Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '08

 
Kategori
Öykü
 

Mavi boyalı ev

Mavi boyalı ev
 

Saat onikiyi biraz geçmişti. Bunaltıcı bir gece vardı. Sanki karanlık buğulanıyoru. Ağaçların yapraklarına baktım bir ara, en küçük bir sallantı, bir kımıldama yoktu..Sokak lambalarının terli ışıkları ve uzaktan gelen müzik sesleri bir birine karışıyodu caddelerde..’Caddelerde’ diyorum, çünkü pencerenin önündeki divana oturduğum zaman, hem bizim sokağı hem de karşı caddeleri görebilmem mümkündü. Geceleri zamanımın çoğu burada geçerdi. Ara sıra geçen bir arabanın uğultusu ve tek tük sokak lambaları altında uzayan insan gölgelerini
görebilmek mümkün olurdu.. Çünkü küçük bir ilçeydi yaşadığım yer. Geceleyin saat onikiyi vurunca, artık herkes uykuda olurdu..Ve hatta daha erken bir saatlerde.
Uykusuzluktan pek şikayetim olmazdı..Birkaç saatlik uyku beni iyiden iyiye dinlendirmeye yetiyordu. Hanği saatte uyursam uyuyayım, sabahın en erken saatinde uyanırdım. Belki de çocukluktan kalma bir alışkanlıktı bu. Çükü babam eskiden beri, bizi yani ben ve kardeşlerimi gün doğmadan uyandırır dı. İster işimiz olsun ister olmasın.’ İnsanın üzerine gün düşmemeli’ Derdi. Besbelli kanıksamışım..

Şimdi oturmakta olduğumşu pencere var ya, tıpkı bir anı defteri gibi olmuştur benim için.
Umutlu umutsuz günlerin anıları, işte bu pencerenin önünde dirilirdi hep..Bazn dalıp gidermişim..Neden sonra ayıldığımda, içimde garip bir burukluk duyğusu hissettiğim çok olurdu. Geçmişin anılarından geleceği bir türlü kurtaramazım. Sanki zaman dişlerinin
arasına almıştı herşeyi. Sanki bir demirci kıskaçında, kızarmış bir demir gibi yüreğimle tutardım herşeyi.

Yıl 1969..Dolmak bilmeyen yüreğimin, ak bir ışık altındaki kukla sevici. O günlerde
/Çaresizlik/ denilen duyğuyu şimdiki kadar tanımazdım. ’Zaman geçmiş, zaman durmuş’ hiç de önemli bir durum değildi. Sevinçlerimiz, acılarımız daha büyük olurdu. O boz otlar arasındaki gizlenen suları görmediğimiz zamanlar.

Liseyi henüz bitirmitim. Ailme yük olmamak adına bir müddet iş aradım ilçede. Ama bulamamıştım. Nereye başvursam askerlik durumumu soruyorlardı. Öyle sıradan işleri de ben beğenmiyordum. Kendimi tahsili kültürü yerinde, büyümüş biri gibi görüyordum.
Elbette bir kahvehanede garsonluk yapamazdım. Hey gidi günler heyy..İşte böyle
başımda kavak yellerinin estiği bir devirdi..Analı, babalı geçim ve benzeri sorumlukları hafife aldığım günler.

Yine de uzunca bir arayıştan sonra, tabi birazda işin macera yönünü keşfederek
iş buldum..İlde bir fabrikada katiplik işiydi. Kolay bir işti. Ama parası da azdı tabi..
Bu nedenle evden para istediğim bile oluyodu. Annem kızar ’Boşu boşuna ne çalışıyorsun’
Dese de, babam ’Varsı çalışsın, hayatı öğrensin’ Dermiş.. Bütün bunları ilçeye geldiğimde babaannem söylerdi. Rahmetli benim bir kazmaya sap olamıyacağımı düşünürdü hep.
İlk maaşımla kendisine kadife bir elbiselik alacaktım..Bayağı da umutlanmıştı ama
hiç olmadı..İçimde hep uktedir..

Çalıştığım fabrika ile kiraladığım evin arası yakın sayılırdı. Banyosu mutfağı olmayan, küçük bir kulubeydi. Orhan Kemal’in fabrika mahallesi işte. Öyle bir semt, yer her neyse..
Fabrikaya gidip gelirken büyük caddeyi geçice mavi boyalı güzel bir ev vardı..Bahçesindeki çiçekler sahibinden memnun..Önceleri yalnızca ev dikkatimi çekerdi.
Öylesine güzel inşa edilmiş bir yapıydı ki, ev sahibinin çok zevkli bir insan olduğunu düşünürdüm hep..Üstelik balkondaki beğonyalar sahiplerinden daha da memnundu.
Birbirini tamamlayan bir bütün gibiydi..
Gün geldi evin içindekileri de merak etmeye başladım. ’Acaba kimler oturuyor’ diye sormaya başladım kendime. Birkaç kişi görüyordum ama, bunlar beni tatmin etmezdi.
Sanki, tanıdık bildik biri olsun gibi, bir duyğuya kapılırdım.

