Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '07

 
Kategori
Sinema
 

Mavi Gözlü Dev

Mavi Gözlü Dev
 

Bu akşam izledim filmi, baştan sona hüzünle, baştan sona öfkeyle, baştan sona tepkiyle... Nasıl saçma geldi bilemezsiniz, koskoca bir devi onca sene demir parmaklıklar arasına koymaları... Ve nasıl saçma geldi koyma sebepleri... Daha doğrusu sebep yok ki, böyle bir sebep olamaz, olmamalı, onun şiir kitaplarını okuyan kişilerin de hapse atılmaları işin daha bir vahim yanı... Sonrasını düşündüm, Rusya'ya kaçısını... Kaçmasa elli yaşında askere alınacak hatta yine düşüncelerinden ötürü hapse girecek, iyi ki de kaçmış, senelerce vatan hasretiyle yanıp tutuşmasına sebep olsa da... Ne hakları vardı diye düşündüm, suçu sadece vatanını sevmek, rejimi yanlış bulup düşüncesini dile getiren şiirler yazmak olan bir şairi böyle mutsuz bir yaşam sürmeye sebep olmaya... OOff off, hüzünlenmemek elde mi, öfkelenmemek elde mi?... Yönetmen Biket İlhan'ın O'nun hakkında yazdıkları:

Şiirleri dünya edebiyatında büyük ilgi uyandıran; çağdaşları Aragon, Sartre, Picasso, Tristan Tzara, Neruda gibi pek çok sanatçı tarafından yaşamı yakından izlenen şair Nâzım Hikmet; düşüncelerinden dolayı cezalandırılan aydınlar arasında farklı bir konuma sahiptir. Onun yaşama bağlılığı, inadı ve direnci Türk edebiyatında çığır açan şiirler yaratmış; yazdığı ölümsüz destanlar sesinin ve inancının güçlenmesini sağlamıştır. Birçok önemli sanatçı gibi komünist dünya görüşünü benimsemiş ve ölünceye kadar kendi idealleri uğrunda mücadeleyi ilke edinmiştir.

Böylesi güçlü bir sesi susturmayı hedefleyen devlet kurumları; onu düşünceleri yüzünden 28 yıl hapis cezasına çarptırdılar.

On iki yıl sonra; Fransa’da ve Amerika’da onu zindandan kurtarmayı amaçlayan aydınlar hareketinin baskısı ve Türkiye’de çok partili rejime geçişteki yeni ortamın etkisiyle özgürlüğüne kavuştuğunu sanan şair, her fırsatta ölümle burun buruna getirildi. Elli yaşında askerlik yaptırılmaya zorlandığında; karısını, oğlunu ve ülkesini dönmemek üzere geride bıraktı. Moskova’da 61 yaşında öldüğünde unutulmayacak memleket ve hasret dizeleri ardından haykırıyordu.

Yirminci yüzyılda sanat dehaları arasında sayılan ve ününü hiç yitirmeyen Nâzım Hikmet için 2002’de UNESCO tarafından dünyada 100. doğum yılı kutlandı. Kendi ülkesinde de, -adının bile yasak olduğu dönemlerin tersine- belgeselden tiyatroya, geniş bir yelpazede anıldı. Sanatçı kişiliği gençlere tanıtılmaya çalışıldı ama vasiyeti yerine getirilemedi. Bir çınar ağacının altına gömülemedi. Vatan haini damgası devletin kayıtlarından silinmedi. Onun trajik yaşamını beyazperdeye yansıtarak yapılan ayıplarla yüzleşiyoruz bir bakıma…

Gelelim oynayan sanatçılara... Yetkin Dikinciler... Tartışmasız muhteşem bir oyuncu, daha önceki yazımda da ondan bahsetmiştim. Babam ve oğlum'daki rolünde bayılmıştım, televizyonda izlediğim Gözyaşı Çetesi'ndeki Cevahir rolünde ise aşık olmuştum... Sırf o var diye dört gözle bekleyip durmuştum geç vakit yayınlanmasına rağmen... Reyting canavarının kurbanı olup kısa kesilmişti, bir sürü saçma sapan dizi dururken... Sonra tiyatro sahnesinde izledim, Dünyanın Ortasında Bir Yer adlı oyundaki performansı da müthişti. Önümüzdeki Cuma günü de Müfettiş adlı oyununu izleyeceğim kısmet olursa... Nazım rolünde de muhteşemdi, zaten saç şeklini de Nazım Hikmet gibi yapınca tip olarak çok benzemişti, işe oyun gücü de katılınca rolün tam hakkını vermiş diye düşündüm... Ses tonuna da değinmeden edemeyeceğim, şiire çok müsait bir tona sahip olması da avantaj sağlamış sevgili Yetkin Dikinciler'e...

Dolunay Soysert'i ilk olarak televizyonda izlediğim zaman, duru güzelliğiyle, mimikleriyle, tabii oyunculuğuyla beğenimi kazanmıştı... Filmde de Nazım'ın eşi Piraye rolünde de başarılıydı. Yine Nazım'a aşık dayısının kızı Münevver rolündeki Özge Özberk'i de beğendim... Hapishane arkadaşı Balaban rolünde Nazım'a "şair baba" diye hitap eden Ferit Kaya'da iyi oynamıştı, müdür rolündeki Uğur Polat da... Ustanın öğrencisi Raşit üç yıl sonra özgürlüğüne kavuştuğunda, Orhan Kemal adıyla “72. Koğuş” hikâyesinin yazarı olacaktır...

Film güzeldi beni hüzünlendirse de ve son sahnesinde ağlatsa da... Hapishane arkadaşlarıyla hep bir ağızdan söyledikleri bu şiirini duyduğumda tüylerim diken diken oldu ve gözyaşlarıma hakim olamadım... Bu dizeleri sizinle paylaşıyorum... Nazım Hikmet Ran, keşke bu kadar sene vatanından ayrı yaşamasaydın ve keşke bu kadar sevdiğin, taptığın vatanının topraklarında uyuyabilseydin... Sana bunları yaşatanlar utansın...

DAVET

Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim...

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...

 
Toplam blog
: 203
: 2037
Kayıt tarihi
: 23.10.06
 
 

İnsanların yapmaktan mutlu oldukları hobileri vardır. Benim de en severek yaptığım, hayatımda yen..