Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '13

 
Kategori
Tarih
 

Medeniyet ve ilkelliğin savaşı

Medeniyet ve ilkelliği her toplum kendi kültürüne, dünyaya bakış açısına, hatta dini inancına göre yorumlamıştır. Bu nedenle medeniyet ve ilkellik çoğunluk kabul etmese de aslında göreceli bir durumdur. Zira her toplum kendi kültürüne aykırı olanı, özellikle de kendi dininden olmayanı ilkellikle yaftalamıştır. Tarihte katliam yapan pek çok devletin bu katliamlara meşruiyet kazandırabilmek için mağdur ettiği toplumların yaşam biçimlerini, ilkel hayat sürmelerini bahane etmesi bunun kanıtıdır.

İlkçağda Romalılar üç eski kıtada egemenlik kurdukları her yere medeniyet götürdüklerini iddia ederek kendilerine itaat etmeyenleri barbarlıkla suçlamışlardır. Hakim oldukları topraklardaki halkları köleleştirmişler, savaş esirlerini gladyatör olarak arenada halkın eğlenmesi için dövüştürmüşler, ya öl ya öldür tercihine mahkum etmişlerdir. Ağır vergilerle hegemonyaları altındaki halkların emeklerini sömürmüşler ama tüm yaptıklarına rağmen tarihi kayıtlara ilkçağın modern toplumu olarak geçmişlerdir.

Ortaçağda İslam'ın cihatla yayıldığını tarihi kayıtlara geçenler bu cihatta kılıç zorunu, kılıcın payını söyleyemediler. İslam'ın hak dini olduğu savıyla kabul etmeyenleri ya ölüme ya da cizye adıyla ağır vergiye mahkum etmişler ve tıpkı Romalılar gibi amaçlarının medeniyeti götürmek olduğunu iddia etmişlerdir.

Yeniçağda Hristiyanlar Amerika ve Avustralya'yı keşfedip bu kıtalarda egemenlik kurarken uyguladıkları vahşeti yine medeniyet götürme iddiasıyla meşrulaştırmışlardır. İngiliz, Fransız, İspanyol ve Portekizlilerin Amerika kıtasındaki Hitler'in vahşetini bile gölgede bırakacak bu katliamları tarihi soykırımlar arasında bahsedilmeyecek kadar önemsiz kabul edilir. Halbuki bu katliamları rakamlarla verdiğimizde Amerikan yerli katliamının II.Dünya Savaşı'ndaki Yahudi soykırımından çok daha büyük bir soykırım olduğu ortaya çıkmaktadır. Aslında tarihin en büyük soykırımı kabul edilmesi gereken bu katliamları hem rakamsal boyutuyla hem de vahşi karakteriyle biraz inceleyelim.

Kolomb öncesi Amerika kıtasında yaşayan Kızılderililerin tahmini nüfusu 140 milyondu. ABD Nüfus Referans Bürosu'nun yapmış olduğu araştırmalara göre 1650 yılında dünyanın tahmini nüfusu ise 500 milyondu. Bu tabiki Amerika’nın keşfinden yaklaşık iki asır sonrasına dair rakamlardır. Ama yine de Sanayi Devrimi henüz gerçekleşmediği için o dönemde nüfusun çok hızlı artmadığını varsayarsak ve zaten Amerikan yerli nüfusunun artışında da bu devrimin etkisi olmayacağını dikkate alırsak keşif dönemindeki dünya ve Amerika nüfusunu 1650 yılındakine yakın rakamlarla ifade edebiliriz. Buna göre tüm Amerika kıtası ve buna bağlı adalardaki yerli nüfus keşif döneminde tahmini olarak dünya nüfusunun % 28'ini oluşturuyordu. Bugün 7 milyarlık dünyada yaşayan Amerikan yerlilerinin toplam nüfusu ise 48 milyondur. Bu da Amerikan yerlilerinin dünya nüfusunun sadece %0,68'ini oluşturduğunu gösterir. Tabii bu rakamlar asimile edilmemiş, kimliğini koruyan yerlileri kapsamaktadır.

Peki sözde medeni insanlar bu ilkel yerlileri nasıl katletmişti? Belki bugünkü kadar modern teknolojik silahlar yoktu ama en vahşi yöntemlere başvuracak kadar gaddar insanlar vardı. Öyle ki Amerika'ya ulaşan Batı Avrupalılar yerli soykırımı yöntemlerinde sınır tanımıyorlardı. Bu yöntemlerde doğrudan katliam yapıldığı gibi, kasti olarak salgın hastalık yayma yolu da kullanılıyordu. Böylece geniş kıtanın asıl sahipleri hızla yok edilirken yerlerini eski ve yaşlı kıtanın zalimleri alıyordu. Ama şunu da belirtmek gerekir ki sömürgeciler bu katliamlara başlamadan önce yerlilerden istifade etmeyi yeğlemişlerdi. Her ne kadar yaşam biçimleri ve putperestlik olarak tanımladıkları dinleri hoşlarına gitmese de bu ilkel insanların topraklarına yerleşebilmek için öncelikle onlarla uzlaşıyormuş gibi davrandılar. Öyle ki Kolomb, Hint adaları sandığı bu kıtanın yerlileri için yazılarında çok dostça davranan, iyi insanlar olarak bahsediyor ve bu zaaflarından dolayı kolayca hizmetkâr yapılabileceğini ifade ediyordu. Böylece kâşiflerin amacı belirlenmişti; yerlileri önce köleleştirmek, gerektiğinde öldürmek.

