Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '07

 
Kategori
Mizah
 

Mavi mavi, masmavi.

Mavi mavi, masmavi.
 

Marmaris.... ‘’Mavilikler ülkesi'' ... Mavi Yolculukların başladığı yer de burası... Marmariste Mavi yolculuklar, beyinlere mavi mavi kazılmıştır.. Düşlerin de " mavi mavi'' tüttüğü yerdir burası..... Marmaris'te ''Hülyalar ''mavi, rüyalar mavi, alınan nefes bile mavi, masmavi...''Hülyaların da masmavi olduğu yerdir.. Yoksa, mümkünatı yok, aşağı kurtarmaz!...… Gemiler, mavilikleri yara yara sefere çıkar... Doyumsuz mavilikleri yudumlarlar biteviye.. Halikarnas Balıkçısının zamanından beri denizin maviliği: ''Rüya kokar, hülya kokar, sevda kokar..'' Maviler çoğaldıkça çoğalır, büyür de büyür.. Öyle bir artar ki, ''Koyacak yer '' bulamazsınız.. ''Varsın olsun, başımda essin mavi mavi'' dediğiniz an, o mavilik yüreğinize, ''Mavi mavi'' çöreklenmiştir bile.. Kovsanız gitmez.. Bu mavilik, ''Arşipel'e'' özgüdür. Ne mavisi solar, ne de silinir. Artar da artar mübarek... Maviliğe, masmaviliğe bir bulaştınız mı, yakanızı bırakmaz.. Alimaallah, ''Mavi mavi'' tütersiniz, yıl boyu, asırlar boyu... İşte! Balıkçının Arşipel'i bu kadar yüce, bu kadar tılsımlı ve doyumsuzdur!...

Marmarisli şimdi, ’ ’Sameş, doleş’’ Dolca Vita’ları yaşıyor… İlkten ‘’Turist yok’’ dendi... Ağlamalar oldu.. Baktılar ki çare yok, onlar da onlara bakarak ağlaşmağa koyuldular.. Bu iş epey tuttu hani.. Ağlayanlar çoğaldıkça, dört bir tarafı sardı… Bu sefer ‘’Koro’’ şeklinde ağlamalar başladı.. Böylelikle de alacaklılar… İcracılar…senetçiler, sepetçilerin önü alındı… Çek’ler de öylesi... Sonradan gelenler de eskilere katılıp bir oldular Yunan Adalarına kadar gitti bu ağlaşmaları… Ehh! Biraz yüzleri gülüyor şimdi.. Miskin asmanın kel koruğu olmak istemiyorlar.. Biri silince, diğerleri de sildi göz yaşlarını… Şimdi önleri açık.. Neş’eler gıcır mı gıcır… Ört ki, ölem!.. Mavi rüyalar, mavi hülyalar debreşti.. Amma önce iş… Sonra sefa... Daha bir şey kazanmadılar.

Yan yana kafeler, restoranlarda akşam inceden çökünce, ’ ’Japon fenerleri’’ yanıyor. ’’Şusi ve fener’den geçilmiyor bu sene Marmariste. Biralar rekabette. Beş liradan iki liraya kadar inen var… Ama kafelerde aşk şarkıları söyleniyor. Sokaklarda ‘’Amour’’ fırtınaları esiyor… Her yerde ‘’Amour’’ var. İşte buna belediye karışamıyor. Canlı mı, cansız mı!.. Kaç desibel olduğu belli mi, değil mi? !Eee, söylenen şarkı, ’ ’Aşk şarkısı’’ ise, gürültü kirliliği aranır mı? ’’Dün geceydi /…Ağlıyordun sesli sesli…/ Dudakların aralık ve ıslak…/ Eğildim, öpemedim…/ Bir teselli veremedim…’’ Bütün gürültüler, kurban olsun bu şarkıya…Şair ne demiş? ‘’Yaşayamadık gittik, bu dünyada doya doya/ Bu dünya yalan dünya, gel gidelim biz Ay’a../ Ben Ay’ın Ademiyim, sense Ay’ın Havva’sı/ Emin ol yarayacak, sanaAy’ın havası../ Her gün yap Ay dolması, bir de güneş tavası/ Şairin lafları daha uzun, gidiyor böylecene… Ünlü Hiciv Şairimiz. Mukadder Özakman yazmış. Hey gidinin dünyası hey… Allahına ‘’Gurban’’