Bir sabah, öyle ki sabahın erken saatleri sayılır, evin önünden geçerken, pecerenin
birinden bir kız gördüm..Bu bir genç kızdı..Veya öyle olmalıydı.Öyle olsun istiyordum.
’Bu mutlaka burada oturuyor’ Dedim. Veya herzaman oradaydı da ben görmüyordum.
Çünkü o pencerenin perdesi tülden ve hep kapalı dururdu. İlk kez açık gördüm.
Cadde ile pencere arası, on metre ya var, ya yoktu.

İlk kez O’nu iyiden iyiye görmüştüm..Akşam üstü iş dönüşüydü. Bu defa tül perdenin yarısına kadar açık olduğunu fark ettim. Ve o kız bikaç metre ötemde ve penceredeydi.
Bir müddet olduğum yerde durup öylece baktım. Siyah saçlarını ortadan ikiye ayırmış, omuzlarının üzerine düşüyordu. Simsiyah kocaman gözleri vardı. Siyah beyaz bir resim gibiydi, güzel bir resim..Göz göze geldik..İçime sıcak bir su akar gibi oldu. Ürperdim.
Neden sonra, bir evin penceresi önünde durmuş, içeriyi seyreder durumda olduğumu
farkedip yoluma devam ettim..

Birden içime bir köz düşmştü. Sıradan bir kızdı belki, ev içime öylesine yerleşmişti ki,
O ve ev sanki birbirlerini tamamlıyordu. Artık her gelip geçişimde bakışlarım O’nu
arıyordu. Hep de aynı yerde görüyordum sanki. Daha sonra yol boyu O’nu hayal ediyor, her güzelliği giydiriyordum. Herşey bir anda olup bitmiş vede aşık olmuştum. Bu sesini bile duymadığım kızın varlığı bütün zamanımı dolduruyordu sanki. ’Acaba O’da benim
farkında mı’’ demeye başladım. Artı hergün aynı yerlerden birbirimizi görüyorduk..
Daha farklı giyiniyor, daha çok özen gösteriyordum kendime. Artı bana gülümsüyor, selam bile veriyordu bakışlarıyla. İçimde son sürat bir şeyler uçuyordu sanki. Anlatılmaz mutluluklar içindeydim.

Gün geldi dayanamaz oldum. Bir akşam dönüşünde penceresinin yanından geçerken
durdum ve yaklaştım. İlk sözüm ’Nasılsınız?’ Oldu. Hafifçe gülümsedi. Daha sonra, adı ile birlikte, birkaç şey daha sordum. Ama sadece gülüyor ve hiçbirşey demiyordu.
On onbeş dakika kadar oyalandım orada, ama tek bir yanıt bile alamadım.. Daha
sonra ’İyi akşamlar’ diyerek uzaklaştım. Eve geldiğim zaman içimde bir tedirğinlik
vardı. ’Beni reddetmedi, ama neden karşılık vermedi?’ diyordum içimden.Akşam
bütün söylemek istediklerimi bir kağıda yazıp, sabahleyin işe giderken verdim.
Hiç birşey söylemeden aldı. Mektuba yazdığım halde, ben tekrar ettim’Akşam geçerken cevabını isterim’ Dedim.

O gün işte hep O’nu düşünüp durdum. ’Mutlaka cevap verecektir’ diyordu, içimden
bir ses. ’Yoksa’ diyordum ’Yoksa alırmıydı mektubu’

Akşam dönüşü, O her zamanki gelip geçtiğim yol daha bir başkaydı sanki. Heyacanlıydım
Tam evin önüne gelince bu heyacanım daha da artmıştı..Yine her zamanki yerindeydi.
Yaklaştım ve bana uzattığı mektubu aldım. ’Teşekkür ederim’ diyerek oradan çabucak
uzaklaştım..Bir müddet gidince mektubu çarçabuk açtım..Birden bire yüreğim burkulmuş
ve şaşırmıştım. Mektupta tek cümle vardı ’Ben dilsiz ve sağırım’

SON

 
Toplam blog
: 56
: 417
Kayıt tarihi
: 13.02.08
 
 

22 Aralık  Adana Ceyhan doğumluyum. Emekli memurum. Mersin'de ikamet ediyorum. Edebiyatla ilgili ..