Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '09

 
Kategori
Güncel
 

Masumiyetin adıdır çocuk

Kin, nefret ve caniliğin dışarıya yansıması demiştik.
İnkârcılığın canavara dönüşümü demiş, nefret etmiştik,
İsrail askerinin Filistinli sabiye yaptığına.
Kolunu taş üstüne koyup, bir başka taşla kırmıştı hani.
Ehli vicdan her kesin, her kesimin vicdanının sızladığı olayın üstünden tam 10 yıl geçmiş olmalı.
Hala İsrail ismini ne zaman duysam, o masum çocuk ve kolunu taşla kıran o İsrail askeri gelir de;
Yaşasın zalimler için Cehennem deyiveririm….

Sonra izinsiz gösteri yapan İngiliz halkına rastgele ateş açan İngiliz canavarını gördük,
Nefret ettik, kahrolası vicdansız dedik.
Allah’tan korkmaz, arlanmaz, sadist cani methiyeleri düzdük.
İçindeki caniliği, vahşeti, yine içinde taşıdığı imansızlığa bağlamış olduk.
Onun için de yaşasın Cehennem demiştik.

Geçenlerde, geçen hafta 50–60 çocuk, Hakkâri kırsalında polise taş atıyor.
Diyarbakır’da, İstanbul’da;
Batman’da, Mersin’de olduğu gibi.
Kim bilir belki oyun, belki de film çeviriyoruz diyebilecek kadar çocuk yaştalar.
Kime niye taş attıklarını bile düşünecek yaşları yok o sabilerin.
Tek bildikleri, ellerine birer taş verilmiş ve elbiselerinin renkleri tarif edilerek atmaları istenmiş onlardan.
Kendilerinin huzur ve güveni için var olan Polis ağabeylerine taş atmanın cezası öldüresiye dövme, dipçikle başını kırma olduğunu düşünebilseydi atar mıydı o taşı.
Kimliğinde İslam olduğuna göre vicdanı imanla beslenmiş bir polis’in onu öldüresiye dövüp dağlarda, kırlarda bırakacağını bilseydi, taşı eline veren babasına itirazı olmaz mıydı dersiniz?

Kimbilir belki de Diyarbakır’daki polise taş atıp, taş attığı polisten çikolata alan akranını düşündü.
Ve belki de Mersin’de taş atan çocukları bir araya getirip hediyeler vererek, çift kale maç yapan polis ağabeylerini düşündü.
Şırnak’ta polise “biz size taş atıyoruz, siz de bize şeker veriyorsunuz” diyen arkadaşının durumunu da düşünmüş olabilir.
Kim bilir?

Bölgedeki askeri erkândan, Emniyet Genel Müdürüne kadar birçok yetkilinin tepkisi ve bu tepkinin yaptırımla sonuçlanması önemlidir.
Gerekli soruşturmalar başlatılarak, dayakçı o polis görevden alınması elbette önemlidir.
Çok resmi ağızlardan kınanması da önemlidir belki.
Ama Seyfi başından geçen bu olayı ömrünce unutmayacaktır.
O polisin şahsında devletin soğuk yüzüyle hayatını şekillendirecektir.
Şefkat ve merhamet duygularından yoksun bu memura, “iman” gibi kutsiyetin uğramadığı görülüştür.

Polis ve askerin diken üzerinde yürüttüğü görev ve sorumluluğun bilincindeyim.
Huzur ve Barış tesisinin önemli kaleleri olduğu gün gibi aşikardır.
Sorumluluğun verdiği ve can güveliğinin sağlanması gibi halet-i ruhiye içinde olsa da,
Hiçbir ruh hali 14 yaşındaki bir çocuğa şiddet uygulama, canice hırpalama ve orantısız güç kullanma hakkına sahip değildir..

Olamaz… Olmamalı.

14 yaşındaki bir çocuğun kafasına dipçik vururken, bütün dünyanın gözü önünde Filistinli çocuğun kolunu kıran İsrail canavarıyla farkın kalmadığını düşünmüş müdür?
Yerde cansız düşünceye kadar döverken, halkı gelişi güzel tarayıp katleden İngiliz holiganıyla aynı barbarlık ve aynı canilik sınıfına girdiğinden haberdar mıdır?
Değilse eğer, Onun için de yaşasın cehennem!

Masumiyetin, saflığın, temizliğin adıdır çocuk,
Gülüşünde, öfkesinde;
Neşesinde, duygusunda,
Koca bir hayatı sığdıran anne ve babaların, yarınların yöneticilerini yetiştirirken, sergilenen bu tavır nefrete sebep olmuştur.
Koca bir camianın lekelenmesi elbette düşünülemez.
Zira bir cani için bin masum yakmak her şeyden önce günahtır.
Haksızlıktır.

Huzurun tesisiyle görevli o memur, Seyfi’nin masum bakışlarına bakmayı deneseydi eğer, huzur kendiliğinden oluşurdu zaten.
Zira her halleri “beni sev” diyen minyatür insanlardır çocuklar.
Silahının dipçiğini vurmayı değil de, o tepede vurduğu çocuğa uçurtma öğretseydi eğer, kendisi gibi eline taş tutuşturanlar da utanacaklardı.
Televizyonda kendi masum çocuğunu böyle kanlar içinde yatıyor görseydi eğer, kabullenir miydi?
Oturur böyle bir yazı da o memur yazardı.

Sorun, sebep ne olursa olsun;
Sahnede olan çocuklarsa eğer,
Ceza onların değil arkasındakilerinindir.
Eğitilecekse de onlar, cezalandırılacaksa da onlar.
Ancak ceza vermek o polisin değil, yüce adaletindir.

Nereden ve kimden gelirse gelsin zulüm zulümdür.
Hele bu zulme maruz kalan bir çocuksa zulüm katmerlidir.
Adalet yerinde ve zamanda müdahale etme sanatıdır.
Ki, memura gerekli cezayı adalet verecektir.

Bu minyatür melekler;
Size taş atsalar bile,
Onlara gül atmayı deneyin.
İlgi, şefkat ve içten bir gülümseme ile hiçbir şey kaybetmezsiniz.

Saygılarımla.

Servet BEKİ
www.Servetbeki.com

 
Toplam blog
: 77
: 765
Kayıt tarihi
: 03.05.09
 
 

1968 Bingöl Merkez Ilıcalar Içpınar Köyünde doğdu. Aslen Bingöl Merkez Çukurca köyündendir. İlk v..