Rus kızları… Onlar da olmasa, bu hayatın çekilecek yanı yok.. Dansta onlar.. Show’da onlar.. Bale’de onlar.. Rus kızları gündüz plajda ‘’Tuğla’’ gibi kızıyor. Geceleri bu ateşi söndürmek gerek. Yoksa yangın çıkıyor. Kolay kolay soğumayan tuğlanın yanına, bir başka tuğla daha gelince , ısı, iki katına çıkıyor.. Birbirlerini soğutup, dengeyi sağlıyorlar... Maazallah, yangın çıkar sonra, di mi? Çıksa kim söndürecek? İtfaiye gelse, bir kere onları bulamaz…Kimbilir hangi kuytuya girmişlerdir..… Yangın uçağı tepelerine dikilse, göremez

Yangın deyince aklıma geldi. Yine bu sahillerde Zarif isimli otel, az daha yanıyordu… Bundan evvelki Başkan zamanındaydı.... İtfaiye geldi amma, içinde su yotu, döndü geriye... Bitişikteki Armutalan’ın itfaiyesi de geldi... Geldi amma, ’’Yangın var’’ denince, ne kadar zabıta varsa binmiş araca.. Turistik gezi mi ne sanmışlar o kargaşada.... Kimi kapartoda, kimi, çamurlukta…Yanda , arkada , tepede… Bir tek silecekler boştu… Her yere tutunup da geldilerdi…Ütülü elbiseleriyle, kravatları ile..… Geldiler de, gerisi iyilik sağlık…. Yangın yerinde kimse bilmiyor hortum nasıl serilir, vana nasıl açılır.. Bırakın onu, bunu, içinde su olup olmadığı bile konuşulmadı… Neyse k i, Zorla sönmüştü alevler.O zaman misal verdiydik. Turgutlu belediyesi saksafoncusu emekli olmuş.. Aynı zamanda, itfaiyeciymiş de…. Marmaris belediyesi de çalgıcılı imtihanı açarken, ’ ’İtfaiyeden, yangından anlamasını da şart koşmalı’’ demiştik.. Valla 4 yıldızlı otel, a z daha yok oluyordu anlayacağınız.

Piyasada, lokumlardan geçilmiyor. Malum.’ ’Türk Lokumu’’ kıymetli…Yanarlısı, dönerlisi, allısı, pullusu, yokini’lisi, İp’kilisi.. Sekiz köşelisi (Ne demekse) var. ’’Türk gecelerinde’’ ortalığa çıkıyorlar.. Bir de bademlisi, cevizlisi var bildiğimiz… Tarkan’ın ‘’Oynama şıkıdım şıkıdım’’ ı hala geçer lokum... Bacak kadarları söylüyor bu şarkıyı. ‘’Şıkıdımlı lokum adını takmış turistler..

Barlar sokağı hızlı mı , hızlı...Tezgahlar alev alev yanıyor..Alkol döküyorlar tezgaha.Bir kibrit, tamam.Üzerlerinde tepiniyorlar…Barlar Sokağının girişinde ‘’Garden’’ var, yeni açılmış..Muhteşem bir gece atmosferi var...Bütün güzellikler bir araya gelmiş...İbrahim Bey, gündüz Tatto’culuk, gecesi de barcılık yapıyor…Orada iki kadına rastladım.’’Sameş, doleş’’ dut gibiler.’’Büyük dağları ben yarattım, küçüklere karışmam’’ edasındalar...Heyt be! Çekilin yoldan.!..

