Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '16

 
Kategori
İlişkiler
 

Medcezir…

Medcezir…
 

Hoşçakal...


Canım kırıldı. Biraz sızladım içerilerden. Gözlerden dışarı sızıntı yaptı ruhun suskunlukları. Gece sever beni. Gündüzleri de ben severim ama geceye ihanet etmek olmaz. Sadık bir köle gibi koşulsuz itaat halindeyken, gecenin getirdikleri yapışır yakama. Biraz seni getirir zihnimdeki sahneye, biraz sendeyken beni gösterir bana. Sonra sensiz ve bensiz, biraz da savunmasız bırakır karanlıkta.
 
Tutunacak, dokunacak, belki de kendi ışığımı yeniden bedenime yükleyeceğim bir kaynak lazım şimdi bana. Sezen’in dediği gibi zulada bir kaç şişe yakut, yer gök kırmızı mı olmalı bazen? Biraz ud, biraz keman, azıcık kanun dokundu yine kuytularıma. Saklanan unutulmak istenen ne varsa sobelediler yine.
 
Bitmek tek taraflıysa can çok acıyor. Üzerine görkemli binalar inşa edilen çürük bir zemin ruhum. İçimi çürütenin yüzünden sürekli erozyon halindeyim. Bina mina bırakmıyor zihnimde gezinenler. Yıkıp geçiyor kocaman şehirleri. Yine dımdızlak kaldık. Elde var sıfır. Bitişin başlangıcında darbeli yüreklerin en iyi bildiği yerdeyim.
 
Bu kaçıncı bilemediğin, anlamadığın, görmemezlikten gelip, sağır olduğun haykırışlarımla dolu bir gece. Bir tepeden denize bakmak gibi seninki. Ne gerçek rengini görürsün suyun, ne sıcağını, soğuğunu bilirsin, ne de içinde barınanları. Hep o mesafeden baktın bana. Ben de köpürdükçe dalgalandım, dalgalarımla  sana doğru ilerledim, yakınlaştım. İlerlediğim kuvvette, yakınlaştığım yol, mesafe kadar kendime geri çekildim her zaman. Medcezirmiş aşkın içeriği.
 
Tutkuyla tutulan bedenlerin, ruh ile esir olmasıdır aşk. Esirin olmak şerefi ile emrine amadeydim aşk. Şimdi çıkart üzerindeki aşkın tanımını ve yoluna yüzünü dön artık. Bırak o şaşalı kılıfını hak eden giysin bedenine. İncindiğim yerlerinden incineceksin ya bir gün, anlayacaksın. Anlamamışım, körmüşüm, sağırmışım dediğin ne varsa o gün anlayacak, duyacak, görecek, ta derinlerinde beni hatırlayacaksın.
 
Kaçtığın, korktuğun, cesaretinin hazinesinden kullanmak istemediğin bir yapıydık biz olarak. Ben olduğum için biz olmayı beceremedin. Ben de, benden olanlar, sen de seninle olanların esaretinden kurtulamadın. Aşkın yalınını bulmuşken, akıp gidemedin cesaret nehrinin mutluluk okyanusuna götüren yataklarından.
 
Kurumuş topraklar gibi olmanı dilemem hiç bir zaman. Daima yeşil, umutlu ve mutlu, mavi gök yüzü, sıcacık güneş sarsın seni. Aşk ile anılan tek cümlelik adam, canın kırılmasın, yıkılmasın umutların, hayallerin. Pişmanlık bilmeden, keşke demeden yaşa ama beni bir gün o bitenler sokağının başına geldiğinde, geçmişte çürüttüğün tohumlara bakıp hatırla.
 
Gülerken ölümsüzleştirdiğim onca fotoğrafımızın üzerine, daima gözlerime bir hüzün eklediğini bil yeter. Gülen dudaklarıma inat gözlerimden sızan hüznümdesin.
 
Nedeni bilinmez ama hala her şeye rağmen bendesin. Git artık. Senin yurdun yok mu? Git imparatorluğunu başka topraklarda kur. Başka bedenleri, zihinleri işgal et. Benim binalarım yıkılmış, topraklarım çorak kalmışken bile yeşeren dallarım, yükselen yeni  görkemli saraylarım var. Sen pişmanlığım değil, en güzel anılarımın kahramanısın.
 
Şimdi git artık. Perde indi. Sahne kapandı. Rolün süresi bitti. Sen de bit artık…
 
Hoşçakal…
 
Toplam blog
: 158
: 253
Kayıt tarihi
: 22.08.15
 
 

Karşı kıyıdan kendi topraklarına geri dönmüş bir ailenin İstanbul'daki bolca edebiyat kokan evinde ..