Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '10

 
Kategori
Edebiyat
 

Masumiyet Müzesi

‘Biraz dikeni olmazsa, aşk

gülünün kokusunu alamazsın.’ Kitaptan.

‘Çıktığı andan itibaren en hızlı satan kitap’ olduğu söylenen aşkın gül kurusu ‘Masumiyet Müzesi, ’ Nobel alma adına halkıyla ters düşen Orhan Pamuk’un en son romanı.

Kendi aile firmasında genel müdürlük yapmakta olan Kemal ile bir dükkânda tezgâhtar olarak çalışan Füsun’un aşkı anlatılıyor. ‘Annem, Füsun’un erkeklerle yatmaya başladığını ima ediyordu. Benzer bir dedikoduyu, Füsun’un ön elemeyi kazananlarla birlikte fotoğrafı Milliyet’te yayımlanınca, Nişantaşlı çapkın arkadaşlardan da işitmiş, utanç verici konuyla ilgilenir gözükmek istememiştim.’ (s.18) Sibel’le nişanlanacak olan Kemal, annesinden bunları duyar duymaz Füsun’u yatağa atmak için harekete geçer. ’27 Nisan 1975’te’ tanıştığı Füsun’u 1 Mayıs günü ‘gerilemediğini görünce dudağının kenarından’ (s.32) öper. ‘3 Mayıs 1975 günü’ kızı yatağa atmak üzereyken yukarıdaki kurgulamayı hiçe sayarak “ ‘sonuna kadar’ sevişebileceğimizi hissettim. Ama bakire olduğuna göre bu imkansızdı.” (s.37) Annesinin anlattıklarını duyduktan sonra neden bakire olduğunu düşünsün?.. Hem o yıllarda kızlar doktorlardan rapor alıyor, erkeği evliliğe zorluyorlardı. Kemal, kadın yüzü görmeyen biri de değil, hemen her gün sözlüsü, nişanlanacağı Sibel’le ‘sonuna kadar’ seviştiği anlaşılıyor. Yazar, az sonra zifafı anlatmak istiyor ya, annesine söylettikleri, kurgunun altını oyduğunun umurunda değil!.. Önemli olan o ânı anlatmak… Her olay sanatsal bir oyun düşüncesi… Buraya kadar üç satırlık bir diyalog var, aşk yok. Füsun’un yatağa girmek istemesi ile ilgili bir irdeleme yapılmamış!? Pamuk için dikkate değer bir eksiklik. Tabi, bir buçuk ay sonra nişanlanacak bir genel müdürü kim kaçırmak ister..? ‘Füsun’un tek tek elbiselerinden sonra, aynı kararlılıkla küçük külotunu da bana aynı şeyi, benimle sonuna kadar sevişeceğini düşündürdü.’ (s.38) Sanki fuhuş yapan bir kadının muamelesi!?.. ÖSS sınavına hazırlanan bir kız… Devam edelim: ‘…Romanımızın bu kısmını okutan lise öğretmenleri endişeye kapıldıysa, öğrencilerine şu bir sayfayı atlamalarını önerebilirler.’ (s.38) Öykünün en albenili, en güzel yerinde ne geziyor Orhan Pamuk?!.. Kemal, KA gibi yazar değil..? Yapmayın Allah aşkına! Okur da bilinçlendi… “…ona yüklenirken, onu zorlarken söylediğim tatlı sözler arasında, ‘Canın yanıyor mu canım?’ diye sordukça, gözlerini gözlerime dikmiş olduğu halde bana hiç cevap vermemesini yadırgamadım” (s.38) Valla bir yaşına daha bastım! Zevkin doruğunda böyle şeylerin söylendiğini ilk kez duyuyorum. Zevkin cılkını çıkarmış, hiç gerçekçi değil.

