Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '10

 
Kategori
Blog
 

MB nedir ne değildir? Ne hedeflenmiştir?

MB nedir ne değildir? Ne hedeflenmiştir?
 

Kaynak:wordpress.com


Milliyet Blog’un ilk hizmete açıldığı zamanlardan beri buradayım.

Çok yazmaktansa gerek duyduğumda yazmayı ve paylaşmayı tercih ettim ama yazmadığım her zaman aralığında MB’yi takip ettim. Büyük oranda okur pozisyonunda kalmayı yeğledim.

Bunun en büyük nedenlerinden biride Milliyet’in MB yazarları için DMC’de yaptığı organizasyondur. Başka sebeplerim de var tabii ama o gün gözlemlediklerim bunda kıstas olmuştur.

O organizasyona giderken sırf o buluşma oluyor diye gitmemiştim aynı tarihlerde yöneticisi olduğum bir başka organizasyonla aynı tarihe gelince gitmişken gözlemlerle oluşumu yakından göreyim istedim. İyi ki de gitmişim.

Orada herkes MB yönetimiyle iletişim kurma, ilişki kurma derdindeyken ben yapının dayandığı noktaları, oluşumun hedeflerini ve beklentilerin ne olduğunu öğrenmeye çalıştım. Bunun için gözlemledim ve bir arada aslında organizasyonun yapıldığı alanın Doğan Medya çalışanlarının yemekhanesi, dinlenme yeri olan salona inen meslektaşlarımla görüştüm. MB ekibi kokteyl alanındayken ben arka tarafta çalışanların ağzından laf almakla meşguldüm. Çok komiktir ki hiç biri oradaki organizasyondan haberdar değildi. MB ne bilmiyordu. Buna sonradan davete katılan Güneri Civaoğlu’da dâhil. Gözlerinde ki şaşkınlık bunun yansımasıydı nezaketen aramızda olsa da aslında MB’nin varlığından çok haberdar değildi. Öğrendiğim diğerleri bana kalsın.:)

Tabii MB yazarları bunun çokta farkında değildi. Güneri Civaoğluyla tanıştık bizi önemsiyor havalarıyla yazıp çizilen blogları okudukça organizasyon sonrası Türk halkının bu yönünün hiç değişmeyeceğini tebessümle izledim.

Bir diğer dikkatimi çeken şeyde oraya gelen çoğunluğun aslında birbiriyle tanışma derdinde olmadığını, organ bekleyen böbrek hastaları gibi birbirlerine içlerinden hasetle baktıklarını gördüm. Bilir misiniz ya da farkında mısınız bilmem bir hastaneye kadavra gelir organ bekleyen öncelikli hastalar çağrılır verilecek böbrek bir tanedir herkes orada birbirine samimi görünürken içlerinden ise "bana çıksın" duasına çıkarlar. Gözlerine bakınca bunu anlarsınız tabii iyi bir gözlemciyseniz. Ben bu ana defalarca tanıklık etmiş biri olarak MB organizasyonunda da insanların birbirlerine olan bakışlarında bunu gördüm. Uzaktan izlemek ayrı bir zevkti bu yüzden. Samimiyetsiz gözler tabii bu herkeste mi vardı kesinlikle hayır.

Örneğin Savaş Şakar kulakları çınlasın o gülen yüzüyle katıldığında yine aynı mütevazılıkla herkesi kucakladı. Sabiha Rana onun samimiyeti her yerde aynı. Zaten o gelene kadar kokteyl alanına girmemeyi tercih ettim onla lokum dağıtırken gözleri daha iyi gördüm ama o zamanda içkinin etkisiyle yarı kayıktı o gözler.

Birkaç samimi bakış dışında genel olarak o gözlerde kendini öne çıkarma içgüdüsü ve hırsı vardı. Hele bir tanesi kapıda MB görevlisi bizi tanıştırırken bana öyle bir bakış fırlatmıştı ki sanırsınız pamuk prensesin annesi. MB görevlisi bile o bakışa şaşırmıştı gözlerinden anladım.:)

Yani özetle gördüklerim fotoğraf karelerine yansıyanlardan çok uzak bir tabloydu. MB’de bunu anladığı için olsa gerek ikinci bir DMC organizasyonu düzenlemedi iyi de yaptı açıkçası.

