Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '08

 
Kategori
Güncel
 

Matbuat yasağı koyun efendim!

Matbuat yasağı koyun efendim!
 

Basın, iktidarların hep korkusu olmuştur.


ABD'nin AB'den, AB'nin de ABD'den kaynaklandığını söyledikleri yeni bir krizimiz oldu maşallah! Bu kriz finans kuruluşlarını ve bankaları bir bir batırıyor. Dünya devi bankalara bir gecede el konuyor ve bir gecede başkasına satılıyor. Gelişmeleri okuduğumuzda krizin ABD'den kaynaklandığı kesin gibi. Ancak, ABD denen terörist devlet her zaman olduğu gibi yine zeytinyağ misali üste çıkmaya çalışıyor. Bu nedenle de krize suçlu bulmaya çalışıyor. Oysa, dünyayı savaşa, açlığa, küresel ısınmaya götüren kişi Başkan Bush orada duruyor. Kendisinin suçlu olduğunu bilerek ve gülerek olanları izliyor.

Bizim Bush'larımız ne yapıyor?

Onlar, tırlarında yakalanan esrar zulalarının hesabını vermeye çalışıyorlar. Ortağı oldukları şirketlerin tırlarının yurtdışına kolay esrar taşımaları için Gümrük Müsteşarlıklarına emirler yağdırıyorlar. Almanya'daki Deniz Feneri'nden gelen 30 milyon Euro'nun kimlerin paylaştığını gizlemeye çalışıyorlar. Almanya'da kurulmuş bulunan ve orada vatandaşlarımızdan ortaklık adı altında toplanan 40 milyar Euro'nun nereye buharlaştığının hesabını sormamaya uğraşıyor. Özellikle Konya'da kurulan ve şubeleri tüm Türkiye'yi saran Almanyalı vatandaşlarımız ortaklı şirketlerin akibeti hiç sorulmuyor. Bunca parayı toplayan çift göbekli, çift enseli para ağaları kimlerle ortak ki onlara el sürülmüyor? Soran yok.

Şimdi bizim Bush'lar bütün dünyayı sarsan ekonomik krizi de görmezden geliyorlar. Oysa geçen gün gazeteler yazıyordu bir ayda elli altı bin firmanın kapandığını. Tepki yok. Çünkü, bizler krizlerle büyümüş bir ulusun bireyleriyiz. Olanları öyle izleriz. Başımıza gelenlere "Buna da şükür" deyip geçeriz.

Bakınız, bütün sanayide ve tarımda üretim durdu. Yarının ne olacağı belli değil. Bugün on dolara sattığınız bir ürünü, yarın yirmi dolara üretemez duruma geldik. Bugün 1 birime sattığımız buğdayı, yarın 2 birime üretecek gücümüz yok. İnsanlarımız işsiz, insanlarımız aç. Anadolu'nun bir çok yerinde halk kendi ekmeğini kendisi pişiriyor; peynirini, yoğurdunu kendisi yapıyor. O nedenle de kimse başkaldırmıyor. Fakat, büyük şehirlerdeki işsizler ordusu büyüdükçe, sorunlar da büyüyecektir, sosyal sorunlar çatışmaya dönecektir. Ama, bizim Bush'lar "Hamdolsun biz iyiyiz" diyorlar. Siz elbette iyisiniz de ayda 600 (altı yüz) Yeni Türk Lirası alan emekli, ayda 500 (beş yüz) Yeni Türk Lirası alan çalışan ne yapsın? Allah'tan kredi kartı denen varolmayan paranın yenmesi gibi bir model Türkiye'ye yerleşti de bu millet karnını doyuruyor. Nasılsa kredi borcunun % 20'si gelecek aya kadar ödenir düşüncesi var. Yani, bu krize bağışıklık kazanmış millet, temel gıdalarını bile 5 taksitle alıyor da farkında değil.

