Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '09

 
Kategori
Öykü
 

Mavi Melek

Mavi Melek
 

HANGİ GÜNÜN YÜZYILI

Sancısını yaşıyorsun kaç zamandır
Yeni bir güne sevinçle başlamanın
Yoluna ışık tutan sözcükler
Var mı o günün ışıltılı kanatlarında
Rüzgâra dost olan soluklar var mı
Altını çize çize soruyorsun nedense
Ki hep aldatmış olduğun kendine
Adın çoktan çocuğa çıkmış oysa
Çoktan anlaşılmaz olmuşsun
Şu güzel ömrün tam ortasında
Kuşları sora sora düşen yapraklarda
Ey çılgın
Kanadı kırık her kuşa
Kanat olmaktan yorulmuşsun
Bulutları çarpışa çarpışa yorgun
Bir gökyüzüdür artık gülüşün

…………………Adnan Yücel……………

Sokağın başında da kala kalmıştı, ne ileri, ne geri, ne sağa ve ne de sola gidebiliyordu. Olduğu yere çakılmıştı. Beyni ve yüreği hiçbir hareket komutu vermiyordu. Her hangi bir yöne gitmek için her hangi bir nedeni kalmamıştı sanki. İnsanlar her yanından her yöne doğru durmadan gidiyorlardı, geliyorlardı. Acılar değildi onu bu hale getiren çünkü yüreğine öğretmişti acılarla yaşamasını. Suçluluk duygusu da değildi, kendine öğretmişti suçluluk duymamayı. Ölüm korkusu da değildi, kendine ölümü dost olarak görmeyi öğretmişti. Mutlulukta değildi, mutlukludan hüzünler dokumayı da öğretmişti çocuk yüreğine. Yalnızlık duygusu da değildi, yalnızlık duygusuna da alıştırmıştı yüreğini. Büyüme korkusu da değildi, çocuk yüreğinin artık büyümeyeceğini o da biliyordu. Gidenlerin geride bıraktığı özlem rüzgarları da değildi, biliyordu ölüler geri dönemezler.

Onu donduran, aşksız kalma gerçeğiydi. Kendine her şeyi öğretmişti ama aşksız yaşamayı öğretememişti.

Mavi meleği, onu kentin sokaklarına terk ederek gitmişti Hades’in diyarına, ölüler ülkesine. Rüya bitmişti ve mavi meleği onu İstanbul sokaklarına atmıştı bir başına. Yeniden yaşamın baş döndürücü akışına dahil olmuştu. Tanrılara kızıyordu, küfürler savuruyordu, en çokta Hades’e.

Mavi meleğim derdi sevdiği kadına. Bir gün işten, yorgun argın ev gittiğinde, kapıyı açan sevgilisini masmavi saçlarla karşısında görmüştü. Şaşkınlığını beli etmeyerek işi şakaya vurmuştu.

- Ay çok af edersiniz hanım efendi yanlış eve geldim galiba.

- Hayatım yanlış eve gelmedin benim tanımadın mı?

- Hanım efendi lütfen beni kandırmaya çalışmayın ben bildiğiniz erkeklerden değilim. Benim bir sevgilim var. Hem de çok güzel.

- Aşkım benim lütfen bırak bu şakayı. Bak güzel olmamış mı?

- Aaa hayatım sen misin, ben de içimden bu mavi melek kim diyordum. Mavi gözlerine mavi saçlar çok yakışmış.

O günden sonra sevdiği kadına mavi meleğim derdi. Şimdi bütün anılar gözlerinin önünde geçip gidiyordu. Sesler kulaklarında yankılanıyordu. Gözleri uzaklara dalmıştı. O olduğu yere, İstiklal Caddesi’nden Emek Sineması’na giden sokağın başında çakılı duruyordu. Emek sinemasında ne çok filmi birlikte izlemişlerdi. İkisi içinde İstanbul’un en güzel sinema salonuydu. Kulağına dolan İlkay Akkaya’nın sesi içindeki mavi alevlere benzin dökmüş, güçlendirmişti.