Bu kadar zaman niçin gündeme getirmedim neden üzerinde durmadım hiç gerek yoktu çünkü bunları benim bilmem, fark etmem herkesin bilmesini gerektirmez. "Bugün neden gündemde peki" derseniz hepsi Efsane Metin Bey’in suçu.:)

Ben ne güzel tarafsız tarafsız oturuyor izliyordum. Efsane Metin Bey aday isteyince Ümit Bey dedim hiç tereddütsüz. Bunun gerekçesini de belirttim. Ardından Ümit Culduz’un yazmış olduğu yazı bu noktadan sonra bazı açıklıklar getirmek adına bu yazıyı yazmama sebep teşkil etti.

Dedim ya aslında suçlu Efsane ama adı üstünde o bir Efsane suskunları da konuşturur yarışmalara dâhil eder, sessizliklerini bozar katılımlarını sağlar. Kim onu kırabilir ki ben de kırmadım. O yarışmaların Efsanesi MB’in başka rengi.

Bu konuda yazmayışımın bir diğer sebebi de yazacaklarımın blog camiasında çok anlaşılacağına inanmadığım için bu konuda suskun kalmayı tercih ettim. Zira burada gördüğüm en baskın şey yine TR’ye özgü eleştiri tahammülsüzlüğü. Tahammül sınırları bir de donanım eksikliği eklendiğinde hiç hoş olmayan benim ülkemin insanına özgü bel altı saldırılara kadar gidiyor. Bu da şaşırtıcı değil aslında kelime haznesi ve donanım eksikliği kavgayla bastırılarak eksikler kapatılmaya çalışıyor. Oysa görüntü olarak dışarıdan izleyici bunun Türk insanın doğal yapısıyla alakalı olduğunu çok açık gözlemliyor.

Her neyse gelelim konuya.

MB nedir ne değildir? Ne hedeflenmiştir? Bu projenin isim annesi Hanzade Doğan’dır. Doğan Gazetecilik Dijital Kanallar İş Geliştirme Direktörü Çiğdem Toraman ise keskin zekâsıyla bu projeyi şekillendirip hayata geçirmiştir. Gerçi şu an hâlâ aynı kadro mu işi götürmekte bilmiyorum uzun zamandır ilgilenmiyorum. Sadece başlangıç aşaması ve bugün gelinen noktada hedeflenenin ne olduğunu aktarmak amacım. Ogünlerde Blog dünyasına açılan başka yayınlarda vardı Radikal, Hürriyet gibi. Ancak aralarından sıyrılarak bugünlere gelen sadece MB’dir. Diğerleri ise MB kadar aktif değildir.

Bunun tabanı oluşturulurken akademisyenler aracılığıyla çalışmalar yapıldı. Yine o günlerde arkadaşlarımız bunu bloglarında dile getirdi. Oysa o çalışma gazete okur ilişkileri üzerine MB yapısının bir parçası olarak yapılan kişiye özel olmayan bir çalışmaydı. Ama yine benim ülkem insanı bu çalışmadan kendine pay çıkaran bloglar üretti. Kendini onurlandırdı.

Bu konuda ciddi açıklamalar yapan insanlara da kulak tıkandı. İnsan doğası her yerde aynı ama benim ülkem insanı biraz daha farklı. :)

MB kurulurken hedefleri farklıydı bugün o hedeflere ne kadar ulaşıldı bilinmez ama bugünlerde yaşanan ciddi kan kaybı nedeniyle ilk aşamadaki gibi Milliyet yönetimi MB’nin varlığını önemsenmiyor bu yüzden de yeni adımlar atılmıyor ama bu şu anlama gelmesin el değişme süreci sonrasında MB kapanacak. Buranın internet medyasına ciddi katkısı var bu yüzden gelecek olan grup da pastanın bu payını elinin tersiyle kenara atmaz. Hele öyle sanıldığı gibi de kısıtlamalar getirmez, sansür anlamında, sadece yazmak-yazmamak tercihi size kalır.

Gelelim iyi blogerlik kriterinde neden Ümit Bey’i seçtiğime.

Herkesle eşit mesafede siteyi takip ettiğim için kendisine verdiğim oy da tarafsız bir oydur buna zaten kimsenin kuşkusu olmadığından eminim.

Ümit Bey’in yazdığı yazının içeriği incelediğinde aslında aktarmak istedikleri tam da MB yapısında düşünülmesi gereken şeylerdir.

