Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '07

 
Kategori
Bayramlar
 

Mavi bayramlar olsun...

Mavi bayramlar olsun...
 

Bu bayram oğlumla evde kalmaya karar vermiştik. Memlekete gitsek mutlu olurdum, bütün akrabalarım orda, kalmaya karar verdik; mutluyum. Bayram ziyaretlerini yaparken, arayamadığım eşimi dostumu evlerinde bulup bulmama sorunum olmayacak. Ya da "işleri var mıydı acaba" gibi bir derdim. Herkes, her an “ben” gelebilirim diye bayramlıklarını giymiş, tatlılarını hazırlamış; bekliyor olacak(!).. Bu fırsat kaçar mı? Kaçmaz. Ben de öyle düşündüm.

Ama oğlum pazar günü birden zıpır bir şekilde "Anne Fethiye'ye gitsek" demez mi! “Bu da nerden çıktı?” diye sinirlendim. Aklımda İzmir programımı yapmış, hatta ziyaretlerine gideceğim bazı ahbaplarımla da paylaşmıştım. Ve bizimkilere gelmiyoruz demiştim. Çocuk oyuncağı mı bu; evet, çocuk oyuncağına dönmüştü.

Ama evlat; "Anne, gideyim, el öpüp bayram harçlığı alayım" deyince; akan sular durdu. Oğlum ilk defa böyle bir şey söylüyordu! Demek ki "bayram kültürünü" ona aşılayabilmiştim. Daha sonra, "sevgilisi" bayramda İzmir'de olmayacağı için gitmek istediğini anlasam da; bunu duymazlıktan geldim.

Özellikle son yıllarda bayramları “bayram” gibi geçirmeye başlamıştık. Mümkünse ailemin yanına gidiyordum ve oğluma mutlaka bayramlık giysi alıyordum. O da şımarıp bir kat değil birkaç kat giysi aldırıyordu. Hani çocuğun yediği helal giydiği haram derler ya, aldıklarını bir sene sonra giyemiyordu ama olsun; mutlu oluyordu. Asıl önemlisi ise bayram kavramını öğreniyordu. Ve ilk gün, ilk harçlık da anneden oluyordu tabi. Oğlum sonunda benimsemişti demek.

Şimdi "el öpüp" bayram harçlığı alan evlat, büyüdüğünde, "el öpenlerine" harçlık vermeyi öğrenmiş demektir ki hepimiz "küçüklüğümüzden" biliriz, en çok hoşumuza giden şeydi bu. Hele özel mendiller arasında kibarca, karşısındaki çocuğu utandırmadan verilen harçlıklar... Evet utanırdık o yakın komşularımızdan bile "para" alırken. Ama sonrasında sevinirdik.

Oğlumun ardından bana yapılacak "anne" işleri ve bir de bayramda bomboş olan İzmir'im kaldı. Asıl önemlisi, dalgaların ayaklarınızın dibindeki çakıl taşlarını dövdüğü her zamanki mekanım kaldı. Nedense yarım işim de kalsın istemem böyle özel günlerde. Yoo ördüğüm kazak değildi bitmeyen, bir de bere başlamıştım, sonra canım örmeyi istememişti... İlk örmeye başladığım zamanı anımsadım; sevgimi... Ona ihanet etmek "güzel yüreğime" sığmazdı; bitiriverdim; balıkçı beresini.

Eksik kalan bir şey var diyorsunuz biliyorum; bayram şekeri, kolonyası. Unutur muyum hiç. Onlar ilk önce alınmıştı; sevgiyle, maviyle... Kolonya Tariş'in limon kolonyası ama siz “Pereja” marka alsanız da olur. Şekerler ise rengârenk kâğıtlı olanlarından; herkes kendi rengine göre alsın diye. Bayram bayram “mavi” diye tutturmanın alemi var mı; nasılsa okuyan herkese bulaştırmış olacağım mavimi; sevgiyle. Anaların yüreğinden kayıp, maviliklere yıldız olan şehitlerimiz… Siz her zaman “el öpecek” kadar küçük kalacaksınız..

"Var" olan evlatlarımızın gözlerinden öperken, büyüklerimizin, özellikle de “Muzaffer(Cellek) Baba'nın” ellerinden öpüyorum; bayram harçlığım lütfen kenarı dantelli mendilin içinde olsun; üzerinde Atatürk resmi olan "kağıt" lardan istiyorum.

Mavi bayramlar herkese, sevgiyle.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..