Kemal, ‘Füsun ile kırk dört kere seviştiğimiz yatağın kenarına oturdum’ (s.225) demiş. Birlikte göz atalım. ‘3 Mayıs 1975’ nişan tarihi: ‘6 Haziran Cuma günü, yani nişandan sekiz, üniversite sınavından dokuz gün önce’ (s.110) Nişandan sonra Füsun evden kaçıyor. 14 Haziran tarihinde Kemal ile Sibel’in nişan töreni yapılır. Yani Kemal’le Füsun 42 günde kırkı dört kez sevişmişler. Yağlama yıkama makinesi mi bu?!.. Gerçekçi değil. Kaldı ki, nişan töreni esnasında Kemal’in genel müdürlük yaptığı işyerindeki memur bakın ne diyor: ‘oğlunuz haftada üç dört gün paydostan ve herkes evine döndükten sonra yazıhanede geç saatlere kadar kalır ve çalışmaya devam eder’ (s.154) Kemal aynı anda iki farklı yerde nasıl oluyor?.. Gerçekçi gibi mi gözüküyor? Pamuk, kurgusuz romanını serçe ivecenliğiyle yazmış.

Evden kaçırılan Füsun, çocukluk arkadaşı Feridun ile evlendirilir. Füsun, anne ve babası ile birlikte Çukurcuma’da aynı evde oturur. ‘Tam yedi yıl on ay, Çukurcuma’ya Füsun’u görmeye akşam yemeğine gittim. …Hikâyesini anlatacağım bu 409 haftada, notlarıma göre onlara 1593 kere akşam yemeğine gitmişim. Ortalama haftada dört kere demektir’ Füsun’un babası Tarık Bey, her gün elinde paketle gelen Kemal’e hadi bir şey demedi. Karısına zilzurna âşık olduğunu bilen Feridun, neden bir şey söylemedi? Yazar, Kemal’le Füsun’un aşkı magazin basınında yer alınca Feridun’un düşüngülerini dile getirmemiş. Bir gazetecinin haber atlaması gibi bir şey olmalı..!

Orhan Pamuk, ’Kar’da yazar kimliğiyle ‘Masumiyet Müzesinde ise genel müdür Kemal karakteri ile benöyküsel bir anlatım yapmış. ‘Pamuk ailesini biz değil, onlar arkaya oturttu’ (s.118) ‘…Pamukların sıkıcı masasından kalkıp doğrudan Füsun’a yürüdüm.’ (s.132) Pamuk, Kemal’in ağzından romanı anlatıyor. Orhan Pamuk anlatıcı olmadığına göre canının istediği zaman, kendini öyküdeki kahramanın yerine koyan, (h)öykülenen okura zifafta olduğu gibi kalk ben geldim, diyemez ‘Okurun tahmin edeceği gibi bir küskünlüğe kapıldım.’ (s.389) ‘Bundan sonraki paragraftan kitabın sonuna kadar, hikâyemi anlatan artık Orhan Bey’dir.’ (s.569) Post modern roman böyle mi olacak?.. Romanı yazarken zaman kayması mı, yoksa biçem kayması mı oldu? Geleceğin romanı kesinlikle bu olamaz..! Okuru kitapta tutamazsınız, sadece vitrinlik olur!.. Kurgusuz roman denemesi mi yapıyor?.. Sanırım kendi roman formatını yaratmak istiyor.

Metinlere başlıklar verilmiş. Katmanlar oluşturulmamış, gel – git yok, düzayak bir anlatım. Romana gerçekçili katmak için zaman, mekân ve adlar verilmiş. ‘Kar’da olduğu gibi, bu romanda ‘Masumiyet Müzesi’ odak gösterilmiş, müze düşüngüsünden şematiklik verilmeye çalışılmış. Pamuk geleceği görmüş gibi yazmayı seviyor, tabi vitrinlik roman oluyor!.. ‘İstanbul’da henüz açılmadığı için (otuz yıl sonra olacaktı) peşine kimseyi’ (s.232) Kutupluluk zayıf kalmış (2 puan), aşkın halleri anlatılıyor. Kemal’le Osman, Kemal’le Sibel arasında çatışma ortamı artırılabilirdi.

‘onu arkadan yavaşça sarmış, içine girmiş ve sol kulağını hafifçe ısırmıştım’ (s.11) Allah aşkına, bir kızın arkadan becerildiği bir oda ‘Masumiyet Müzesi’ olur mu? Olsa olsa kötü örnek olur!.. Ayrıca, sıradan iki âşıkın mekânı sergi evi olur. Ama yazarın düşleri olabilir..! Roman ünlenecek vs… Kitabım kapağı Orhan Pamuk’un bir kaprisinin olduğunu vurguluyor. Orhan Pamuk adı ‘Masumiyet Müzesi’nin üzerine yazılmış. Kendi özel yaşamında kullandığı ‘vişne çürüğü 56 Chevrolet’in fotoğrafı kapak yapılmış.