Birincisi MB’yi çok önemsiyorsunuz oysa MB Milliyetten, Milliyet internet sitesinden tamamen bağımsız bir forum blogculuğu yapısı taşır. Kurulurken de bu amaçla kuruldu.

Yani bir çeşit tv show amaçlı programların yazıya dökülmüş hali. O yüzden işin tabanında tartışmalardan beslenir. Bunu becerebilmek ustalıktır ve bu başarıyı da burada sağlayan tek isim vardır. Yazılı olarak bunu başaran bu isim aynı şeyi sunuculuk bazında programlarda da başarır. Kendisinde bu birikim ve yetenek fazlasıyla mevcuttur. İşte iyi bloger kriterlerinde kendisine oy verme nedenim budur.

MB’nin oluşum yapısından biri budur. Bunu toplantıda zaten üstü kapalı ifadelerle belirtiler ama teknikten bihaber arkadaşlarımız farklı beklentiler sunduğu için, bekledikleri için bu ayrıntıları kaçırmışlardır.

Kendisi yazısında da belirtmiş MB’ye üye olmadan önce oluşumu araştırmış ve doğru anlamış anladığını da tam da MB yönetiminin istediği şekilde gerçekleştiriyor.

Bunu yaptığına dair o kadar çok örnek vardır ki en son yazısının üzerine bile birçok blog yazıldı. Kimisi imlayı üzerine aldı, kimisi blogerliği, kimisi yazarlığı ama sonuç yazdıkları kendisiyle alakalıyken bile gündemi değiştirdi diğer blogculara yazı yazdırdı.

Yorumlarıyla herkesi aktif hale getirdi. Bunu yaparken öylesine boş yorumlar yapmadı bir birikimin, kıvrak zekânın, yerine göre keskin üslupların, yerine göre de yumuşak üslupların kelime aralarına sıkıştırdığı tekniklerle yaptı.

Biz bunu röportaj tekniklerinde sık kullanırız özellikle politikacıların ağzından laf alırken sorduğumuzla aldığımız cevap asıl sormak istediğimize odaklıdır. Ama karşınızda ki bunu anlamaz anladığında iş işten geçer. Culduz’da bunu profesyonelce yaptı, yapıyor. E onun tuzağına düşmeyin diyeceğim ama bu da birikim gerektirir.:)

Bunu bu sitede yapabilen ikinci bir isim veremezsiniz, verirseniz de taraflı olur.

İnternet medyacılığındaki tıkın bir koşulu da yorum trafiği yaratabilmektir. İşte Sayın Culduz bunu başardığı için MB’ye ciddi katkı yaratmaktadır. Her yaptığı yorum ciddi tartışmalar doğurmuş arkasında yeni bloglar açılmıştır. Kendisinin düşüncelerine katılırım ya da katılmam, katılırsınız ya da katılmazsınız bu iş böyle yapılır. Tv medyacılığının yazıya dökülen hali ancak böyle olur. Üslubunu beğenmek ya da beğenmemekte ayrı bir konu ama günümüz Show dünyası böyle ve bunun tersi ne yazık ki reyting getirmez. Ümit bey kendine reyting sağlıyor demiyorum bu yanlış algılanmasın MB’ye reyting sağlıyor. Yaptığı her hareket MB için önemli bir katkı. İşte bu yüzden yiğidi öldür ama hakkını yeme.


Diğer yandan MB’nin bu oluşumunun dışında diğer bir yapısı da insanlara kendini önemseme ruhu vererek hani kişisel gelişimcilerin dediği gibi her şeyi yaparsınız kendinize güvenin. İşte MB yapısında bu da farklı bir şekilde insanlara verildiği için hiç alakasız kişiler uzmanlık alanı bile olmadığı halde o konularda yazılar yazıyor. Buda onlar için bir çeşit mastürbasyon ama MB bunu da bilerek sağlıyor. Bunu kimler yapıyor? Üzgünüm buna isim vermeyeceğim.:)

MB’nin bir diğer yapısında da klasik blog yapısı var bu da insanları çekmenin farklı bir oyunu. Bunu da sitede kullanan benim gözlemlediğim üç isim var. Sabiha Rana, Süleyman Ekim ve Ahmet Balcı. Yani blog-spot, bloger ve benzeri yapılara uygun yazılar yazıyorlar. Sabiha Hanım google uzmanı olduğu için işin kraliçesi. Ha bir de efsanemiz vardı Sayın Şakar. O da kralıydı. Onların tercihlerinde her yazı vardır girerler porno girildiği için eleştirileri de hak etmediklerini düşünüyorum neticede sistem buna açık mesele bunu becerebilmekte. Zira Sayın Rana gibi olmaya çalışıp da eline yüzüne bulaştıranlar var. Sadece gülümsüyorum.:)

Bir diğer kesimde, kendi bilgi ve uzmanlıklarını paylaşan kalemler. Sitenin içerisinde MB’nin istediği yapıya uyumlulukla devam ediyorlar. Bunlar arasında akademisyenlerimiz ve gerçekten donanımlı kalemler var.

