olduğunla ilgili bir bağlantın kalmaz. 

 

Toplum zeki insanlarla ilgilenmez; o robotlaşmış, köleleşmiş insanlar ister. Eğer hayatın sürekli bir öğrenme, sorgulama, muazzam bir disiplinle farkında olmak ise, kendi sorumluluğunu alırsan toplum seni bir tehlike olarak görür. Yığınların, kalabalıkların ne yapacağını az çok herkes tahmin edebilir ama tek bir bireyin ne yapabileceğini kimse bilemez, potansiyel sonsuzdur. Birey toplum için bir tehlikedir. 

 

Devlet, toplum, din senin özgür olmanla ilgilenmez, onlar senin itaat etmeni isterler. İnsanlara emirler yağdırılır ve insanlar da ne olduğunu sorgulamadan kabul etmek, yapmak zorundadırlar. Böylece hayatın donuk, neşesiz, zincirlerle bağlı hale gelir. Böylece sürekli öğrenmenin, senin zekânı keskinleştirmenin coşkusu ortadan kalkar. Hayatın ölü bir dal parçasına döner. Oysa hayat sürekli büyüyen, yıldızlara doğru boy atan bir ağaçtır. 

 

Gerçek disiplin, senin özfarkındalığındır. Disiplin itaat etmek değildir, disiplin farkında olmak için bilincinle hareket etmen demektir. Öğrenmek, farkında olmak, sorgulamaktır. Bu sorgulamalar, meraklı ve hevesli olmayı, araştırmayı, eleştirel olmayı harekete geçirir. 

 

Öğrenmek bir inanan olmak değildir, inanan bir insan kendiyle olan bağını bitirmiştir, o öğrenmeye kendini kapatmıştır. Ancak iktidarlar senin itaat etmeni ister, ilk günah bile itaat etmemekle ilişkilendirilir. Böylece zihin avuntularla, sürekli hayallerle meşgul olur. Gerçeklerin yerine geçecek bir avuntu, insanı bir an için oyalar. Hiçbir zaman şefkat dolu bir mutluluk, derin bir tatmin sağlamaz. Onlara hakikatin, masumiyetin düşmanıdır. Sen sorgulayıp farkında olursan, aydınlanırsan, o zaman iktidarlar geçersiz kalır. 

 

Gerçekten zeki bir insan kurnaz değildir. Sen zekâna güvenmediğinde, şu ana geçmişten, koşullanmalardan dolayı tepkiler verdiğinde kurnazlık ortaya çıkar. Kurnazlık zekânın karşısındadır, o senin tüm masumiyetini ortadan kaldırır. Hayatta kalmak ile hayatı yaşamak arasında muazzam bir fark vardır. Kurnaz insan sürekli olarak egosunu kollar, küçük şeyler için baştan çıkmaya, kendine ve doğrularına ters gelmeye hazırdır. Kurnaz insan kendine karşı dürüst değildir, kendine yalan söyler. Kurnaz bir insan sürekli gerginlik halindedir, sürekli yakalanmaktan, anlaşılmaktan korkar. Hafızası unutması gerektiği gereksiz yalanlarla dolmuştur. 

 

Gerçekten zeki bir insan masumdur, o başına gelen her şeyde masumiyetini korur. Onun önceden bir hazırlığı yoktur, rahatlamıştır, dinlenmiş ve açık hale gelmiştir. Zekâ masumiyetin yaşanmasıdır, onun karşısında değildir. Onun disiplini, farkındalıktır. 

 

Masumiyet hep seninledir ancak sadece sen onu unutmaya zorlarsın. Toplum senden ikiyüzlü olmanı ister, çünkü toplum kurnazdır. Çağlar boyunca yalnız kurnaz insanların ayakta kalabileceğini öğretmiştir, ne kadar kurnazsan o kadar başarılı olabileceğini... Tüm iktidarlar gücünü bu kurnazlıktan alırlar, her zaman senin diğerinden kurnaz olmanı isterler. Böylece daha kıskanç, daha rekabetçi, daha tatminsiz olabilirsin ve böyle bir ruh halindeyken nasıl yönetildiğinin, seni kimlerin yönettiğinin asla farkında olamazsın. 

 

Varlığının içine yöneldiğinde masumiyeti orada bulursun. Masum kalmak, seni sürekli olarak daha kurnaz yapmaya çalışan öğretmenlerin, okulların kurdukları oyunun dışına çıkman demektir. Zeki olmak, içine doğru büyük bir yolculuğa çıkman demektir. Şu anın tadının çıkarırsın, zihnin tedirgin değildir, açıktır. Senin zeki olmanı hiçbir öğretmen, hiçbir okul sağlayamaz. Devletler, hükümetler, okullar, öğretmenler senin yüzeyinle ilgilenir, nasıl biri gibi görüneceğinle... Sadece sen saf zekânla, masumiyetinle bir bağ kurabilirsin. Kendini olduğun gibi kabul ettiğinde, yaşamının sorumluluğunu sırtlandığında, kendi ellerine aldığında bu hayatta kalma oyununun dışına çıkarsın, özgürleşirsin. 