Sekiz dokuz satırı bulan cümleler kuran Pamuk’un kendine özgü bir dili var, yalnız romanın baş kısmı yazarın diliyle örtüşmüyor… Aceleye getirilmiş gibi..? Romanın yüzde 17.8’i diyaloglarla geçiyor, (4 p) öykü kriterlerinde..! Diyalogsuz aşk zayıf kalıyor. Sayfada ortalama 2.6 (0 p) kez paragraf yapmış. Yazar, tüm kahramanları aynı kültürde konuşturmuş. Aşkı için her şeyi yapabilecek, tuhaf takıntıları olan Kemal’le gururunu aşkın üzerinde tutmasını bilen Füsun karakteri yaratmış.

Pamuk’un alımlı çalımlı, güzel sözleri (10 p): ‘Mutluluk, insanın sevdiği kişiye yakın olmasıdır yalnızca’ (s.283) ‘Her akıllı insan hayatın güzel bir şey olduğunu, amacının da mutlu olmak olduğunu bilir’ (s.119) Yazarı yazmakla yükümlü olduğu hoş olmayan sözler: ‘otobüslerin alınlarına boynuz gibi takılmış küçük Türk bayraklarına’ (s.51) Erkekler, ‘aç kalmış hayvanlar gibi üzerine atlarlar.’ (s.499) Absürt ve argolu sözler: “gladyatörleri tribünlerden azarlayan Romalı efendiler gibi aşağılayıp küfür ediyor (Koşun lan kansız ibneler) (s.53) Dilde yenilikçi olmayan Pamuk’un eski dili: ‘Merhamet Apartmanı, ’ ‘Masumiyet Müzesi, ’ ‘Huzur Lokantası, ’ ‘Şanzelize Butik, ’ ‘Füsun, ’ ‘Nurcihan.’ Roman yüzde 24.5 (0 p) yabancı sözcükle yazılmış. (Sayfada ortalama 59 kez yabancı sözcük)

Dikkat çeken benzetmeler ve denk düşmeyen betimlemeler: ‘sandalyelerde oturan yüzlerce kişinin çekirdek çıtlatarak oluşturduğu hışırtıyı (ilk anda yakınlardaki bir fabrikadan gelen makine uğultusu sanmıştım)’ (s.289) ‘Yaprak, Defne, Gül gibi botanik tınılı takma adları’ (s.146) ‘küp gibi içtim.’ (s.208) ‘çekici ağzını bütün yüzüne yayarak’(s.24) ‘Füsun’un ağzının benim ağzımın içinde sanki eridiğini söyleyeyim.’ (s.115) Sanırım dudak olacaktı. ‘içeriye patlar gibi dolan manzaranın güzelliğine’ (s.216) ‘yüreğim, nedense, sahile vurmak üzere olan koskocaman bir dalga gibi ağzımın içinde kabarmıştı.’ (s.14)

Pamuk, yazın diline işlevsellik katan ayrıntıları kullanmakta ustalık göstermiş (10 p): ‘Bir kere yazıhanenin boş bir odasında, Rahmi Efendi’nin seccadesini yayıp, takma elini bir kenara koyarak namaz kılışını ağabeyimle seyretmiştik.’ (s.111) “ ‘Çok yakışıklısın ama dik dur, ’ dedi Sibel, annemin sözlerini bilmeden tekrarlayarak.’ (s.121) Yazar sanki halkıyla barışmak ister gibi sözler yazmış. Romanın çok yerine kendinden de bir şeyler katmış…

İşlek bir kalemi olan Pamuk, deyimi sayfada ortalama 1 kez (7 p) kullanmış. ‘Canım, sık dişini, yüzdük yüzdük sonuna geldik.’ (s.515) ‘ağzını bıçak açmazdı.’ (s.293) Sözvarlığımız atasözünü romanlarında kullanmamayı alışkanlık etmiş.

