Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '07

 
Kategori
Sinema
 

Mavi gözlü dev: Nazım Hikmet

Mavi gözlü dev: Nazım Hikmet
 

Nazım Hikmet, Türk edebiyat ve toplumsal tarihinin en çok konuşulan en karizmatik kişilerinden biridir. Onun şiirlerini okumamış, etkilenmemiş kişi yoktur herhalde. Şiirleri ile Tanrısal bir şairlik, siyasi durum tahlilleri ile olağanüstü bir liderlik yeteneğine sahipti. Güzel yüzlü şair olarak anılırdı. Ama bu güzel yüzlü beden, acı ve zahmet dolu bir 61 yıl yaşadı küçük dünyamızda. Belki birçoğumuzun küçük ortamlarda birbirimize söylediğimiz özgürlük söylemlerini, o korkusuzca bütün Dünya’ya haykırıyordu. O içimizdeki ses, aynaya baktığımızda gördüğümüz görüntü idi. Olmak istediğimiz kişi idi o.

Nazım Hikmet’in vatan hainliği bugün bile devam etmekte, halen Türk vatandaşlığına kabul edilmemektedir. Nazım Hikmet şu an Moskova'daki, ünlü Novo-Deviçye Mezarlığı'nda gömülüdür. Mezar taşı siyah bir granitten olup, meşhur şiirlerinden biri olan rüzgâra karşı yürüyen adam figürü taş üzerinde ebedileştirilmiştir.

Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Ruhi Su, Cem Karaca, Orhan Pamuk, Yaşar kemal, Fakir Baykurt gibi nice şair, yazar ve sanatçılarımız siyasi düzenin düşünce suçlusu olmuş, Toplumu aydınlatmaya yönelik suçtan dolayı, çile çekmeye mahkum edilmişlerdir.

Mavi Gözlü Dev
Senaryosu 4 yılı aşkın bir sürede, 8 kez sil baştan olmak üzere Metin Bilgin tarafından yazılan film aynı zamanda, Dünya tarihinde Nazım hikmet’in hayat hikayesini konu alan ilk sinema filmi olma özelliğini taşıyor.

Nazım Hikmet’in Bursa hapishanesindeki günlerinin gerçeği yansıtması için, Sanat yönetmeni Mustafa Ziya Ülken tarafından, Cezaevinin bir benzeri yaratıldı.

“Babam ve Oğlum” un başarılı oyuncusu Yetkin Dikinciler olağanüstü bir makyaj ve kostümle adete Nazım Hikmet’i yeniden hayata getirdi.

Film, Nazım Hikmet’in 1938 – 1950 yılları arasındaki hapishane dönemine ışık tutuyor. Bu dönemde Nazım Hikmet’in iç dünyası, kadınları ile ilişkileri, çevresindeki dostları ve genel ülke meseleleri ile ilgili düşüncelere yer verilmiş.

Daha çok iç mekanlar kullanılmış. Geçmişe siyah-beyaz renklerle Flash-back yapılmış. Doğru bir oyuncu kadrosu, iyi bir dekor ve makyaj, yerinde müzikler. Tek sorun koca bir insanı 90 dakika’da anlatma zorluğu. Film için söylenecek bir şey yok. Yönetmen Biket İlhan elinden geleni yapmış. Keşke daha çok imkan ve zaman olsaydı da, hayatının diğer safha’larına da bakabilseydik diye düşünmemek elde değil.

Mesela daha büyük bir prodüksiyon ile, bu filmin devamı yani Nazım Hikmet’in bir tekne ile kaçışından, kalp krizi ile ölümüne kadar olan dönem çekilebilir. Zaten Türk sinemasının sorunu budur beklide. Bu güne kadar 1 Milyon dolar ve üstü bütçeli film çok azdır. Kaliteli film pahalı film demek değildir elbette. Ama gerçeği ve datayı en iyi anlatmanın yolu beklide, gerçeği gerçek mekanlarda en ince ayrıntısına kadar göstermek olabilir.

Türk sineması halen Euroimages, Kültür bakanlığı, Sponsor destekli filmler çekmeye muhtaç bir halde. Tek başına film çeken film şirketleri dönemi yok artık. Kimse geri dönüşü mümkün olmayacak projelere destek vermemekte, maliyetinin minimum tutmaya gayret etmektedir. Hollywood tarzı bir yapılanma, yani aynı anda birden fazla filmi sponse edecek değerde film şirketlerine ihtiyacımız var. Şimdilik bu boşluğu Tv kanalları doldurmaktadır. Çok yüksek paralar ödeyerek satın aldıkları sonu gelmeyene dizilere meydan bırakılmıştır. Dizi film furyası, sinema sektörünü öldürürken çok önemli bir başka amaca hizmet etmiştir. O da bu filmlerle hayatta kalmaya çalışan binlerce emekçiyi beslemiş olmasıdır.

Son 10 yılda Türkiyede 450’ye yakın uzun metrajlı film çekilmiştir. Aynı sayıya Amerika 1 senede ulaşmaktadır. Rakmasal olarak Türk sinemasının geldiği yeri grafiksel olarak görebiliriz.

Erhan IŞIK 2007

 
Toplam blog
: 38
: 6499
Kayıt tarihi
: 27.07.07
 
 

Sinema ile yıllardır amatör olarak uğraşıyorum. Uğraşıyorum dedi ise, sinemacı değilim. Daha çok ..