Bir de sokak ortasında, plajlarda göbeğe yazı yazmak moda oldu.Yatırıyorlar dizlerin üzerine kızları..Göbeklerine yazı yazıyorlar..Resim yapıyorlar.Tatto dedikleri döğmelerden yani..Devir ne kadar değişti..Hala daha var mı öyle hanımların göbeğine yazı yazıp da sonradan yalayan sahte , yobaz kılıklı hocalar?! Salyalı ağızlarla , kadının göbeğini yalama bahanesiyle yeyip yutuyorlardı…Neymiş, kadının mide gurultuları diner, böbrek, safra taşları düşermiş..Hay başına şadırvan düşecise…

Şimdi;fesli, poturlu, kaftanlı, yaşmaklı kıyafetlerle kafelerde nargile partileri düzenleniyor.Sultanlar, cariyeler kıyafetleri içinde memnun..İçtikçe, meşe kekliği gibi, şakıyorlar neşeden…Belediye Başkanı Ali Acar, tam 3O dükkan kapattı Marmaris’te.Belge durumundan ve hanut’çuluktan...Turist, rahatsız edilmek istemiyor.Esnaf kurnaz.Hemen çare aradı ve buldu..Restoran kapılarında bağırmak yok.Kendileri , iki metrelik balığı asmışlar tavana..Balıkcağız sus-pus…Konuşmaz..Konuşulanları dinliyor sadece..Bilseydi turizmcilerle belediyenin sık sık kapıştıklarını, bu sahillere hiç uğramazdı.:’’ ‘’Balığım sana diyorum, belediyem sen anla!’’ demeğe getiriyor esnaf...Turist ilgili, içeri girip balığı resimliyor.Ardından da sandalyeler altına uzatıveriyorlar.’’Böylelikle kuş kafeste! ‘’ Oluyor.. sağa sola selam..Ehlen ve sehlen!.’’N’apalım, turist balığı sevmiş, resimliyor.Resim çekme diyemeyiz.’’ .Şimdiki tarz bu!..

Her yerde aşk var.Ama, piyasası düşük bu sıralar.Kokulu aşklar, ebruli, fıstıki, limoni, nefreti aşklar gırla..İngiliz turistin sevgilisi, güneşten kararmış gemi yamağı çivi gibi delikanlı..Delikanlının yazın başından beri yıkandığı yok...Vakti yok…Her ikisi de ‘’Sameş doleş’’ Amma, insan düşünüyor, ’’Bu kızın koku alma hassası körelmiş mi? ‘’ diye.Kız burnunu tamir ettirirken, koku alma sinirlerini de mi kaybetti yanlışlıkla..Ama, bütün kızların burunları sakat mı böyle?!..

Romantik aşklar var.Mevsimlik aşklar var…Yaz aşkları var.Eski aşklar var.. Bir de ‘’Yüksek oktanlı’’ aşklar var...Kurşunsuz tabi…Bu sınıfa girenler, ’’Cihan katırı’’ gibi donanmışlar…Ve bu tipler, alçak dallardan dut yemezler!

‘’Eşantiyon aşkı tercih edenler, daldan dala konuyor.Bal arıları piyasalardan yok oldu ya...Onların yerini aldılar...Biraz hoyrat onlar…Eşek arısı gibi de sokuyorlar...Bunlara ‘’Kolleksiyoncu’’ da deniyor…

Bir de ortalıkta olanların aşkı var ki, ayağında donu yok, başına fesleğen takan cinsten...Sorarsın: ‘’Ben düz vatandaşım’’ der..Show’menler; Korsikalılar, Karayip’liler animatör olmuşlar.Kılıktan kılığa girenler var..Hanutçuluk yasak ya.!.Hani şu turisti yaka paça ederek alışverişe zorlama hikayesi....Bir yüksek merdiven yapmış adam dükkanının önüne ..Tepesine de karga gibi, eteği fırfırlı, boyalı suratlı bir adamı oturtmuş..Gelen geçene baykuş gibi bakıyor…’’Kuşum Ali’’ diyorlar…Eliyle dükkanı gösteriyor sadece.....Ağzını açmıyor..Belediyenin hafiyeleri var, gözleniyorlar...Ağzını açarsa, karga misali, ağzındaki peyniri düşüreceğini, kıçına da bir tek yiyeceğini biliyor aynı Showmen...