Kahramana sürekli empati yaptıran Pamuk, betimlemeyi sayfada ortalama 6.3 satır (1.3 p) yapmış. ‘Midemde öğle yemeği, ensemde güneş, aklımda aşk, ruhumda telaş ve kalbimde de bir sızı vardı.’ (s.307) ‘o, bir çocuk bir konserve kutusuna tekme attı, bir martı çığlık attı, bir fincan kırıldı, çınar ağaçlarının yaprakları belli belirsiz bir rüzgâr hışırdadı.’ (s.39) Ruh çözümleyici gibi yaptığı betimlemeler: ‘bunu fark etmek içimdeki yenilgi duygusunu artırıyor, bu da aşk acısı kadar sert ve içe dönük bir pişmanlık acısını harekete geçiriyordu. Tuhaf bir içgüdüyle, ancak bu acının içine (tıpkı kendi içine dönen bir çiçek gibi) döner, kalbimi yırtar gibi beni zorlayan acımı bütün yoğunluğuyla yaşardım’ (s.174) Sayfada ortalama 0.6 satır (0.2 p) çözümleme yapmış.

Uzun anlatıları, deneme iklimine dönüştürmek gibi bir düşüngüsü olmayan Pamuk, benzetmeyi sayfada ortalama 1.8 kez (7.2 p) kullanmış. ‘araba boğularak öksüren bir ihtiyar gibi hamleler yaparak titremeye başlardı.’ (s.473) Eğretilemeyi ise sayfada ortalama 0.6 kez (1.8 p) kullanmış. ‘Kazmatırnak, artık çorapların hiç delinmiyor’ (s.256)

Gülmeceyi sevmeyen Pamuk, sayfada ortalama 0.0137 kez (0.2 p) mizah yapmış, oldukça düşük bir oran. “ ‘Görüyor musun babanızın bana yaptığını, ’ dedi annem. ‘Ölürken bile bana haber vermedi.’ ” (s.251)

Yazar, okuru canlı tutan ve onu düşüngüye davet eden soruları sayfada ortalama 1.4 kez (4.2 p) yöneltmiş. ‘Şanzelize Butik’te Şenay Hanım’dan sana alıp, sonra sokakta Füsun ile rastlaşıp Merhamet Apartmanı’na geri getirmemiş miydim? Jenny Colon çanta dün de oradaydı. Nasıl oluyordu da şimdi buradaydı?’ (s.162)

Bukalemun gibi renk değiştiren insanın psikolojisini dile getiren Pamuk, yananlamı sayfada ortalama 1.2 kez (8.4 p) kullanmış. “ ‘Füsun yok mu?’ dedi ağzının içindeki sabırsız kuş; boğazım kurumuş.” (s.182)

Kurguyu reddeder gibi yazan Pamuk, içmonoloğu sayfada ortalama 0.0244 kez (0.1 p) kullanmış. “ ‘Çantayı geri ver, parasını al, git. Harika bir kızla nişanlanmak üzeresin.’ dedim kendime.” (s.24) “Bir ara ‘Mutluyum, ’ dedim kendi kendime.” (s.155) Yazar, yaklaşık 131 sayfada bir kez kullandığı gibi, aklına düştüğü vakit üst üste iki üç kez yer verdiği de oluyor.

Şiir alıntısı yapmak veya şiir yazmak gibi bir düşüngüsü olmayan Pamuk, ikilemeyi sayfada ortalama 1.1 kez (2.2 p) kullanmış. ‘Avrupalı kadın havasına bürünüp göstere göstere fosur fosur sigara içerdi.’ (s.378)

İstanbul sosyetesini yazan Pamuk, terimi sayfada ortalama 6.6 kez (19.8 p) kullanmış. ‘Atatürk Köprüsü’nden Haliç’e geçtik.’ (s.50) “sosyete kadınları ona yıllarca ‘Teselli Oruspusu’ dediler.” (s.90)

Yıkıcı bir aşk romanı yazmaya çalışan Pamuk, bilinççakımına sayfada ortalama 0.0034 kez (0 p) yer vermiş. “ ‘Şimdi Füsun masaya yanına gelecek, ’ dedi içimden iyimser bir ses.” (s.265)

