Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ekim '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Masumiyet Müzesi'ndeki aşkın kaynağı seks mi?

Masumiyet Müzesi'ndeki aşkın kaynağı seks mi?
 

Masumiyet Müzesini bitirdim. Bir kaç gün oluyor. Üzerinde de yavaş yavaş düşünüyorum. Kitapla ilgili bir takım detayları Orhan Pamuk'ta bekâret sorunu... isimli yazımın içinde vermiştim. Aslında kitaba ilişkin daha fazla yorumda bulunmak istemiyorum. İçinde anlatılan durumu, konuyu biraz tartışmak istiyorum. Şimdi bunu yaparken de yazıyı hangi kategoriye koyacağımı şimdiden merak ediyorum.

Orhan Pamuk kendi ağzından konuyu özetlediği için kitabı içeriği hakkında bilgi vermekten sakınmayacağım. Kitabın kahramanı Kemal'in ağzından anlatılan romanda bir aşk ilişkisi var. Kemal, Sibel isimli kendisi gibi burjuva aileden gelen bir kızla sözlü/nişanlı. Ancak kitabın ilk sayfalarından itibaren onu uzaktan akrabası 18 yaşında güzeller güzeli bir kız, Füsunla yatakta buluyoruz. İki aya yakın devam eden beraberlikleri, Kemal'in Sibel'le nişanlanmasıyla son buluyor. Sonra her gün düzenli olarak seviştikleri Füsun ortadan kayboluyor. Bundan sonrası tam bir buhran ve Kemal'in saplantılı bir hayat sürmesi, Sibel'den ayrılıp, Füsun'u tekrar bulduktan sonra sekiz yıl boyunca onun ailesiyle birlikte yaşadığı eve düzenli olarak gidip gelmesini anlatıyor. Bütün bu sekiz yıl boyunca da sevdiği, saplantılı bir şekilde aşık olup izlediği bu kadının dokunduğu, sahip olduğu küçük bir bakış attığı tüm nesneleri çalarak onunla seviştiği eve taşıyor. Bu eşyalar da Masumiyet Müzesi oluyor işte.

Şimdi tartışmaya buradan sonra başlayacağız.

Aşk dediğimiz şeyi tetikleyen şey nedir?

Kemal daha ikinci görüşte yatağa yattığı ve "sonuna kadar gittiği" bir kadına mı aşık olmuştur; yoksa onunla yaşadığı mükemmel ve tarifi imkansız cinsel birlikteliklerine mi?

Bir erkek olarak bunu kendime soruyorum kuşkusuz. Şunu itiraf etmekten asla çekinmiyorum, erkeklerin kafalarının önemli bir bölümünü kadın cinselliği kaplar. Bunun doğadaki bütün erkek dişi ilişkisinde bu şekilde olduğunu da görüyoruz. Doğadaki diğer canlıları insandan ayıran şey ise "aşk" duygusudur.

Bunu tersine çevirdiğimizde, yani bir kadını görüp, onunla bir türlü birlikte olamadığında da bunun saplantılı bir tutkuya dönüşebileceğini de biliyoruz.

Kemal, Füsun'u kaybettiği andan itibaren birlikte zaman geçirdikleri yatakta neredeyse bir sürü ritüel yaşıyor. Orhan Pamuk ya o sevginin kutsallığına zarar vermemek ya bir yazar olarak her türlü detayın derinliklerine inme cesaretini gösterememek adına o yatağın üzerinde herhangi bir fantezi kurmuyor, kuramıyor. Yani biz Kemal'in kendi kendini tatmin ettiğine şahit olamıyoruz.

Füsun'u kaybettiği ve Sibel'le birlikte olduğu süre boyunca da Sibel'i seviyor olduğunu söylese de onunla sarılmaktan öte bir ilişki kurmuyor, kuramıyor. Bununla ilgili yazarımız bize kitabın son sayfasında küçük bir tüyo da veriyor; ancak bu kısım yine de benim kafamı meşgul ediyor.

Füsunla sadece cinsel ilişki kurmak amacıyla öğleden sonralarını ona ayırıyor. Sürekli onu düşünüyor. Onu düşünürken bedenine sahip olma duygusuyla mı hareket ediyor, yoksa gerçekten aşık mı oluyor? Sibel'le de daha önceleri sonuna kadar gittiğini biliyoruz. Acaba Sibel Kemal'i yeterince mutlu, tatmin edemediği için mi Füsun'un fantezilerle dolu özgür cinselliğine teslim oluyor? sonra kaybettiğinde bir anda tutkulu bir saplantıya dönüşüyor?

Kitabın içinde bunların olduğunu düşünenler yanılmasın, girişte de yazdığım gibi bu benim kafamdaki sorular. Bu soruları kendime sorarken, paylaşıyorum.

Çünkü kitapta bir bekâret sorunu da var. Belki de ben buna fazla odaklandım, sadece bu cümleleri görüyorum. Ancak kitabın Sibel'i korumayı hedefleyen açıklamalarında da bekâret var. Yazarın kafası sürekli bununla meşgulken ben de ister istemez cinselliğe odaklanıyorum.

Füsun daha ilk buluşmalarında bedeninde gizlediği ne varsa Kemal'e teslim ederek ve sonrasında da onun istediği herşeyi vererek doğru mu yapmıştır? Hayatta bunun karşılığı bir kadın imgesi var mı? Füsun'un Kemal'i o zaman diliminde deli sevdiğini de biliyoruz. Ancak bunu hiçbir şekilde Kemal'e hissettirmiyor. Kemal, sonsuza kadar devam edecek bu buluşmalardan her ikisinin de aynı şeyi arzuladığını ve aldığını sanıyor, belki. Füsun sonra bedenini bütün erkek varlığına tamamen kapatıyor.

Aşkın cinsellikle çok yakından ilgisi olduğun inanıyorum. Bu bağın kopmaması gerektiğine de inanıyorum. Aşksız bir cinselliğin maddesel bir dürtüden kaynaklandığını düşünüyorum. Kendimi Kemal'in yerine koyuyorum. Aslında bu yazı biraz da böyle bir içselliğin sonucu dışa vuruluyor.

Son olarak...

Bir şekilde mutlu olunamamış, anı bir türlü yaşayamamış ve yakalayamamış bir hayat sürüyoruz. Kitabın sonunda Kemal tam aksini iddia etse de... Çünkü ne zamanın farkındayız, ne istediğimiz, ne duygularımızın... Bedenimizin bize ne söylediğini bile bilmiyoruz. Çoğunlukla dinlemiyoruz. Yaşanması gereken o an yaşanmadığı için de bir sonraki ertelenmiş zaman ya hiç bir zaman gelmiyor ya da geldiğinde bambaşka bir yaşam bizi karşılıyor. Ondan sonra aynı duyguları hissetmek de, kaldığı yerden devam etmek de zorlaşıyor.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..