Belediye dedik de aklıma geldi.Bundan önceki başkan , gürültü kirliliği için, canlı yayını yasakladıydı Marmaris’te.Canlı müzikler ibaşarılı bir ameliyatla cansızlaştırmışlardı.Bir tek piyanolu yer kalmış.Onun başına da zabıta dikilmiş, piyanonun açığını arıyor.Başında kimse yok… Eğilip altına üstüne bakıyor adam...Sonunda da kükreyerek: ‘’Canlı yayın yasak! .Piyanonun fişini çekin!’’ diyor, İyi mi?...Sanki piyano, ceryan ile çalışıyor....O gün bu gün, bu ‘’Turizm cahilliklerini’’ yenmiş bu belediye..

Çığırtkanlık yasak ya.! .Kafe-Restoran sahibi adam, dükkanının önüne bir koyun bağlamış.Kurdelalarla allamış, pullamış...İngilizce bir yazı.. Koyunun ağzından tabi: ‘’ Benim adım Ali..İçerdeki etler benim gibi süt kuzusu..’’ Turist okuyor yazıyı..’’Etlerimiz, .süt kuzusudur’’ Bu ne demek?! Bunu, kapıdaki koyuna soracak hali yok .İçerden yanıtlıyorlar ve turistin merakını gideriyorlar güya…Yanlış tercüme tabi: ‘’Sütlerimiz, et kuzusudur!’’ Adam, başını sallaya sallaya bir hal oluyor ..Şimdi de ‘’Sütlerimiz et kuzusu!’’..Süt ne zamandır et kuzusu oldu da satılıyor böyle?! Hı? Böyle düşünüyor olmalı herhal!

Balıkçı İlker’i gördüm..Hani şu dağlara, taşlara rakıları saklayan elektrik mühendisi arkadaşım..Rakıları, ..Ağaç kovuklarına, toprağa gömen ve sonra da başı sıkışınca, bulup , sofraya getiren, sürprizleri seven adam..Pişman , iyi mi?..Yazın başında tam beş kasa rakı ekmiş dağlara, taşlara, deniz diplerine…Şimdi yerlerini bulamıyor.’’Pişmanım, bir kroki yapmadığıma’’ Diyor..

İlker’inki neye benziyor biliyor musunuz? Hani bir kazı şefi varmış: Türk Profesör..Uzman turistleri ve gazetecileri , kazı alanında gezdirirken, elinde sakladığı cam kavanozu, bir yere saklıyormuş, sonra da bunu onlara bulduruyormuş: ‘’Aaa, cam kavanozu, MÖ..de Türklerin kullandığı anlaşılıyor.Onlar icadetmiş diye mahsustan böyle mesajlar verip, yüceltirmiş antik medeniyetini. ..Buradan dünyaya böyle notlar, mesajlar çok gitmiş…Oldu olacak, iki ucu delik , paslı bir boru bulsalar da ‘’Aaaa, demokrasi, MÖ. De varmış Anadoluda’’ deseler, ‘’Hora’’ geçecek… Ört ki, ölem!...

İlker de gömdüğü rakıları turistlere buldururdu ormanlarda birlikte gezinirlerken.Onlar da ‘’Aaa, Türkiye’nin taşı toprağı rakı..Bilhassa Marmaris’’te şeklinde not alırlardı…Al sana memleket reklamı...Fena mı?..Heç!

Şimdi beş kasa rakı, toprak altında, su altında kaldı.

İlkeeeeer! ..Rakı bitti...N’apacağız şimdi?..

Hıı?!.

, , , , , , , , , ,

RESİMLER: (Manşetteki) Mavi yolculuklar, mavi, mavi, masmavidir.Rüyalar bile, hülyalar bile ‘’Mavi mavi’’ tüter…(Alttaki resimler: Aaaaaaaazz sonra)

* Eyt savulun * Nargile sefaları * Çal gitar* Bar show* Türk geceleri* Göbeğe yazı serbest, yalama yok* Dişi korsanlar* Kuşum Ali* Görüntü var, ses yok* Rus folk dansı* Bu balık konuşmaz, dinler* Etlerimiz süt kuzusu* Böyle de yatılır* Amour, amour, amour* Nargilemiz gaymak* Rus balerin..

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..