 

Çevrendeki insanlar daha başarılı, daha güçlü, daha ünlü olmak için yarışırken, birazcık ilgi için bir dilenci haline düşerken sen kendi bilincinin, farkındalığının yolculuğunu yaparsın. Bu yolculuğun zenginliğini yaşarsın, keyfini çıkartırsın. Kendini gerçekleştirmek, masumiyetini yaşamak için başkalarına, iktidarlara, yapay otoritelere ihtiyacın yoktur. Masumiyet zaten senin varlığındır. Başkalarının dayattığı her şeyi unuttuğunda, kendi hakikatinin yoluna koyulman yeterlidir. 

 

Ödünç alınmış tüm bilgilerden, alıntılardan, özgürleştiğinde kendi hakikatini deneyimlemeye başlarsın. Kendi zekânı bulursun ve bu buluşma seni daha canlı, daha hevesli, daha hayat dolu kılar. Artık izlemek yerine kendi yolunu çizersin. 

 

Tekrar bir çocuk olduğunda, topluma ait değilsindir, gerçek yüzünü fark etmişsindir. Topluma ait olmak, herkes gibi görünmek hiç kimse olmak demektir. Ama kişi içine yöneldiğinde, güzel olan her şeyle, masumiyetiyle karşılaşabilir. Kendini olduğu gibi kabul ettiğinde, bununla yüzleştiğinde büyük bir coşku duyar. 

 

Karanlıkta beden gevşeyip kendini açarken, aydınlıkta gizlenir. Filizlenmek için, yaşamak ve boy atmak, serpilip gelişmek için bu karanlığa ihtiyaç vardır. Gözlerini kapadığında etrafındaki dünya kararır ama içeri girersin. O zaman içindeki sevgiyle, enerjiyle, şefkatle, masumiyetle buluşursun, dünya dışında kalır. İçine giren herkes dışarı bir efendi olarak çıkar. Kölelik geride kalır. 

 

Dışa dönük ilişkiler kurman, ilişkide olmandan çok daha iyidir. Sadece dışarıda kurduğun ilişkiler senin her şeyin değildir, onlar senin ifade bulma halindir. Sen sessizce değişmeye, kendini gerçekleştirmeye devam et. Bu mahrumiyeti toplumun bilmesine, toplumla bir çatışma içine girmene gerek yok. 

 

Gözlerini kapadığında, içine girdiğinde hayatın farkındalıkla açık bir kitap olur ama bunun toplum için öyle olması gerekmez. Tümüyle kapalı olursan kimseyle iletişim kuramazsın, o zaman bir manastır hayatının sahteliği baş gösterir. Tamamen açık olursan herkes senden yararlanmak için sıraya girer, çıplak kalırsın. Sen ancak bu dengeyi gözeterek var olabilirsin. Kitabın göstermek istediğin yerleri, kitabın yarısı herkese açık olabilir ama diğer yarısı mahremdir, sana özeldir, senin için özel konuklara açılır. 

 

Her insan bedeni, zekâsı bir tapınaktır ve masumiyetin senin içerde olmandır. Sessizce kendini soluduğunda, zaman sana akar ve kurduğun her narin ilişki sevginin ifade bulmasını sağlar. Eğer herkes girip çıkıyorsa bu bir masumiyet, bir tapınak değil, bir bekleme salonudur. O zaman masumiyetin lekelenir. İçine yöneldiğinde ise o tapınağın sessizliği, huzuru yayılmaya başlar. En yakın dostun, sevgilin bu huzuru daha derinden hisseder. Yüzler, kalabalıklar silinir ve sen “ilişkim var” demek yerine “ilişki kuruyorum” dersin. 

 

O zaman masumiyetin senin gerçek ilişkiler kurmanı sağlar. İlişki kurarsın ama muhtaç kalmazsın. Seversin ama sevgin bir ihtiyaç olmaz. Özgürlüğün seni sahip olmaktan, kıskançlıktan, bunların oluşturduğu zincirlerden kurtarır. Ancak bundan sonra insanlarla gerçek bir ilişki kurabilirsin. Kendi merkezindeyken, kim olduğunu bilirken, özgürken... 

 

Diğer türlüsü sadece basit bir yanılsamadır. İnsanların ayrılırken, boşanırken, istifa ederken sürekli olarak hiç var olmadıkları gibi davranması bu yüzdendir. Sen karşındakini tanımıyordun, o da seni hiç tanımıyordu. Aslına bakarsan ortada hiç kimse yoktu ve ilk defa gerçek haller, tavırlar ortaya çıkmaya başladı. 

 

İki gölgenin buluşması ortamı ancak daha karanlık yapar. Daha çok parlamak, daha çok ışıldamak için iki ışığa ihtiyaç var. Kurnazlık yerine zekâna güvendiğinde, teselliyi başka ilişkiler kurmaya çalışmakta aramak yerine masumiyetini fark ettiğinde özgürleşirsin. Bu özgürlük ödünç alınmamıştır. 

 

Tekrar bir çocuk olduğunda, masumiyet seni hakikate götürür. Masumiyet, özgürlüğü giden yoldur. 

 

Hiçbir özgürlük ödünç alınamaz, o senin deneyimin, senin hakikatindir. 

 

 

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..