"Hamdolsun biz iyiyiz"

Bizim Bush'ların elindeki satacak malları da bitti. Dağı, tepeyi, bankayı, oteli, ormanı, denizi, arsayı, tarlayı, iletişim ağını sattılar da artık satacak mal kalmadı. Komisyonlar da bitti, primler de bitti artık. Şimdi sarfiyatsız ampul devrini denemeye sıra geldi. Bir genelge yayınlayarak bütün devlet kuruluşlarındaki ampullerin değişeceği talimatı verildi. Tesadüfe bakınız ki bir kardeşini cumhurbaşkanı yapan kişi, diğer kardeşinin kızının da sarfiyatsız ampul işine girmiş olduğunu fark etti. Gerçi söylendiğine göre sarfiyatsız ampul işi devlete şimdilik 5 (beş) trilyon TL'ye yani 5 (beş) milyon YTL'ye mâl olacakmış. Götürülen diğer tutarların yanında bu devede kulak, ama olsun değerli kardeşin değerli kızına ilk adımda bir teşvik. Sonra bir genelge daha yayınlarız ve deriz ki "Devlet kuruluşlarındaki tüm sarfiyatsız ampuller her ayın 9'unda 19'unda ve 29'unda değiştirilecektir".

Matbaanın Osmanlı'ya girmesinden sonra bir çok gazete yayın hayatına başlamıştı. Ancak, çıkacak haberler ve yazılan yazılar önce sansür kurulundan geçmek zorundaydı. Sansür kurulunun kuşku duyduğu çok önemli olaylar Sadrazama kadar giderdi. Sadrazam işine gelmeyen konulara kızar, bağırır, tepki gösterirdi. Padişahın ya da bir başka devlet yöneticisin çıkarına dokunan ya da onun yolsuzluğunu ortaya koyan bir haber ve yazı görürse hemen yaygarayı basardı: "Bunlar vatan haini yahu! Bunlar devletimizim bekâsını düşünmeyen aptal adamlar yahu! Bizler ne için çalışıyoruz? Atalarımızdan bizlere emanet edilen bu vatan topraklarını yaşatabilmek için!".

Gazete haberini ya da yazısını Sadrazama getiren sansür kurulu esas duruşa geçip hepbir ağızdan bağırırlardı:

"Padişahım çok yaşa!"

Sadrazam, gazete haber ve yazılarını içeren dosyayı ya da ilk baskı örneğini büyük bir kızgınlıkla buruşturup yere atar ve bağırırdı:

"Matbuat yasağı getirin efendim, matbuat yasağı getirin!"

Allah aşkına söyler misiniz o günlerden bugünlere ne değişti? Geçtiğimiz günlerdeki Almanya'daki Deniz Feneri davasının Türkiye uzantısı ile ilgili gelişmelerde yaşanan iktidarla basın arasındaki kavga aynı değil mi? İkitidar ne diyor "Matbuat yasağı getirin efendim". "Padişahım çok yaşa" neye dönüştü? "Devletimizin istikrarına". "Devletimizin bekâsı" neye dönüştü? "Devletimizin birlik ve beraberliğine".

Nitekim kuş gribi dalgasında "Matbuat yasağı getirin"

Kene ısırmalarında ölenler için "Matbuat yasağı getirin"

Deniz Feneri davasında "Matbuat yasağı getirin"

Ekonomik krize "Matbuat yasağı getirin" diyen düşünce ile Osmanlı padişahının düşünce sistemi aynı değil mi?

Bir tek fark var. O da Osmanlı Padişah'ı "şeriat" düzenini ne savunuyordu ne de onu uygulamaya uğraşıyordu.

Yani: Osmanlı Padişahı bir adım öndeydi...

 
Toplam blog
: 278
: 3275
Kayıt tarihi
: 26.05.07
 
 

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde doğdum. Bir daha da Kadıköy'den ayrılmadım. İstanbul Üniversitesi, Ede..