En önemli kesim ise halk gazeteciliği yani aslında gazete portallarının bünyesinde yer alan blog kavramını doğru kullanan kesim. Ancak, ne yazık ki MB sadece bu amaçla kurulmadı bu amaçla kurulsaydı durağan olurdu. Fakat bu kesimin MB’ye katkısı küçümsenemez dış gözlerin en çok üzerinde durduğu yazılar bu kalemlerden dökülüp kaynak olarak kullanılıyor. Bunun ne kadar farkındalar açıkçası bilmiyorum ama işin bu boyutunda geleceğin medyasını belirliyorlar farkında olarak ya da olmayarak.

Bunun dışında olan bir kesimse deşarj olmak adına yazan keyfi yazılar yazan bir kesim. MB buna da özellikle oluşumu kurarken yer vermek istemiş. O yüzden onlar ne kadar kötü yazsa da imlalı, imlasız, içerikli içeriksiz zaman içinde silineceklerini hep beraber göreceğimiz için onlara yönelik yorum bile yapma gereği duymuyorum.

Bir de tehlikeli bir kesim var ki yazarım diyor kitap çıkarmak, yazar olmak bunlar apayrı şeyler. Hele burada sayfası olup köşe yazarıyım havasına girenler işte bu yanılgı çok acı.

Hıncal Uluç da köşe yazarı, Pakize Suda da.::)

Yazarlık öyle kolay sanat değil.

Parayla yazar olmanın kolay olduğu bir ülkede yaşadığımız için böyle bir egoya girmek ve bunun arkasına sığınarak da ben yazarım demek Oğuz Ataylara haksızlık olmuyor mu?

Yaşar Alptekin, Seren Serengil adını hatırlayamadığım daha birçok manken bir redaktör buluyor anlatıyor onlar kaleme alıyor ama kitap adı ve telif isim sahiplerinin oluyor, bazen de tersi kendini tatmin etmek adına modaya uymak adına yine buluyor bir redaktör basıyor parayı kurgusunu da redaktöre bırakıyor kitabı basıyor sürüyor piyasaya. Şimdi bunların kitabı var diye yazar mı diyeceğiz bunlara? Onlara yazar dersek onca ustaya haksızlık etmiş olmuyor muyuz?

Şunu anlarım kendini tatmin etmek adına yazdıklarını paylaşmak kitlelere ulaştırmak adına ve gelecekte iyi bir yazar olmayı hedefleyerek, kitap çıkarmışsa ve bu yolda mücadele ediyorsa sorun yok. Kalıcılığı sağlar, kitlesini oluşturur ve önemli işlere imza atarsa amenna ama daha yolun başında tek kitapla ben yazarım havasına girmek akıl alır şey değil. Buna sadece işin uzmanları gülerler.

Bu şuna benzer; gazino kültüründen doğan şarkıcı bozmalarının kasetleri çok satıyor kesinlikle onlar iyi sanatçıdır alkışçısına. Sanat evrenselliğini ve yıllar geçtikçe de tükenmemişliği veriyorsa sanattır. Tükenen şey sanat değildir. Bu edebiyatta da böyledir, müzikte de resimde de. Zeki Müren’e Türkçe dilini güzel kullanıyor demek nasıl Türkçeye ihanetse, edebi değer taşımayan kitlere ulaşmayan kısır edebiyat diliyle ve maddi güçle ortaya sürülmüş kitapların sahiplerine yazar oldu demekte edebiyata ihanettir.

Konfiçyus’e sormuşlar :
"Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu ?" diye.
Büyük filozof şöyle cevap vermiş: -"Hiç şüphesiz, dili gözden geçirmekle işe başlardım."
Dinleyicilerin hayret dolu bakışları karşısında sözlerini sürdürür: -"Dil düzensiz olursa, sözler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, adetler ve kültür bozulur. Adetler ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun için hiçbir şey dil kadar önemli değildir." Demiş.