Fırtınada Gemim

Önce düşler terk etti bu kenti
Sonra anılar birer birer
Fırtınada gemim
Aldanmışım
Kırılgan, çaresiz çocuklarmışım
Fırtınada gemim
Aldanmışım
Yıkılıp, savrulan dünyalarmışım
Önce kuşlar terk etti bu kenti
Sonra insanlar birer birer
Fırtınada gemim
Aldanmışım
Kırılgan, çaresiz çocuklarmışım
Fırtınada gemim
Aldanmışım
Yıkılıp, savrulan dünyalarmışım

Saatler gelip geçiyordu, o olduğu yere kök salmış bir ağaç gibi dimdik duruyordu. Yanından gelip geçen hiç kimse bir şey sormuyordu. Milyonların içinde yapa yalnız kala kalmıştı olduğu yerde. Sanki olduğu yerde mavi zincirlere vurulmuştu. Maviden yeşile çalan acılar sarmıştı her yanını, maviden yeşile kaçan hüzünlerle sarmaş dolaş. Bir an başını gökyüzüne doğru çevirdi, mavi bir bulut aradı. Gökyüzünde sevgilisini gördü, Adnan Yücel’den bir şiir okuyordu; İnsanlar kaybedilirken ey çocuk / İnsanlık adına / Nasıl başlar bu yeşil ve mavi yolculuk / Hangi gemi kalkar bu ülke limanlarından / Hangi mavilikler karşılar seni / Kıyılar zincir olmuş bileklerde / Dalgalar yargısız infaz / Al kalemi eline ey çocuk / Yeşilin ve mavinin şiirini yeniden yaz… Sonra kendini gördü sevgilisinin yanında, her zamanki gibi Ahmet Arif’ten şiirler okuyordu; Maviye Maviye çalar gözlerin, Yangın mavisine / Rüzgarda asi, Körsem, Senden gayrısına yoksam, Bozuksam, Can benim, düş benim, Ellere nesi? Hadi gel, Ay karanlık...

Gece yarısını geçmişti, güneş ha doğdu ha doğacaktı. Dünya dönüyor, hayat olanca hızı ile devam ediyordu. İstiklal caddesinden sarhoşlar laf atarak geçiyorlardı. Acılı müzik sesleri kentin karanlığına yayılıyordu. Çöpçüler, İstiklal caddesini biriken kirlerinden ve günahlarından arındırıyorlardı ve yeni kirlere, yeni günahlara hazırlıyorlardı. Hala çakılı kaldığı yerdeydi. Yanına yaklaşan polisin sesi ile irkildi.

- Uzun zamandır ordasınız.

- Evet…

- Bir şeyiniz mi var, hasta mısınız?

- Hayır…

- Birini mi bekliyorsunuz?

- Hayır…

- Bir şeyinizi mi kayıp ettiniz?

- Evet

- Neyinizi kayıp ettiniz?

- Mavi meleğimi…

- Anlamadım, mavi melek mi?

- Ben de anlamadım…

- Neyi anlamadınız?

- Meleklerin ölmesini…

- Artık evinize gitseniz iyi olur.

- Evet…

Zoraki yürüdü, dilinde mavi bir türkü ile, yürüdü uzaklarda karanlığa karıştı.

Turkuaz

Bir sabah seherinden
Çıka geldi aşk mavi
Uzandım tutamadım
Ah çocuksuydu elleri

Beyaz gemiler gibi
Gezindim sularında
Anladım ki kaçış yok
Fırtınalar kapımda

Ah aşk mavi...

Acıya değdi yüzüm
Teselli bulamadım
Bu yaz da böyle bitti
Ah erik yüklü dallarım

Beyaz gemiler gibi
Gezindim sularında
Anladım ki kaçış yok
Fırtınalar kapımda

Ah aşk mavi

…………………..Erdal Akaya……….

 
Toplam blog
: 137
: 1141
Kayıt tarihi
: 14.12.07
 
 

Aklımda sevdiğim şairlerden mısralarla yürüyorum. Yürümeyi unutmuş ve yeniden öğrenen bir çocuk gibi..