Güney Amerika’ya yerleşen İspanyollar kıta yerlilerinin ilk katilleri oldu. Ellerinde sadece ok ve yayları olan yerlilerin zırhlı, top ve tüfekli Avrupalılar karşısında hiç şansı yoktu. Haiti'de üs kuran İspanyollar katliamlarını çocuk yaşlı ayırt etmeden en vahşi yöntemlerle, bazen eğlenceye dönüştürerek yapıyorlardı. İspanyollar ilk etapta misyonerlik faaliyetleriyle yerli halkı hristiyanlaştırmayı  ve altın bulabilmek için onları hizmetlerinde kullanmayı amaçladılar. Ancak yerlilerin hepsi sömürgecilerin bu amaçlarına aynı tepkiyi vermediği gibi çoğunun bu yeni dini kabul etmek gibi bir niyeti de yoktu. Öyle ki halkını korumaya çalışan ve altın getirmeyi reddettiği için yakılarak idam edilen Küba’nın yerli liderlerinden Hatuey, idam edilirken Hristiyanlığı kabul etmesi durumunda cennete gideceğini söyleyen rahibe sizin cennetinize gitmek istemiyorum cevabını vererek bu işgalcilerin niyetlerine karşı tepkisini göstermişti. Aslında bu cevapla vahşeti getirenlerin inandığı dinin cennetinin de her halde pek iyi bir yer olmayacağını ifade etmek istemiştir. Katliamın boyutu o kadar büyüktü ki İspanyol katolik rahip Bartelome de Las Casas, notlarında 1494'ten 1508'e kadarki kısa dönemde bu adada yaşayan yerlilerin üç milyonunun ortadan kaldırıldığını belirtmiştir.

Kuzey Amerika'ya hakim olan İngilizler ise bölge yerlilerini yani Kızılderilileri hizmetlerinde kullanma olasılığını dahi değerlendirmediler. Zira İngilizler kendi ifadeleriyle bu vahşi yerlileri köleleştirmekten öte tümüyle katledilmesi gereken canlılar olarak görüyordu. İngilizler şeytana tapan insanlar olarak tarif ettikleri bu yerlileri sömürgeciliğin başladığı ilk dönemden itibaren tümüyle ortadan kaldırmaya yönelik bir politika izlemişlerdir. Öyle ki keşif sırasında 12 milyon olan bugünkü Birleşik Devletler topraklarındaki yerli sayısının 400 yıl sonra 237 bine düşmesi bu politikanın resmi kanıtı olarak tarihi kayıtlara geçti.

İngilizlerin katliam yöntemleri güneydekilere göre bazen daha vahşice bazense oldukça farklı olabiliyordu. Tarihin ilk biyolojik silahını bu katliamlarda onlar kullandı. Daha sonra kuracakları ABD’nin politikasının temellerini bu kıtayı sömürgeleştirirken attılar. Yerlilere güya yardım amaçlı dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırarak salgın hastalık yaydılar. Ancak bunun için bazen hastalığı kasti yaymaya da gerek kalmıyordu. Zira daha önce yabancı toplumlarla hiç karşılaşmamış olan bu yerlilerin bağışıklığı Avrupalıların getirdiği hastalıklara direnemiyor böylece İngilizlerin işini kolaylaştırıyordu. Öyle ki bazı kaynaklara göre keşiften itibaren soykırıma maruz kalan yerlilerin %90'ı Avrupalıların getirdiği bulaşıcı hastalıklardan ölmüştü.

Soykırım yöntemlerinde sınır yoktu. Yerlilerin en önemli besin kaynağı olan bizonların sayısını azalttılar. Liderlerini barış bahanesiyle çağırıp zehirlediler. Tarım alanlarını yağmalayıp, yaktılar. ABD’nin kuruluşundan sonra hükümet, getirilecek her ölü yerli için 5 dolar ödül koydu. Sözde temelleri medeniyet üzerine inşa edilen devlet daha ilk dönemlerinde geleceğin habercisi olacak politikalarını uyguluyordu. ABD'nin kurucu başkanı George Washington yerliler ile ilgili şöyle diyordu; “bu vahşi hayvanları toptan imha edeceğiz”. ABD’nin 26.başkanı Theodore Roosevelt de modern çağda, 20 yy.’da  bile açıklamalarıyla selefinden geri kalmıyordu; “en iyi yerli ölü yerlidir demek istemesem de 10'da 9 öyledir”.

Bugün az sayıda kalan yerliler Güney Amerika'da kısmen iyi durumda da olsa eskiden kendi toprakları olan ABD ve Kanada'da artık ikinci sınıf insan muamelesi görmekteler. Kendilerine ayrılan sınırlı rezervasyon bölgelerinde geleneklerini sürdürmeye çalışsalar da asimile olmayan yerlilerin kültürlerini muhafaza ederek yaşama şansı pek bulunmamaktadır.

İşte dünyaya özgürlük, demokrasi ve medeniyet nasihatlari veren, vermekten de öte istediği her yeri sözde demokrasi götürme bahanesiyle işgal eden ABD'nin tarihi böyle karanlık sayfalarla doludur. Her ulus kendi geçmişindeki vahşet örneklerini medeniyet savunmasıyla aklamaya çalışmıştır. Kendi dininden olmayanları ilkel, yabani, imha edilmesi gereken insanlar olarak görmüşlerdir. Yaptıkları katliamları da resmi tarihlerinde çeşitli mazeretlerle meşrulaştırmışlardır.

 

 
Toplam blog
: 45
: 1915
Kayıt tarihi
: 28.03.12
 
 

1981 yılında Bursa'da doğdu. İnönü Üniversitesi Tarih Bölümü ve Uludağ Üniversitesi Türkçe Eğitim..