Kuşkusuz burası edebiyat sitesi değil, ama bu şu demek de değil; dili lahmacun kültürüyle bozabilme hakkına sahibiz! MB oluşumunda her şeye yer verilebilir buna karşı zaten sözüm olamaz. MB kurulum özelliğiyle bunu sağlamıştır. Her telden her kesimin sesine yer vermiştir. Kim ne isterse yazabilir; ancak uzman olmadığı, donanımı olmadığı konularda ahkâm kesmek işte orada adama dur derler. Hiç kimse kusura bakmasın ama çok seslilik başka, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaksa başka bir şeydir.

Burada kendine has yazılar yazan insanları sizler ayırt edebiliyor musunuz bilmiyorum ama ben daha çok insanların yorumlarına bakarak değerlendiriyorum. Çünkü gerçek kimlikler o yorumlarda gizli. Yazılarla yorumlar arası o kadar belirgin farklar var ki işte o zaman anlıyorum kimin kendinden ürettiğini, kiminin oradan buradan çaldığını. Kimin donanımlı, kimin içi boş olduğunu. (Bana yapılan yorumları kast etmiyorum, zaten oldukça uzun zamandır email yoluyla alıyorum yorumları, böyle bir yönlendirme yaptım iyi de oldu, kast ettiğim genel tabloda yazılan yorumlar.)

Ülkemin en güzel tablosu olan MB beni hep gülümsetiyor yurt dışında da yaşasa en ücra köyde de genler hep aynı türkü hep aynı her şey sevmekle başlar demiş şair doğru da demiş MB’in bu yapısını seviyorum ve izliyorum. İzledikçe ülkemi görüyorum Türkiye’yi adım adım gezdim dünden bugüne bir şeyler değişir sandım ama burada gördüğüm dün gezdiğim gördüğüm insanım bugün de aynı. E dedim ya genlerimiz böyle. Aslında bunda en büyük suçlu kişisel gelişimciler.

Kişisel gelişim dini sayesinde artık okuma yazma bilmeyen sıradan, iddiasız bir adam bile, içindeki devi çıkardığında, bilimsel buluş yapabileceğine, Mars’tan taş getirebileceğine ve başbakan olabileceğine inanıyor.

Düşün, başar, tut kopar, kendini fişekle, kuantum düşünce, senin neyin eksik, istersen yaparsın, her şey elinde, kim tutar seni kitaplarıyla aydınlanan insanlarım bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyor ve ortalıkta dolaşıyor. Ne diyebiliriz ki?

Kısa bir notla yazımı noktalamak istiyorum. Çok uzun oldu, ben bunu hep yapıyorum elimde değil:) Yazdıklarımdan şu çıkarılmasın burada gerçekten çok usta kalemler kendilerine has yazılar yazmakta yazar olma yolunda da emin adımlarla gitmekteler keyifle okuduğum kalemler var onları tek tek buraya aktarmak istemedim sadece bir durum tespiti yaparak Miliyet gazetesi, Milliyet İnternet ve MB’nin bir birinden bağımsız bir oluşum olduğunu ve nedenlerini ortaya koyarak, hayal kırıklıkları yaşayınca suçu editörlere atmanın doğru olmadığını anlatmaya çalıştım. Onlar hiçbir zaman vaatte bulunmadı; oluşumumuz bu ister yazın ister yazmayın duruşunu sergilediler. Bunun dışında beklentilerle onlara yüklenmenin sadece bu oluşumu yeterince anlamamak olduğunu söylemek istedim. Yazarlık konusu gündeme gelince de bu bağlamda birkaç şey ekledim.

Belki başka sefere blogculuk çeşitlerini daha ayrıntılı yazarım şimdi ona girersem içinden çıkamayız. :))

Yani Metin Bey; ne güzel suskun suskun oturuyordum beni konuşturursanız böyle olur sayfalar sayfalar yazarım çenem işte çok düşük. :)))

Tabii Ümit Bey’in hakkını da yememek gerek yine iyi blogerlik vasfıyla benim bu satırları yazmamı çabuklaştırdı yazdığı blogla aslında hiç de yazmayı düşünmediğim bu blogu yazdım hadi hayırlısı. :)
 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..