İnsanı irdelerken yeteneklerini konuşturan Pamuk, imge kümeleri oluşturmamış. Sayfada ortalama 0.6 kez (4.8 p) kullanmış, düşük bir oran. ‘Hiç naz yapmamıştı, elbiselerini çıkarırken bile kararsızlık geçirmemişti…’ (s.43) ‘Allah’tan gelen bir mutluluk kartpostalı olarak hafızama hiç çıkmamacasına kazındı.’ (s.134)

On iki eylül öncesi olayları, elit kesime yansıdığı oranda ele alan ve kanlı ‘1 Mayıs Mitingi’ne ise hiç yer vermeyen Pamuk, montaj tekniğinden sayfada ortalama 0.0137 kez (0.1 p) yararlanmış. “pek çok kereler ‘Güzel bir kadın görünce dik dik gözlerinin içine onu öldürecekmiş gibi bakmayın, ’ diye yazmıştı.” (s.388)

Güçlü, ayağı yere basan karakterler yaratan Pamuk, pekiştirmeyi sayfada ortalama 0.7 kez (2.1 p) kullanmış. ‘telefonlarının zili bizimkilerden bambaşkaydı.’ (s.349) ‘evinden ıvır zıvır eşyaları’ (s.36)

İnsan ilişkilerini ustaca dile getiren Pamuk, sayfada ortalama 0.0034 kez (0 p) alıntı yapmış. Altı dize şarkı sözü ve bir gazete haberi.

Zaman ve mekân adlarını gerçek adlarıyla veren Pamuk, sıfatı sayfada ortalama 4.5 kez (9 p) kullanmış. ‘dudaklarını hafif pembe bir rujla’ (s.24) ‘boş bir arsada, kurbanlık kınalı koyunlar’ (s.50)

Düşüngülü Eleştiri kriterlerine göre ‘Masumiyet Müzesi’ romanına 96.2 puan verildi. Aynı tarihlerdeki yaşamları anlatan Ayfer Tunç’un ‘Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi’ romanına 102.2 puan, Ayşe Kulin’in ‘Umut / Hayat Akan Bir Sudur’ romanına ise 109.4 puan verildi. Pamuk oylumunda yeni bir şey yok. ‘Kar, ’ devinimi daha yüksek bir romandı. Kendi roman formatını yaratmış diyebiliriz, geleceğin romanı olacağını sanmıyorum. Zaman zaman okuru edilgen duruma düşüren uzun anlatılar yapılmış. Son bölüme amacı aşan metinler eklenmiş, ticari amaçlı yapılmış izlenimi veriyor. * Masumiyet Müzesi / Orhan Pamuk / İletişim Yayınları / 586 s.

Ali Akdemir

19. 09. 08

Artık Adana’dayım


Son romanına ‘Masumiyet Müzesi’ adını veren Orhan Pamuk, öykünün geçtiği apartmanın bir benzerini yaptırdı. Resmini gördüm. Burasını müze haline getirmek ve romanda olduğu gibi adını da ‘Masumiyet Müzesi’ koymak istiyormuş. (Cumhuriyet gazetesi kitap eki) Müzenin içini roman kahramanının lokanta ve otellerden aşırdıkları (çatal, bıçak, tuzluk v.s) ile kızla yattığı odanın eşyalarını koyacakmış!..

Olay örgüsü safsa, ‘Masumiyet hiçbir şeyden utanmaz’!.. Doğasına aykırı ise, insan utanır, yüzü kızarır..! Erkeğin kıza arkadan girdiği ve aşırdıklarının sergileneceği apartman, ‘Masumiyet Müzesi’ mi olur?!.. Anadolu kültürü bu kadar ucuz mu?.. Lütfen okurla alay etmeyin!.. Okur bilinçlendi… Aşağılayıcı ve gerçekçi olmayan oryantalist bir kurgu..! Önemli olan reklam!.. Sözde, ‘Masumiyet Müzesi’(!)..

 
Toplam blog
: 172
: 425
Kayıt tarihi
: 15.07.09
 
 

Ali Akdemir, Adana tarihinin en büyük sel felaketini yaşadığı 21. 02. 1948 tarihinde doğdu. Edebi..